2012 büyümesinin sınırlarını anlamalıyız

TÜSİAD Başkanı Boyner, 2012 yılı ve sonrasının arz yönlü politika tercihlerinin temel alınacağı dönemler olacağını söyledi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İSTANBUL - Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, "2012 yılında yapısal koşullarda bir değişiklik olmaması durumunda, 2012 yılı yavaşlamanın hissedileceği bir yıl olacaktır" dedi.

Boyner, TÜSİAD Görüş Dergisi'nde yayımlanan makalesinde Türkiye'nin 2011 yılına, küresel kriz ile başarıyla mücadele etmiş olarak girdiğini, bu başarının temel dayanağının 2000'li yılların başından bu yana gerçekleştirilen ve toplumca maliyeti üstlenilmiş olan yapısal dönüşüm programları olduğunu kaydetti.

Boyner, Türkiye'nin gerek mali sektörün yeniden yapılandırılması gerekse kamu mali disiplininin sağlanması sürecinde IMF destekli makro uyum programlarını çok iyi değerlendirdiğini ifade etti.

Yüksek düzeyli belirsizlikler ve siyasi dalgalanmalar sonrasında, benimsenen kararlı doğru makro politika bileşiminin Türkiye ekonomisinin, 2007 sonuna kadar potansiyel büyümesinin üzerinde büyümesini sağladığına işaret eden Boyner, 2008 yılında potansiyel büyümenin sınırından başlayarak aşağı doğru gelişen büyüme evresinin ise, 2009 küresel krizi ile karmaşıklaştığını belirtti.

Boyner, dış talep düşüşü ile ağır yara alan büyümenin ancak 2010 ve 2011 büyümeleri ile telafi edildiğini, bir yerde Türkiye'nin büyüme evresinin ertelendiğini dile getirerek, "2012 yılına girerken aslında büyümeyi yeniden potansiyel büyümenin üzerine taşıyacak bir büyüme evresinden bahsetmek mümkün değildir" dedi.

Her ne kadar Euro Bölgesindeki daralmanın beklenmedik düzeyde 2012'de de devam edecek olması, dış talebin de büyümeyi sınırlayan bir unsur olacağını gösterse de, üretim düzeyinin zaten birçok ölçüt bağlamında potansiyel düzeyine yaklaşmış durumda olduğunu ifade eden Boyner, "Dolayısıyla, 2012 yılında yapısal koşullarda bir değişiklik olmaması durumunda, 2012 yılı yavaşlamanın hissedileceği bir yıl olacaktır. Dış talep koşullarının olumlu değişmesi veya tutarlı makro politika bileşimi bu tespiti ancak ihmal edilebilir derecede değiştirebilecektir. Nitekim uzunca bir dönemdir ilk defa bir 'Orta Vadeli Program' bir sonraki yıl için yüzde 4 gibi bir düzeyi, resmi olarak hedeflemek durumunda kalmıştır" dedi.

"2012 büyümesinin sınırlarını anlamak önemli"

Ümit Boyner, 2011 yılının bir diğer önemli dersin, TL dinamiği ve kur politikası ile ilgili olduğunu bildirerek, şunları kaydetti:

"2011 yılının ikinci yarısında cari işlemler açığının (CİA) doğal olarak öngördüğü bir devalüasyon gelişmesi yaşanmıştır. CİA 2004 yılından itibaren GSMH'ye oran olarak yüzde 5 düzeyini aşarak sürekli yükselme eğilimi göstermiş, ancak bu gelişme doğrudan yabancı sermaye ve portföy yatırımları ile nispeten telafi edilmiştir. Ancak küresel kriz sonrasında GSMH'ye oran olarak yüzde 10'lara yaklaşan CİA'nın finansman kalitesinde önemli bozulmalar ve ithalat talebini belirleyen yapısal unsurlar, özellikle enerji arz-talep dengesizliğinin kısa dönemli çözümünün olmaması, kur düzeltmesini kaçınılmaz kılmıştır.

Türk malı ürünlerin rekabet düzeyini belirleyen unsurlarda herhangi bir değişme olmaz ve CİA finansmanında zorluk yaşanmaya devam ederse, reel kur, piyasanın gerektirdiği ölçüde yeniden değer kaybedecektir. Bu ilginç bir tespit değildir.

Ancak ekonomik birimler olarak, yapısal gelişmenin sağlanmadığı ve yabancı sermaye girişinin kısıtlandığı bir ortamda, CİA'nın ulaşabileceği sınırı ve bu sınırın öngördüğü reel kur düzeyini deneyerek öğrendik; bu tespit 2012 büyümesinin sınırlarını anlamak açısından önemlidir."

"2012 yılı ve sonrası arz yönlü politika tercihlerinin temel alınacağı dönemler olacaktır"

2011 makro uygulamalarından son dersi ise kur-enflasyon ilişkisi üzerinden çıkarmanın mümkün olduğuna işaret eden Boyner, Eğer CİA finansmanı problemine bağlı olarak bir reel kur düzeltmesi tecrübe edildiyse, bu kur artışının enflasyon düzeyinde kalıcı bir etki yaratmaması gerektiğini ifade etti.

Boyner, aksi durum zaten son 10 yıllık enflasyon ile mücadele politikasını "değerli kur" politikasına indirger ki bunun TCMB'nın, bağımsız merkez bankacılığı geçişi ile birlikte gösterdiği disiplinli "enflasyon hedeflemesi" politikasını anlamsız kılacağını ifade etti.

Enflasyonist bekleyişlerinin niye yükseldiğini iyi anlamak gerek

Enflasyonun mevsimsel düzeltmeler ile açıklamanın yanında, ekonomik birimlerin enflasyonist bekleyişlerinin niye yükseldiğini iyi anlamak gerektiğine değinen Boyner, şunları ifade etti:

"Merkez Bankasının elde ettiği itibar, Türkiye ekonomisinin son 10 yılda gösterdiği başarının en önemli bileşenlerinden biridir ve düşük ve öngörülebilir enflasyon yatırım ortamının en önemli boyutunu oluşturmaktadır. Bu nedenle, yeniden tek haneli ve öngörülebilir enflasyon seviyesine dönüşü, yine aynı araçlar ile, yani 'bağımsız merkez bankacılığı', 'enflasyon hedeflemesi' ve 'dalgalı döviz kuru' tercihleri ile elde edebiliriz, elbette ki, Orta Vadeli Programın kamu maliyesi hedeflerinin de harfiyen uygulanması varsayımı yapıyoruz.

Küresel kriz dönemi toplam olarak değerlendirdiğimizde, tüm ülkelerde, belki de ister istemez reel-politik tercihler gözlemledik; ekonomi tarihi maalesef bu tür tercihlerin yarattığı zaman ve refah kayıpları ile doludur. Küresel krizin temellerinin yapısal olduğu, yavaşlamanın veya daralmanın yapısal düzenleme eksikliğinden kaynaklandığı anlayışı ile 2012 yılına girmek gerekir. Bu çerçevede, 2012 yılı ve sonrası arz yönlü politika tercihlerinin temel alınacağı dönemler olacaktır. Kriz dönemi ve 2011 yılı tecrübelerinden elde edilen derslerin ışığında, 2012 yılını, yüzde 2 ile 5 arasında dolaşan tahminlerin hangisinin gerçekleşeceği tahmininden önce, daha sonraki yıllarda ihtiyacımız olacak olan yüksek büyüme oranlarını, hangi arz yönlü tercihler ile elde edeceğimize ayırmak daha doğru olacaktır."

(AA)

 

Bu konularda ilginizi çekebilir