AB ile de ipleri koparmayalım

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF dunyaweb@dunya.com

 

Siyasetteki kutuplaşma ve gerilim ekonomiyi de etkilemeye başladı. Ekonomik göstergeler
bozulma sinyalleri veriyor. Bir süreden beri artma eğilimi gösteren enflasyon ve döviz kuruna bu defa, işsizlik de eklendi. TÜİK tarafından yayınlanan eylül ayı raporunda işsizlik oranı yüzde 10.5. DÜNYA’nın haberine göre, Türkiye, işsizliğin en yüksek oranda olduğu on ülkeden biri. Yüzde 18’ler düzeyinde olan genç nüfus arasındaki işsizlik itibariyle de iyi durumda değiliz. Bu yılın başında yüzde 9’un biraz üzerinde seyreden işsizliğin artmasında ekonomideki yavaşlamanın etkisi büyük. Önümüzdeki dönemlerde büyümenin yavaşlayacağı gözönüne alındığında, işsizlik oranı artmaya devam edecektir. Merkez Bankası’nın döviz kuruna müdahalelerinin etkili olup olmayacağı ise bilinmiyor. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi kura müdahale edilmemesi gerektiğini, piyasaların kendi kendine dengeyi bulacağını iddia ediyor. Ben şahsen, gelişmiş ekonomiler de dahil olmak üzere merkez bankalarının piyasaya müdahale etmedikleri bir ülke bilmiyorum. Serbest döviz kuru sistemi, kurun tamamıyla arz ve talep tarafından belirlendiği bir döviz kuru sistemi anlamına gelmiyor. Merkez bankaları gerektiğinde kura müdahale ederler. Bu TCMB için de geçerlidir. FED yakın bir zamanda faizleri artırmayacağını açıklamış olsa da, parasal genişlemenin son bulmasıyla kurları eski seviyesinde tutmak zorlaşacaktır. Cari işlemler açığındaki daralmaya ise aldanmamak lazım. Nedeni petrol fiyatlarındaki düşmedir. Üretimde yapısal değişiklikler sağlanmadan, ihracatın içinde katma değeri yüksek teknoloji yoğun ürünlerin payını arttırmadan cari işlemler açığını kalıcı olarak aşağıya çekmek olanaksızdır.
***
İç siyasetteki gerginlik ve gelişmeler dışa bir şekilde yansıyor. Aksi de düşünülemez. Batı’nın
askeri, siyasi ve iktisadi müttefiki Türkiye’deki gelişmelere, Batı ülkelerinin sessiz kalması
beklenmemelidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bazı yayın organlarının mensuplarına yönelik
gözaltılara ilişkin AB’den gelen tepkiye “AB bizi alır mı almaz mı diye derdimiz yok. Biz kendi göbeğimizi kendimiz keseriz” diyor. Dış tasarruflar olmadan ekonomimizi ayakta tutamadığımız düşünüldüğünde, göbeğimizi kendimiz kesecek durumda değiliz. Ekonomik hedeflerimize ulaşmamız yabancı sermaye yatırımlarını çekmedeki başarımıza bağlı. AB’nin bizi üye kabul edip etmeyeceği neticede kendi kararıdır. Ancak biz de, kabul etmemeleri için elimizden ne gelse yapıyoruz. Laiklikten uzaklaşan, düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan Türkiye’nin otoriter bir yönetime doğru hızla yol aldığına dair emareler artıyor. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, potansiyel büyüme hızının arttırılması için yapısal reformların bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğini yeniden dile getirdi. Büyüme hızı, iyimser tahminle yüzde 3-3.5 oranında gerçekleşecek. Tasarruf ve teknoloji açığını kapatmadan, eğitim ve hukuk alanlarında iyileştirmeler yapmadan ne büyümenin sürekliliğini sağlayabilir, ne de bunun hızını arttırabiliriz.
***
Batılı yayın organlarında gözaltıların nedeni olarak, iktidarın Haziran’da yapılacak genel seçimler öncesinde kendine muhalif tarafları susturarak güç kazanmak istediği görüşü yaygın. Genel seçimlerde, AKP’nin önceki seçimlerdeki başarıyı yakalaması “de facto” başkanlık sisteminin anayasaya yerleşmesi dışında, laiklik ilkesinin kaldırılması için de bir zemin oluşturabilir. Türkiye’ye 1999’da tam üyelik statüsü verilirken halkının çoğunluğunun Müslüman oluşu olumsuz bir etken olarak görülmemişti. Bunun en önemli nedeni, Anayasa'daki laiklik ilkesidir. Eğer bunu kaldırma yolunda adımlar atılırsa, bu kutuplaşmayı artırarak ekonomik ve siyasi istikrarı tamamen bozmakla kalmaz, AB yolunu da hiç açılmayacak şekilde kapatır. Samuel Huntington Medeniyetler Çatışması adlı kitabında Türkiye’nin Batı’nın siyasi ve kültürel değerlerini almasına rağmen, bunları hiç bir zaman içselleştiremediğini iddia ediyor. Yazara göre, bunlar Türkiye’ye yabancı kavramlar. Bölge ülkeleriyle arası bozuk, dünyadan kendini soyutlayan bir Türkiye’nin dünyanın gelişmiş ülkeleri arasındaki yerini alması hayaldir. Ülkeler arasında yabancı sermaye konusunda kıyasıya rekabetin olduğu bir dünyada, Türkiye’nin kalkınması için gerekli azami sermayeyi çekebilmesi için hukukun üstünlüğünü sağlamak ve demokrasinin standartlarını geliştirmek için samimiyetle çalışması gerekiyor. Bakalım zaman kimi haklı çıkaracak.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016