Açık veriye kapalıyız

Edip Emil ÖYMEN
Edip Emil ÖYMEN YENİLEŞİM edip.oymen@outlook.com

İngiltere’den, yine aydınlatıcı bir istatistik geldi. Kamu kurumları arasındaki veri / bilgi alışverişinin, ülke ekonomisi için nasıl da “yararlı” olduğuna dair.  

İngiliz üniversitelerinin kurduğu Universities UK adlı birliğin yayınladığı son araştırmaya göre, 2011-12 döneminde 162 İngiliz üniversitesi 73 milyar Sterlin (1 Sterlin=3.5 TL) değerinde katma değer üretmiş. 2009’a göre yüzde 24 artmış. (The Impact of UK Universities on the UK Economy.)
Üniversitelerin, İngiltere GSYH’sine katkı oranı 2011’de yüzde 2.8 olmuş. 2007’deki hesapta bu oran yüzde 2.3’müş. 

Üniversiteler, tamı tamına 757 bin 268 tam zamanlı personelle (ki, aralarında Nobelli profesörler de var bu “personelin”!), ülkedeki istihdamın yüzde 2.7’sini sağlamış.

Bitmedi... Üniversiteler, ihraç ettikleri üretimleriyle ülkeye 10.7 milyar sterlin kazandırmış.  

Bizim, buralarda hayal bile edemeyeceğimiz bu hesaplar, aslında, üniversite-sanayi işbirliği denilen şeyin de neye benzediğini gösteriyor. Çünkü orada üniversite, sanayi ile el ele. 

Türkiye’de “üniversite” adıyla bir kurumun ite kaka 1900’de hizmete girdiğini düşünürsek, İngiltere gibi, taa Orta Çağ’dan beri üniversitesi olan bir ülkenin bugünkü düzeyinde şaşılacak bir şey yok. Ne ekersen onu biçersin. Damlaya damlaya göl olur. 

Sıra, İngiltere’deki üniversite-sanayi işbirliği düzeyini rakamla anlatmaya geldi: ABD Cornell Üniversitesi, küresel iş yönetimi okulu INSEAD ve Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) tarafından hazırlanan 2013 Küresel Yenilikçilik İndeksi’nde (Global Innovation Index) İngiltere’nin üniversite-sanayi işbirliği puanı: 100 üzerinden 79.22. İsviçre’nin 82.23 puanından sonra dünyada ikinci sırada. ABD, üçüncü sırada. Türkiye, 69. sırada. Puanımız: 42.76. Üstümüzde Ukrayna, altımızda Kamboçya ile komşuyuz. “Yok daha neler!” ama öyle... 

Konu, sadece üniversite-sanayi işbirliğinin, yaratıcı yenilikçiliği nasıl teşvik ettiği, nasıl katma değer ürettiği ile sınırlı değil. Bir de, kamu kurumları arasında veri / bilgi alışverişi boyutu var: İngiliz üniversiteleri bunu yapıyor.

Geçtiğimiz hafta Milliyet yazarı Meral Tamer, TÜİK Başkanı’yla bir grup gazetecinin toplantısını anlatırken şöyle yazdı (16.04.14): 

“TÜİK’in, kamu kurumlarından veri alma konusundaki sıkıntıları neredeyse aynen devam ediyor. Bazı bakanlıklar dahil kamu kurumlarının yüzde 20’ye yakın kısmında hâlâ istatistik birimi bulunmadığından yakınan Aydemir (TÜİK Başkanı), ‘kamudan, yeterli veri gelmediği sürece bizden, sağlıklı istatistik beklemeyin’ demeye getiriyor. Örneğin Merkez Bankası ve Orman Bakanlığı gibi bazı kurumlar kendi idari kayıtlarına çok güveniyormuş. Aydemir ve ekibi şöyle bir çözüm geliştirmiş: Bu kurumları denetleyerek kalite logosu vereceklermiş.”

Dünya, büyük veri / data diye dertlenirken, bunu nasıl çözeriz, nasıl yorumlarız diye düşünürken, biz kamu verilerinden istatistik veri / bilgi üretmede yetersiziz. Üstelik, TÜİK’in yakınmaları yeni değil. İki yıl önce de (11.04.12), TÜİK’in 472 veya 475 (gazetelerde bu veri bile kesin değildi!) kalem “veri”yi sağlayamadığını okuduk. Örneğin, OECD istediği zaman bu veriler TÜİK’te olmuyormuş. Böylece, uluslararası indekslerde Türkiye, belki de olduğundan daha yetersiz ve kötü durumda görülüyormuş.  
Bu zafiyetin ilacı var: Açık Veri. Ama, kapalılığa pek meraklı bir kültürde açık veri nasıl olacak? 
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hollywood’a yapay zekâ 02 Ağustos 2019