Ani temasların olumsuz etkileri de olacaktır: (2)

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Teknolojinin iletişimde yarattığı olanaklar nedeniyle "ani temasların artması eğiliminin" bir dizi "olumlu etkisi" olabileceğine kısa değinmeler önceki yazıda yapıldı. Şimdi sıra hangi "olumsuzluklarıyla" yüzleşebileceğimizi anlatmaya geldi. Söz konusu olumsuzluklar arasında birey, topluluk ve toplum ölçeğinde sorun yaratma potansiyeli yüksek olan birkaç alana değinebiliriz. 

Geleneksel değer, ailenin, sokağın, okulların, işyerinin, dini kurumların, orduların ve devlet gibi üst örgütlerin sorgulamadan benimsedikleri değerlerdir. Geleneksel değerler, inançtan düşünceye geçmemiş olan birey, topluluk ya da toplumların, daha önce formüle edilmiş güzel, çirkin; yanlış, doğru; yararlı ve yararsız gibi seçimlerini yapabildiği kabulleridir. 

İnanç sistemlerimizde kutsal kaynaklara dayalı referanslarla kuşaktan kuşağa aktarılır. Herkesin benimsediği ortak bir inanç sistemi olmadığına göre, belli bir inancı benimseyen insan, öteki inanca, kendi inancına yüklediği değeri yüklemeyebilir; üstünlük inancı ilişkilerde kırılganlık yaratabilir. 

Bursa Eğitim Enstitüsü'nde tarih öğretmenimizin anlattığı bir olayı anımsıyorum: Rusya Çarı Nikola'nın Paris' i ziyaretinde verilen bir resepsiyonda, Osmanlı İmparatorluğu Büyükelçisini küçük düşürmek için kadehini kaldırarak , "Ekselans Fuat Paşa, söyler misiniz bana, sizin peygamberiniz Hz. Muhammed Miraç'a neyle çıktı?" diye sormuş. Yetişmiş, bilgili, zeki ve hazırcevap biri olan Büyükelçi Keçecizade Fuat Paşa, anında yanıtını vermiş: " Ekselans Çar Nikola, bizim Hz. Muhammed, sizin Hz. İsa'nın Miraç' a çıkarken bıraktığı merdivenleri kullandı!" 

Ani temaslarda potansiyel sorun alanlarından biri, belki de en önemlisi inanç değerlerimize yönelik olacaktır. Geçmiş dönemlerde farklı değerlere, farklı inançlara sahip olanların birbirine temas noktaları çok sınırlıydı. Oysa, yazılı, görsel ve sözel iletişimin kapsama alanının genişlemesi, çok farklı yetenek ve yetkinliklere sahip insanların daha yaygın biçimde ilişki kurmalarına olanak sağlayacak. Kültürel önyargıların, özellikle de nesilden nesile aktarılan inanç değerlerinin yüzleşmesi, ciddi bir "kırılgan alan" yaratabilecek. Kendi toplumlarını değerler çatışmasında nasıl davranacakları hususunda eğitenler, bilgiyle donatanlar daha az sorun yaşayacaktır. 

Daha farklı bir örnek verirsek, Kuzey Tanzanya'daki Haza insanlarında kadınların da erkekler kadar cinsel haz peşinde koşmaları normal karşılanıyor. Çok uzaklarda değil yaklaşık 150 kilometre uzaklıktaki Nyamwezi insanları ise böyle bir durumu hiç hoş karşılamıyor( 1). İki farklı değerler sisteminin coğrafi ve siyasal sınırlamalar nedeniyle düşük yoğunluklu temasları bir çatışmaya yol açmamış olabilir. Oysa, teknolojinin dil engelini de ortadan kaldırdığı bir iletişim ortamında, yönetim sorumlulukları olan, belli ilişki kurallarını bilen insanlar yerine, sıradan insanların yüksek yoğunluklu ilişki kurmaları durumunda, yerel" değerleri küçümsenmesinin" yaratacağı içsel kırılmaları, öfk eleri ve çatışma potansiyelini nasıl yönetileceğimizi şimdiden düşünmek, öngörülerde bulunmak ve önlemler tasarlamak gerekiyor. 

İnsan doğasının önemli zayıfl ıklarından biri de "kibir ve üstünlük inancı"dır. Atasözümüzde söylendiği gibi," Akla nazar değmez. Herkes kendini akıllı görmese çatlar da ölür!" 

İnsanın kendini akıllı görmesi, "kibir ve üstünlük inancı doğasında varsa, yüksek yoğunluklu ilişkilerde önyargılar, yerleşik doğrular, kalıp düşünceler, kör inançlar ve ezberler çok ciddi bir çekişme ve çatışma alanı olacaktır. 
Eğitim olanakları, gelişme düzeyleri, inanç sistemleri farklı insanların sınırsız iletişim ve yüzleşmesinde "önce insan" olma temelinde ilişki sürdürmeyi nasıl başarabiliriz? Özellikle teknik olanakları daha geniş toplumlardaki insanların, olanakları sınırlı olanlar üzerinde "baskın olabilme eğilimini" törpüleyerek, "makul insani ilişki düzleminde" tutmak, yakın gelecekte bütün birey, topluluk ve toplumların sorunu haline gelebilir. 

Büyük bedeller ödemeden, geçiş sürecini en az maliyetle aşmak için ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte inisiyatifl er harekete geçirmenin zamanıdır. Zamanıdır ama önce kendi değerlerimizin bir dökümünü yapmak, değerlerin günün koşullarına uyması için zayıf ve güçlü yönleri üzerinde uzlaşmak, ani temas halinde "alternatif tepki biçimlerinin" neler olması gerektiğine ilişkin insanlarımızı eğitmek acil görev haline gelmektedir. 

Alternatif tepkiler neler olabilir? 

Görevin sağlıklı ve etkin biçimde yerine getirilmesinin ilik adımı "sorunun varlığını" kabul etmektir. Böyle bir sorunun insanlık gündeminde var olabileceğini kabul etmeden; kitle bilincinde sorunun yer almasının stratejisini belirleyemeyiz. 

Bütün olay, olgu, süreç ve sonuçlarda olduğu gibi, "ani temas sorunlarının" etkin çözümünde de "başlangıç noktasına hassas bağlılık ilkesi" hayati öneme sahiptir. Hayatın herhangi bir alanında olduğu gibi, "net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanma", ani temasların yarattığı sorunları en düşük maliyetle aşmanın yoludur. Bu konuda "bekle- gör" diyen edilgen bir tutum, toplumlarımıza büyük bedeller ödetebilir. 

"Öngörme ve önlem alma disiplini" bir toplum mühendisliği gibi algılanmamalı. Tam tersine, üretim sistemlerinde hızla değişmeyi, değerler sistemindeki farklılaşmayı öngörerek, geleceği nasıl inşa edeceğimiz konusunda "edilgenlikten uzaklaşarak etken rol almanın" sağlayabileceği yararlar üzeninde düşünmeli, tartışmalı ve bir ortak irade oluşturmalıyız. 
Ekonomik, teknolojik, sosyolojik ve siyasi sorunların öngörülmesi ve önlemlerin alınması, ortak değerler, ortak irade, ortak yararlar, ortak projeler ve ortak kurumlar gerektirir. Sosyal olayların yaratacağı sorunları çözmenin en etkili aracı "eş düzey örgütlenmelere" sahip olmaktır. Eş düzey örgütlenmelerin bir "merkez düşüncesi" vardır; o düşüncelerin uygulamasını yöneten "liderlikleri" olacaktır. Merkez düşünceyi paylaşan, o düşünceleri seslendiren liderlerin çevresinde toplananlar, belli bir strateji kavramı çerçevesinde programlarını oluşturduklarında, örgütlü hareket güç kazanır; etkin sonuçlar alabilir. 

Sadece sosyal gelişmelerin yönetişimde değil, sosyo-ekonomik ve politik bütün gelişmelerin sürdürülebilir sonuçlar yaratmasının "kapsayıcı kurumlara dayanması" gerektirdiği akademik çevreler kadar uygulamacılar tarafından da destek görmektedir. 

Yeni bir "değerler sisteminin" inşası 

Toplumsal gelişmenin birikim, bilinç, bakış, buluş, beklenti ve bereket eksenli olduğunu biliyoruz. Üretim sistemlerinin değişmesiyle değerler sistemi bugüne kadar olduğu gibi, bugünden sonra da değişecektir. Değerler sisteminin değişmesini "bekle-gör anlayışıyla ve edilgen bir tutumla" izlersek, uyumu "yönetişim alanından" aklından uzaklaştırır; akışların insafına bırakmış oluruz. 

Yapmamız gereken önce değerler sistemini gözden geçirmektir. Her değerin kaynağını, gelişme tarihini, algılanış biçimini, savunulma gerekçelerini, benzer farklı değerlere göre üstün ve zayıf yönlerini net olarak bilmek gerekir. Bilgi sahibi olmak, o bilgileri topluma nasıl taşıyacağımızı tartışmak, gerekçelerimizin güçlü ve zayıf yanlarını netleştirmek önemlidir. 

İkinci adım, üretim sistemlerinin ne yönde geliştiğine ilişkin bilgilerin netleştirilmesi, paylaşılması, toplumsal bilincin yaratılmasıdır. Bugün araştırmacılar, farklı bitki köklerinin zaman içerisinde nasıl bir gelişme gösterdiğini anlamaya çalışıyor. İnsanoğlu 10 bin yıldır, bitkileri toprağın üstündeki gelişmelerine bakarak yetiştirmeye çalışıyordu. Bugün ise bitkilerin topraktaki besinleri ve suyu daha verimli kullanmasının yol ve yöntemlerini araştırıyor. Toprakla bitki kökleri arasındaki etkileşimin nasıl gerçekleştiği gözlemleniyor. Köklerin suyu ve besinleri verimli şekilde nasıl alabileceği ölçülüyor. Su ve toprakla bitki köklerinin ilişkileri tam olarak anlaşılabilirse, bitkilerin verimini artırabiliriz varsayımını kanıtlayan bulgular araştırılıyor. Elde edilen bulgulara göre halen bir bitki ona verilen besinlerin yüzde 40'ını kullanıyor. Geri kalan yüzde 60'ın toprağa karıştığı anlamına geliyor. Bu oranı belirgin bir şekilde değiştirmek mümkün. Toprak bu yolla daha iyi korunabilir. Toprakla bitki arasındaki ilişkinin nasıl işlediği hakkında daha çok bilgiye hızla erişiliyor. Toprağa dayalı üretim sistemler yeniden tanımlanıyor, daha yüksek verimli tarım yapılması için bildiğimiz geleneksel tarımla ilgili değerler sistemi köklü biçimde değişiyor (2) 

Benzer değişmeler, ekoloji ile evrimi birlikte ele alan bilim insanları tarafından hayvanlar, süt ve et performanslarında da gözleniyor. Binlerce yıldır mera-odaklı hayvancılık, şimdi tamamen endüstriyel hayvancılığa dönüşüyor. Hayvan üretiminde atılım yapmak için gelenek taassubu önemli sorunlardan birini oluşturuyor. 

Kalkınma değerler ve kaynaklar sistemi üzerinde kuruluysa, hem kalkınmayı hızlandırmak hem de insan ve sermaye kaynaklarımızı üretim sürecinde etkin kullanmak için zenginlik yaratma potansiyeli kadar, sorun yaratma potansiyeli de olan "insanlar arasında ani temas sorunlarını" ciddi biçimde tartışmalıyız.
***
(1)"İnsani Değerlerin Evrimi: Üretim Sistemleri,İnsani Değerleri Değiştiriyor" CBT, 29 Mayıs 2015, S.1477
(2) "Daha Verimli Bir Tarım Mümkün mü?" Euronews,'den aktaran Torquie Diplomatique,S.77

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar