AB krizinde buzdağının görünmeyen yüzü ve Türkiye

Bekir Kavruk, krizi değerlendirdi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

Tarihte devlet ile özel sektör ilişkilerinde en fazla şikâyet konusu olan konu, politika ile bürokrasi arası ilişkilerin özelikleri olmuştur. Bürokrasisini daha hızlı, kolay ve şeffaf ilişkilere indirgeme politikaları izleyen ülkelerin hareket kabiliyet ve kalkınma hızlarında çok olumlu gelişmeler tespit edilmiştir.

2008 yılı sonu itibariyle önce ABD den başlayıp dünyaya virüs gibi yayılan çok nedenli 'Mega Krizin' birbirine bağlı iki en önemli çıkış nedeni vardır:

Bunlardan biri 80'li yıllarda ortaya çıkan Neo Liberal politikalar ve Anglosakson modeline bağlı olarak bürokrasilerde baş gösteren ciddi zaafların sonucu olarak ortaya çıkan usulsüzlük, yolsuzluk ve aşırı tüketimin ifadesi olan 'Kontrolsüz Kapitalizm'dir.

Diğerini ise kontrolsüz kapitalizmin zaaflarını kullanan kurumların başında gelen büyük 'rating' kuruluşlarının derecelendirme notlarında yapmış oldukları ve sonuçta fitilin ateşlenmesine yol açan tutarsızlıklar teşkil etmiştir. Öyle ki CDO tabir edilen gerçekte çürük ABD subprime mortgage bonolarına en yüksek 'AAA' notu vererek bu bonoların CDS olarak adlandırılan, tahvil – kredi sigorta şirketleri tarafından sigortalanmasına ve sonuçta bütün dünyada kapış kapış satılıp başta hedge fonlar olmak üzere piyasalarda işlem görmesine yol açan kuruluşlar bunlar olmuşlardır.

Mega Kriz öyle derin boyutlara varmıştır ki daha dün firmaların kurtarılması konuşulurken, artık bugün ülkelerin kurtarılması konuşulur duruma gelmiştir. Fiili batma konumunda olan Yunanistan'ın yanında, sadece devlet olarak değil, banka, gayrimenkul ve reel sektör sorunları göz önünde tutulduğunda ciddi riskler taşıyan Portekiz ve İrlanda ile yine ciddi riskler taşıyan İspanya, İtalya ve İngiltere, üstelik en yüksek AAA düzeyindeki notlarıyla oldukça çelişkili bir durum arz etmektedir.

Yunanistan krizi ile AB'de patlak veren krizin yarattığı en büyük korku 'domino taşı etkisi' gösterme riskidir. Yunanistan devleti için öngörülen 140 milyar dolarlık yardım paketinin buzdağının maalesef sadece görünen yüzünü teşkil ettiğini belirtmekte yarar vardır. Yunan bankaları ile ABD'deki 'gayrimenkul mortgage krizine' benzer şekilde balonun patlaması durumunda Yunan özel sektörünün, özelikle başta Almanya ve Fransa olmak üzere Batı Avrupa bankalarına yol açabileceği zararın 400 milyar doları bulacağı ileri sürülmektedir. Diğer AB ülkelerinin getirdiği riskler hesaba katıldığında ortaya çıkması olasılık dahilinde olan rakamlar AB ve Euro'nun geleceğini çok ama çok yakından ilgilendirmektedir.

Şu aşamada ne gariptir ki önceden 2001 krizini yaşamış Türkiye'nin AB'ye üye olmayıp kendi öz parasına sahip olma şanslılığı, büyük dersler çıkarılmasını gerektiren ironik bir durumdur.

 

Portekiz, İrlanda ve İspanya dominosunda sadece AB'yi değil, ABD ve Dünya ekonomisini de en yakından ilgilendiren konu, kümülatif borcu nerede ise GSMH'sine yaklaşan ve üstelik sanayi ağırlığı bulunmayan İngiltere ekonomisinde ortaya çıkması ihtimal dahilinde olan krizdir. AB krizi karşılamak üzere ilk etapta 250'si IMF'den olmak üzere toplam 750 milyar Euro Fon oluşturulmasını öngörmüştür.

 

Sonuç

 

Daha önceki yazılarımda öngördüğüm üzere Mega Krizin W formatında olması görüşü, bu kriz ile kesinleşmiş bulunmaktadır. W formatının ilk V kısmı ABD'de patlayan Subprime Mortgage krizi ile zincirleme dünyaya yayılarak şekillenmiş olup; ikinci V kısmının derinliği, AB'de patlayan krizin özellikle İngiltere kısmında olması muhtemel gelişmelerin dünyada yaratacağı etkiler ile orantılı bir gidişat izlemesi beklenmektedir.

Bütün bu gelişmeler karşısındaki AB'nin, ABD'nin stratejisine benzer yolu izleyerek krizi erteleme ve enflasyon riskini göze alıp çaresiz para basarak piyasaya enjekte etmek yanında, riski dünyaya ihraç etme alternatifine yönelmesi en kuvvetli ihtimal dahilinde görünmektedir.

Avrupa bankalarında çıkması olası büyük bir krizin Türk özel sektörünün yanında sendikasyon kredileri dahil Türkiye'deki hangi bankaları nasıl, ne şekilde ve ne ölçüde etkileyebileceği endişe konusu olup, devletin tedbirli olmasında yarar vardır.

Son olarak Avustralya yanında başta Brezilya ve Çin olmak üzere içinde Türkiye'nin de bulunduğu yıldızı parlayan gelişmekte olan ekonomilere 'kayması ihtimal dahilinde olan sermaye akışlarının' bu ülkeler için büyük fırsatlar doğuracağını da belirtmekte özellikle yarar vardır.

Bekir Kavruk Hakkında Bilgi ve Eski Yazıları

 

Bu konularda ilginizi çekebilir