Politikacılar ve vergi

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

ASLINA BAKARSANIZ / Adnan Nas adnan.nas@tr.pwc.com Amerika Birleşik Devletleri'nde giderek ısınan Başkanlık seçimi yarışı, Cumhuriyetçiler'in ve Demokratlar'ın aday belirleme sürecindeki sürpriz gelişmeler dışında aday adaylarının tartışma konuları ve mesajları ile de renkleniyor. İlginç olan şu ki 13 trilyon doları aşan ekonomisi, binlerce küresel şirketi, rakipsiz büyüklükteki askeri gücü, teknoloji ve innovasyondaki liderliği ile dünyanın tek süper devleti olan ve uzunca bir süre bu özelliğini sürdüreceği anlaşılan, bu nedenle de bütün dünyayı etkileyen ABD'de bile politikacılar, Türkiye'deki kadar olmasa da, retoriği ve yuvarlak sözleri tercih ediyor, geniş kitleleri ilgilendiren siyasal ve sosyal sorunlarda (Irak, sağlık, göçmenler vs.) bir ölçüde farklılıklarını sergiliyor, ancak iş ekonomiye ve özellikle vergi politikalarına gelince ya konuyu geçiştirmeye çalışıyor ya da esnek ve yeterince açık olmayan açıklamalar yapıyorlar. Demokratlar suskun Aslında Manga Carta'dan, yani sekiz yüzyıldan beri devlet ile toplum arasındaki en hayati sözleşme konusu vergi olmasına rağmen bu tereddütün nedeni belli. Gelişmiş piyasa ekonomilerinde vergi çok önemli ama mümkün olduğu kadar çok oy almak isteyen politikacılar için aynı derecede de tehlikeli bir konu. Bir yandan sermaye sahiplerini ve zenginliğin/üretimin kaynağı işletmeleri ürkütmeme, öte yandan karmaşık vergi politikalarını anlamayan ve vergi sisteminde sağlanacak her vergi teşviğini kendi aleyhlerine zenginlere verilmiş bir taviz olarak görme eğilimindeki düşük gelirlileri küstürmeme telaşı onları iki arada bir derede bırakıyor. Hele şimdi olduğu gibi ABD ekonomisinde bir kriz hatta çoğu kesime göre resesyon söz konusu olunca politikacıların durumu daha da zorlaşıyor. Bu açıdan demokratların güçlükleri, her zaman olduğu gibi, daha fazla. Önde giden iki adayın uygulayacakları vergi politikaları belirgin değil. Geçmişte Obama vergi cennetlerinin ve mevzuat boşluklarının üzerine gitmekten, Clinton şirketlerinin düzgün vergi ödemesinden ama aynı zamanda istihdamı arttırmalarından sözederken, şirketlerin daha düşük vergili ülkelere gitmelerinden kaygılandıkları için olacak, şimdilerde suskunlar. Demokrat adaylar içinde bu konuda en net mesajları olan ise yarışta geride kalan ve çekilen John Edwards; onun önerileri bir yandan ABD şirketlerinin yurtdışında yatırım yapmasını caydırıcı ama öte yandan içeride AR-GE ve stratejik yatırım öncelikleri için avantajlar sağlamayı kapsıyordu. Temsilciler Meclisi'ndeki Bütçe Plan Komitesi'nin demokrat başkanı Rangel'in hazırladığı plan ise hepsinden ileri ve ayrıntılı: Hem Kurumlar Vergisi'ni beş puan indirmeyi, hem de sistemdeki istisnaları azaltıp matrahı büyütmeyi öngörüyor. Ancak bu, son tahlilde çoğu işletme için daha fazla vergi yükü anlamına gelebileceğinden favori adaylar tarafından pek de sahiplenilmiyor. Cumhuriyetçiler daha açık Geleneksel olarak iş çevrelerine daha yakın duran Cumhuriyetçiler ise daha açık ve cesur. Kuşkusuz ekonomik kriz de onların elini güçlendiriyor. Hem favori John McCain, hem de yarışa iddialı başlayıp sonra bırakan Mitt Romney ve Giuliani, yatırımları ve istihdamı arttıracağı için, genel bir vergi indirimini savunuyorlar. McCain, %35 olan Kurumlar Vergisi'ni %25'e indirmek dışında, sabit kıymetlerin amortismana tabi olmak yerine birinci yıl gider yazılmasını ve AR-GE istisnasının ilgili personelin ücretlerine yansıtılmasını öneriyor. Romney ayrıca değer artış kazançları, temettü ve faizlerdeki vergi oranlarının da indirilmesini, Guiliani ise -biraz da azalan şansını arttırmak için- tek sahifelik vergi beyannamesi ve "adil ve basit bir vergi" vaadini seçim kampanyalarında işlediler. Huckabee ve Paul gibi daha zayıf adayların önerileri ise daha radikal: İkisi de Kurumlar Vergisi'nin ve ücret vergilerinin tümüyle kaldırılmasını savunuyor. Huckabee oluşacak gelir kaybını bir ulusal perakende satış vergisi ile, Paul ise kamu kesiminin küçültülmesi ve kamu harcamalarının kısılması ile telafi etmeyi düşünüyor. Sorunlar ve Çözüm Önerileri Herkesin zımnen hemfikir olduğu konu iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesi ve kalıcı bir resesyondan kaçınılması. Vergi mevzuatının ve vergi ile ilgili muhasebe kurallarının karmaşıklığı, uyum maliyetini arttırarak büyümeye ayrılacak kaynakları törpülerken vergi planlamasını dolayısıyla vergi ziyanını kolaylaştırıyor. Öte yandan sermaye ve yatırım maliyetini arttıran yüksek vergi oranlarının ABD'de iş kurmayı ya da yatırım yapmayı caydırdığı, yurtdışında ödenen vergilerin mahsubuna sınır koyan kuralların da küresel rekabet nedeniyle dışarıda yatırım yapan ABD şirketlerinin kazançlarını ülkeye getirmelerine engel olduğu genellikle kabul ediliyor. Bu nedenle iş çevreleri ve uzmanlar, hem vergi oranının düşürülmesi gerektiğini, hem de ABD şirketlerinin rekabet gücünü arttıracak yurtdışı iştirak ve değer artış kazançları istisnası gibi kurallara ihtiyaç olduğunu düşünüyorlar. Bir de yeni yeni tartışılmaya başlanan ve özellikle McCain'in sıcak baktığı söylenen "kaynak ülke" ilkesine geçiş önerisi var ki esas itibariyle küresel ABD şirketlerinin yurtdışındaki kârlarını vergisiz olarak ülkeye getirip yatırıma aktarmalarını amaçlıyor. Yurtdışı kazançlara muafiyet tanıyan böyle bir sistemin sakıncası ise transfer fiyatlaması gibi karmaşık bir konuyu hayati hale getirmesi. Ancak ABD'de bile vergi sistemi, ekonominin rekabet gücü gibi genel bir yarardan çok sektörel çıkarlar ve özel lobiler tarafından şekilendirildiğinden, radikal bir değişimden çok, basitleştirme ile başlayacak tedrici bir reform bekleniyor. Anlaşılan yeni seçilecek Başkan kim olursa olsun, işi kolay olmayacak. Bütün bu tartışmaların Türkiye için akla getirdiklerini de isterseniz başka bir yazıda açmaya çalışalım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019