AR'sız GE, AR-GE'siz inovasyon

Tamer MÜFTÜOĞLU
Tamer MÜFTÜOĞLU KOBİ'LERDEN GİRİŞİMCİLİĞE

Evet, AR'sız GE de olabilir, AR-GE'siz inovasyon da. Ama nitelikli insan olmadan hiçbiri olmuyor. Bilgi toplumunda iyice belirginleşen bu gerçeği herkes biliyor ama sonuç alınması en az 10-15 yıl gerektiren bu konuya çoğu ülkelerde yetkililer girmekten kaçınıyor. Bunu göze alan ülkeler ise hızla kalkınıp gelişiyor. 

"AR'sız GE" sözcüğü yıllarca önce okuduğum bir makalede dikkatimi çekmişti. KOBİ'lere inovasyona ulaşmanın bir yolu olarak öneriliyordu. Öneride KOBİ'lerin AR-GE'nin AR'ına, yani araştırma faaliyetlerinin gerektirdiği maliyetlere katlanamayacağı, KOBİ'ler için AR'ın ekonomik olmadığı ifade ediliyordu. Ayrıca bu gerçeğin orta ölçekten küçük işletme ve mikro işletme boyutlarına doğru ilerledikçe daha çok önem kazandığı vurgulanıyordu. Dolayısıyla, KOBİ'lerin inovasyon yolu, bu yüksek maliyetlere katlanabilen devlet kuruluşlarının, üniversitelerin ve büyük işletmelerin gerçekleştirdikleri araştırma sonuçlarını değerlendirmelerinden geçme durumundaydı. Bu nedenle KOBİ'lerin gerek yurtiçi ve gerekse yurtdışında gerçekleştirilen  araştırma sonuçlarını dikkatle izleyip bunları geliştirerek inovasyona ulaşmaya çalışmaları gerektiği ifade ediliyordu. 

AR-GE'siz inovasyon için örneklerin çoğu yine ABD kökenli. Hatta biri de Türkiye'den bir girişimciye ait. Forbes dergisi tarafından "Yoğurdun Steve Jobs'ı" olarak tanıtılan Hamdi Ulukaya'nın Chobani markalı yoğurdunun hikayesi. Dergi bu hikayeyi tam bir  "Amerikan Rüyası" olarak tanımlıyor. Hamdi Ulukaya, 1994 yılında Mülkiye'de öğrenciyken polis tarafından gözaltına alınıp serbest bırakıldıktan sonra New York'a gidip girişimcilik hayatına atılan Tuncelili bir Türk genci. Yine iki öğretmen ve bir yazar ortaklığıyla hayata geçirilen, bugün 20 bine yaklaşan kahve dükkanlarıyla tüm dünyaya yayılmış olan Starbucks markası da AR-GE'siz inovasyon konusunda başarılı olmuş başka bir örnek. İnovatif bir yaklaşımla yüzlerce yıldır bilinip tanınan ürünlerle bile büyük başarılar kazanmak mümkün oluyor. Ama yüksek katma değerli inovasyonların yolu genellikle başarılı AR-GE faaliyetlerinden geçiyor. 
OECD tanımına göre AR-GE üç faaliyet grubunu kapsıyor. Bunlardan birincisi temel araştırmalar (basic research.) Belirli bir uygulama ve kullanım amacı gözetilmeden kuramsal veya deneysel çalışmalarla yeni bilgiler edinilmesine yönelik faaliyetler. İkincisi uygulamalı çalışmalar (applied research.) Uygulamalı araştırmalar belirli bir amaca yönelik olarak yeni bilgiler elde edilmesi için yürütülen faaliyetlerden oluşuyor. AR-GE faaliyetleri kapsamına giren üçüncü grup da deneysel geliştirmeler. Burada araştırma ve / veya deneyimden edinilmiş ve mevcutta var olan bilgiyi temel alıp ona ek özellikler katarak ilerleyen; ancak bu süreçte yeni çıktılar, ürünler, malzemeler üretmeye, yeni sistemler ve hizmetler oluşturmaya veya mevcut olanları iyileştirmeye yönelik sistemli faaliyetler söz konusu. İnovasyon ise AR-GE faaliyetlerinden sonra kazanılan bilgilerin, icat ve keşifleri, kısaca bu yenilikleri taleple buluşturmaktan geçiyor. Talebi oluşturan müşterilerin bu yenilikleri, fiyatını ödeyerek satın almalarıyla gerçekleşiyor. 

OECD'nin bu AR-GE tanımında birinci grubu oluşturan temel araştırmaları AR-GE'nin AR'ı; ikinci ve üçüncü grubu oluşturan uygulamalı araştırmaları ve deneysel geliştirmeleri de AR-GE'nin GE'si olarak kabul edebiliriz. Bu durumda girişimcilikte AR-GE'siz inovasyonlar gerçekleştirebildiği gibi AR'sız GE'lerle inovasyon yolunda ilerlemek de mümkün. Başka kişi ve kuruluşlar tarafından gerçekleştirilen AR'lar başkaları tarafından GE'lerle sürdürülebilir. Yine başkaları tarafından inovasyona dönüştürülebilir. Kısaca hem AR-GE ve hem de inovasyon aynı birimde gerçekleştirilebileceği gibi, AR-GE'ler ayrı inovasyon ayrı birimlerde veya hem AR, hem GE ve hem de inovasyon faaliyetlerinin hepsi ayrı ayrı birimlerde hayata geçirilebilir. 
Evet, hem AR'sız GE, hem AR-Ge'siz inovasyon mümkün. Ama nitelikli insan olmadan hiçbiri olmuyor. 

Nitelikli insanı sadece yetiştirmek yetmiyor. Onları ülkede tutabilmek de gerekiyor. Bu da ancak, onlara sahip oldukları nitelikleri değerlendirebilecekleri imkanları sağlamak, uygun ortam ve koşulları sağlamakla mümkün oluyor. Ayrıca hukuk devletinin egemen olduğu, hak ve özgürlüklerin güvencede olduğu, demokrasinin yeterince uygulandığı bir ortamın oluşturulması gerekiyor. Yoksa onca fedakarlıklarla yetiştirilen nitelikli gençler uçup gidiyorlar. 

Esasen zengin ülkelerin de gözü gelişmekte olan ülkelerdeki nitelikli gençlerde. Özellikle ABD bu konuda oldukça başarılı. Yıllardır çok nitelikli genç insanları kendi ülkesine çekiyor. Silikon Vadisi'nde çalışanların yarısının ABD doğumlu olmadığı ifade ediliyor. Yine ABD üniversitelerinde, araştırma kuruluşlarında ABD doğumlu olmayan çok sayıda insan çalışıyor.

Son yıllarda Avrupa ülkeleri de bu konuda hareketlenmeye, bu fırsatı değerlendirmenin yollarını aramaya başladı. Hatta bazıları bu yola girdi bile. Sanayi devriminden sonraki dünyanın zengin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini ele geçirmenin yerini, bilgi toplumunda dünyanın nitelikli  insanlarına sahip olmak alıyor. Bunun için oraları zaptetmek, savaşmak, sömürmek de gerekmiyor. Nitelikli insanlara cazip fırsatlar ve uygun ortamlar sunmak yeterli oluyor. Hem de bu insanların niteliklendirilmesine ilişkin maliyetlere katlanmadan. Niteliklendirmenin tüm maliyetlerini gelişmekte olan ülkelere aktararak. Onları külfetlendirip kendilerini nimetlendirerek. 

Son olarak, bu bağlamda bir anımı aktarmak istiyorum. 2003 yılı Mayıs ayında ABD'de yaşayan bir arkadaşım 2006-2014 döneminde iki kez ABD Merkez Bankası (FED) Başkanlığı görevini yürüten Prof. Dr. Ben Bernanke'nin bir konuşmasının özetini göndermişti. 

Bernanke bu konuşmasında, ABD'nin yıllardır cari açık verdiğine, dış dünyaya önemli ölçüde borçlandığına işaret ediyor; bunun külfetine, gelecek nesillerin katlanmak zorunda kalacağını belirtiyordu. Gelecek nesillerin bu külfetinin hafifletilebilmesi için de bugün yapılması gereken önerilerini sunuyordu. Bu önerilerin ilk ikisinin tali, nisbeten fazla etkili olmayan öneriler olduğunu; üçüncüsünün ise temel önerisi olduğunu özellikle vurguluyordu. Tali önerileri, emeklilik yaşının ileriye alınması ve gençlerin meslek hayatına başlama yaşının aşağı çekilmesi olarak belirtilmişti. 
Burada özellikle vurgulamak istediğimiz temel önerisi ise ilginçti. Bernanke temel önerisinde, halen her yıl 300-400 bin çok nitelikli gençlerin dünyanın çeşitli ülkelerinden ABD'ye gelip yerleştiğini belirttikten sonra şöyle devam ediyordu: "Bu sayıyı en azından 2-3 milyon seviyelerine çıkarılmalıyız!"
Evet, olabildiğince çok sayıda gencimizi niteliklendirelim. Nitelikli olanlara da olabildiğince uygun imkanlar sağlayarak uçup gitmelerini önleyelim.      
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Bir deneme 09 Kasım 2018
Geleceğin tarihini yazmak 01 Aralık 2017
Bayramlaşma köprüsü 23 Haziran 2017