Alex Ferguson: Kazanmaya adanmış bir ömür (II)

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

Alex Ferguson’un temel felsefesi “Kazanmayı bir alışkanlık ve yaşam biçimi haline getirmek” şeklinde özetlenebilir. Geçen hafta bu konu üzerinde çok durmuş ve “kazanmanın” Alex Ferguson’un karakteri olduğunu vurgulamıştık.

Onu çoğu insan tarihteki en başarılı ve büyük koçlardan birisi olarak nitelendiriyor. Onu bu üne iten, hırslı genel karakteri, futbola olan katkıları ve kazanma tutkusu…

Alex Ferguson’un genç futbolculara verdiği önem biliniyor. Bir çok genç oyuncuyu stara dönüştürebilme yeteneği ve becerisine onu eşsiz kılıyor bir bakıma.. Ama onun enteresan bir özelliği daha var. O da: Yıldız yaptığı oyuncuyu değerini buldu mu hemen satmasıdır. Nitekim, geçen hafta Alex Ferguson’un sadece bir teknik adam olmadığını, onun aynı zamanda kulübün aktiflerini yöneten ve önemli gelirler kazandıran bir portfolyö yöneticisi olarak ta nitelemiştik. 

Değerini buldu mu sat!

Alex Ferguson, bir yandan genç oyunculara çok önem vermesi ve alt yapıdan Gary Neville, Phil Neville, David Beckham, Paul Scholes, Nicky Butt, Wayne Rooney gibi yıldızları genç yaşta takıma kazandırarak gelişmelerinde büyük rol oynamasına karşın, diğer taraftan çok başarılı bulunan kadroları ve oyuncuları sürpriz şekilde hızla değiştirmesi ile de tanınan bir teknik adam. En büyük yıldızları bile değerini bulduğunda satmaktan çekinmeyen bir kararlığa sahip bir teknik direktör. Bu bağlamda, 1995 yılında Andrei Kanchelkis, Mark Hughes ve Paul İnce, 2001 yılında Jaap Stam, 2003 yılında David Beckham, 2006 yılında Ruud Van Nistelroy ve 2008’de Cristiano Ronaldo zirvedeyken çok önemli paralara diğer takımlara satıldılar. Bu satışlardan kulübün kasasına giren paralar 200 milyon Euro’ya yaklaşıyor.

Disiplin ve sıkı çalışmaktan uzaklaşma

Alex Ferguson, “Ben oyuncularıma teknik beceri kazandırmaktan daha çok, onları kulübün yüksek standartlarına ulaşmalarını sağlayacak, asla kazanmaktan vazgeçmeyecekleri bir tutkuya, yüksek performansa odaklarım, onlara  ilham veririm” diyor. Tüm antrenmanlarda, maçlarda, oyuncularına yaptığı motivasyon konuşmalarında, taktik hazırlıklarda bunu dikkate alıyor. Disiplinden ve sıkı çalışmadan taviz vermeyen bir teknik adam olarak, “bir futbolcu ne kadar yetenekli bile olsa, çalışmıyor ve bir ayrıcalık bekliyorsa”, bu futbolcunun Alex Ferguson’un takımında yeri bulunmuyor. 
İlerlemiş yaşına rağmen her antrenmana sabah saat yedide gelme alışkanlığını asla kaybetmeyen Alex Ferguson, “Benim erken geldiğimi gören oyuncular, benim işe ne kadar önem verdiğimi görürler ve işlerine saygıları artar”diyor. 

“Asla kontrolü elden kaybetme”

“Her şeyi kontrol edemezsiniz ama önünüzde milyonlar kazanan ve her birinin egosu tavan yapmış oyucular varsa, onları yönetmek, otoritenizi tesis etmek için disiplini ve sıkı çalışmayı elden bırakamazsınız” diyor. “Başarıya ulaşmak için her birinin karşı çıkış ve meydan okumalarına karşılık vermek ve onlara burada patronun kendisi olduğunu hatırlatmak zorundasınız” diyen Alex Ferguson,  yeri geldiğinde oyuncularına eleştiri yapmaktan, ceza vermekten ve hatta takımdan uzaklaştırmaktan kaçınmayan bir teknik adam. “2005 yılında, uzunca süre takımda kaptanlık yapmış Roy Keane medya önünde takım arkadaşlarını eleştirdiğinde, ertesi gün takımla ilişiğini kestiğini dile getiren Alex Ferguson, yıldızlarını satmaktan çekinmeyen bir koç. Nitekim, aynı şekilde koyduğu standartlara uymakta zorlanan ve sürekli sorun çıkartan, takımın yıldızı Ruud van Nistelrooy’u da 2006’nın Temmuz’unda 24 Milyon Euro’ya Real Madrid’e satmıştı. David Beckham’ın evlilik nedeniyle konsantrasyonun kaybolmasından rahatsızlık duyan Alex Ferguson, David Beckhma’ı da yine 2004 sezonunda 52 milyon Euro’ya Real Madrid’e satmıştı.

Futbolcuların beklentilerini yönet

Alex Ferguson 27 yıllık Manchester United yönetiminde hep yüksek egolu yıldızlarla çalıştı. Bu yıldızlardan çoğunu kendisi yarattı, bazıları da o geldiğinde takımda bulunmaktaydı. Tüm futbolcularının beklentilerini yönetmek onun en öncelikli görevleri arasındaydı. Onlara sadece teknik taktik değil, özgüven ve kazanma ruhu aşılıyordu. Onları hep ortak çıkarlar doğrultusunda daha iyiye, daha mükemmele yönlendirdi. Bunu yaparken de klasik yönetim araçlarını çok fazla kullandı. Yeri geldi eleştirdi, yeri geldi “aferin” çekti. Saha içinde başarılı olabilmenin yolunun soyunma odasından geçtiğini çok iyi biliyordu. Bu nedenle, maç öncesi ve sonrası hep onları dinledi ama kendi bildiğini uyguladı. Futbolcuların beklentilerini takımın beklentileriyle çakıştırdı ve star olabilmek için öncelikle kulübün beklentilerinin gerçekleşmesi gerektiğini onlarla paylaştı. Karşılanamayacak beklentileri yönetmek için asla fazla zaman harcamadı. Takım içinde huzursuzluk çıkartılmasına hiçbir zaman izin vermedi. Bu oyuncularla yollarını ayırdı. Beklenti yönetiminde başarılı olabilmek için mesajlarını hep doğrudan verdi. Özellikle, beklentisi yüksek olan oyuncuların maç performanslarını hemen maç bitiminde, ertesi güne bırakmadan değerlendirdi, eleştirdi. Bu süreçte oyuncularına hep etik davrandı ve onlardan da bunu bekledi. Takımın başarısı ile beklenti yönetimi arasında bir ilişki olduğuna dikkat çeken Alex Ferguson, bunu yaparken de, “farklı zamanlarda farklı rolleri üstlenmek zorundasınız. Kimi zaman bir doktor, kimi zaman bir öğretmen, kimi zaman da baba olmak zorundasınız” diyor. 

Risk almaktan korkma

Kazanmayı doğal karakteri olarak gören Alex Ferguson, kendisini “gerektiğinde risk almaktan korkmayan bir kumarbaz” olarak nitelendiriyor. Ferguson, en sıkıntılı anlarda bile panik yapmadan her şeyi iyi planlayıp bazı riskleri almanın takımın kazanma kültürü açısından önemli olduğunu söylüyor. “Eğer ilk yarıda geriye düşmüşsek, mesaj çok açık ve basit” diyen Alex Ferguson bu durumda oyuncularına “panik yapmamalarını, sadece herkesin kendi görevlerine odaklanmalarını” istiyor ve ekliyor “eğer herkes kendi görevini eksiksiz yaparsa, bu maçı çevirebiliriz. Bunu daha önce yaptık, şimdi de yapabiliriz” diyor ve “gerekirse, defanstan bir oyuncuyu çıkartıp forvete oyuncu alabileceğini” sözlerine ekliyor. Bu tür durumlarda, “pozitif maceracı bir yaklaşımla riskler almanın kendi tarzı” olduğunu ifade ediyor. “Tüm takımlarının çok azimli olduğunu ve bu duygudan asla ödün vermediğini” belirten Alex Ferguson, “yenilirken, kazanmanın ise fantastik bir şey olduğunu” ifade ediyor.

Delegasyon ve gözlemleme futbolda çok önemli

“Her zaman antrenmanlar olmak üzere, nihai olmayan bazı şeylerde asistan koçlarına yetki ve sorumluluk verdiğini, ancak bu delegasyon sonrası asistanlarının performanslarını ve onların oyuncularının yeteneksel gelişimlerine katkılarını saha içinde ve dışında yakından gözlemlediğini” ifade eden Alex Ferguson, “bunun kendi yönetsel anlayışının en önemli parçalarından birisi olduğunu” belirtiyor. Gözlemlemeyi, sadece antrenmanın bir parçası olarak değerlendirmeyen Alex Ferguson,  “aynı zamanda bir oyuncunun ailesel, finansal ve sosyal problemleri olup olmadığı konularında da yakından gözlemlemenin, varsa problemlerin çözümüne yönelik aksiyonların alınmasının, o oyuncunun performansının artırılmasında ve onun takıma katkısının maksimize edilmesinde çok önemli bir rol oynadığının” altını çiziyor. 

Yeniliklere her zaman açık ol ve kendini buna adapte et

Alex Ferguson Avrupa ve dünya futbolunu yakından takip eden, kendi takımının performansını daha da artırabilmek için sürekli arayışlar içerisinde olan, kendisini yetmişinde de olsa devamlı geliştiren bir teknik adamdı. “Değişimlere asla karşı koymaya çalışmadığını, aksine onlara adapte olmaya çalıştığını” belirten, Alex Ferguson’un bu bağlamda futbola enteresan katkıları bulunuyor. Manchester United’ın eski CEO’su David Gill, onu “futbolun gelişimine, potansiyelinin artırılmasına ve bazı modern değişimlerin oyunda gerçekleştirilmesinde önemli katkıları olan birisi” olarak niteliyor. 

Futbolun gelişimine katkıda bulunmayı bir felsefe olarak önüne koyan, her başarıyı aynı coşkuyla yaşayan, mesleğinin ve kulübünün ona, futbolu değiştirme ve geliştirme olanağı sağladığını ve bundan çok mutlu olduğunu belirten Alex Ferguson, ilk defa dört merkez forvetle takım oynatan ilk hoca olduğunu ve bu sistemle 1998-99 sezonunda Premier Lig ve Şampiyonlar Ligi’ni kazandığını söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra Avrupalı bazı elit kulüplerin de kendilerine örnek olarak aldıkları bazı gelişimlere imza atmıştır. Bunlar: 1) Manchester’daki yeterli güneş ışığı alamayan oyuncularına soyunma odalarının yanında D vitamini alabilecekleri solaryumların yaptırılmasında, 2)Oyuncuların konsantrasyonlarının en üst noktaya taşınmasını sağlamak için yogo ustalarını kulübe kiralamasında, 3) Oyuncuların saha içinde görüş yeteneklerini artırabilmek için kulüpte bir göz doktorunun istihdam edilmesinde, 4) Oyuncuların antrenmanlarda performanslarını ölçmeye yönelik GPS’li yeleklerin oluşturulmasında, 5)Kulüp içinde küçük çapta operasyonların yapılabileceği bir sağlık merkezinin oluşturulmasında önemli katkılar sağlamıştır.  

Ne dersler çıkıyor?

Alex Ferguson’un Manchester United’da geçen 27 yıllık yaşam öyküsü bize bazı önemli dersler veriyor. Buradan teknik adamlara, futbolculara, kulüp yöneticilerine ve taraftara önemli mesajlar var.  Aslında Alex Ferguson yeni bir şey söylemiyor. Hepimizin bildiği şeyleri bizimle paylaşıyor ama onun bir farkı var, hepimizin bildiği şeyleri sıkı bir şekilde uygulayabilen, hayata geçirebilen ve başarıya ulaşabilen birisi olması. O çoğu kişinin bildiği, hayal ettiği şeyleri uygulayan ve başarıya ulaşan bir “kazanan”.

Teknik adamlara; Kendinizi geliştirin, takımınızın ve oyuncularınızın özelliklerini iyi gözlemleyin, takıma kazanma kültürünü yerleştirin, asla vazgeçmeyin, baskı altında sakin kalarak takımınızı başarıya ulaştırın, yeniliklere açık olun diyor. 

Yöneticilere ve taraftara da çok farklı mesajlar veriyor. Bugün Manchester United ile  kazanmadık kupa bırakmayan, Premier Lig tarihinin en başarılı teknik adamının başlangıçta pamuk ipliğine bağlı bir teknik yaşamı bulunduğunu da aşağıda kendi sözlerinden anlıyoruz. Kolay değil, 1986’da Manchester United’a gelen Alex Ferguson tam dört sene boyunca hiçbir kupa kazanamadığı gibi Lig’de de çok başarılı olamamıştı. Eleştiriler o kadar fazlaydı ki, zaman zaman bu işi bırakmayı düşündüğünde bile Kulübün ona olan inancı ve kendisinin pes etmeyen inatçı karakteri Alex Ferguson’u sonunda bir efsane yaptı. 

İşte, kendi ağzından Alex Ferguson’un, bize çok önemli dersler veren kısa öz yaşam öyküsü:  

1990’ın Ocak ayında Mark Robins’in golüyle Nothingham Forest’ı geçip FA Kupası finaline doğru yol alırken, aslında Manchester United kariyerimin sonuna o kadar yaklaşmıştım ki... Uzun zamandır maç kazanamıyor olmak benim de tüm özgüvenimi yıkmıştı.
Cyrstal Palace’a karşı FA Kupası’nı kaldırdığımızda, Manchester United’a hiçbir elle tutulur başarı kazandırmadan 4 yıl boyunca o koltukta oturabilmiş olmam, bu işin benim boyumu aştığını düşündürüyordu herkese... Kovulmaya ne kadar yakın olduğumu ben bile bilmiyordum. 1990’da o kupayı kazanamamış olsaydım, kimse beni Manchester United’ın başında tutamayacaktı.

O günlerde en büyük destekçim Bobby Charlton oldu ve gönderilmeme asla izin vermedi. Ne yapmaya çalıştığımı, nasıl bir altyapı sistemi kurma mücadelesi verdiğimi, günlerimi Manchester United’ın geleceği için nasıl harcadığımı biliyordu. 

1990’da kazandığımız FA Kupası, birbirinden ihtişamlı başarılarla dolu bir geleceğin ilk adımı olacaktı. Oysa medyanın bana o günlerde tahammülü yoktu. Kupa finalinin ertesi günü bir gazetede benim için şöyle yazmışlardı; “Pekala, FA Kupasını kazanabileceğini gösterdin, şimdi İskoçya’ya geri dön!”

Oysa benim işim bitmemişti. 1995’te yine bir FA Kupası finalindeydik ancak Everton’a kaybettik. Takımda değişikliğe gitmeye karar verdim. Bugün adına 92 sınıfı dedikleri o genç oyunculardan yeni bir takım kurdum. Unutmayın ki, Manchester United’da çok zor günler geçirdim. Ama kulüp hep arkamda durdu. Tüm ekibim arkamda durdu. Futbolcular arkamda durdu. Şimdi sizin göreviniz, yeni teknik direktörünüzün arkasında durmaktır.
Eğer, kaybettiğimiz zamanlarda, bizi desteklemeyecekseniz, o halde, kazandığımız zaman da desteklemeyin.”

Alex Ferguson’lu Manchester United 1986-2013

• FA Premiership Şampiyonlukları  (13 kez) 1992–93, 1993–94, 1995–96, 1996–97, 1998–99, 1999–2000, 2000–01, 2002–03, 2006–07, 2007–08, 2008–09, 2010-11, 2012-13
• FA Kupası: (5 kez) 1989–90, 1993–94, 1995–96, 1998–99, 2003–04
• Community Shield: (8 kez) : 1990, 1993, 1994, 1996, 1997, 2003, 2007, 2008
• UEFA Şampiyonlar Ligi: (2 kez) 1998-1999, 2007-2008
• Avrupa Kupa Galipleri Kupası: (1 Kez) 1990-1991
• Kıtalararası Kupa: (2 Kez) 1999,2008
• UEFA Süper Kupa: (1 Kez) 1991

Teknik Direktörlük Ödülleri

• UEFA’da Yılın Teknik Direktörü : (2 Kez) 2007, 2008
• Premier Lig Yılın Teknik Direktörü: (6 Kez) 1993-1994,1995-1996,1996-1997,1998-1999,1999-2000,2002-2003,2006-2007,2007-2008,2008-2009

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar