Avrupa’da durum vahim ama...

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Avrupa’da durum vahim ama umutsuz değil. Durum ne derseniz şimdiki hali sorgulayacaksınız demektir. Yani, Avrupa’da durum vahim dediğimizde Avrupa’daki son durumun vahametini konuşacağımızı anlamak gerekir. Yaşlı kıtada problemler bitmiyor. Şimdiki halde önde gelen problemler iki koordinatta somutlaşmış gibi görünüyor. Bunların birisi sarpa sarmış olan ekonomik durum. İkinci koordinatta ise dibe vurmuş gibi görünen Yunanistan’ın durumu var. Bu iki durum da vahim gibi görünüyor. Ama sıkıntıların aşılması, sorunların çözülmesi için girişimler de yapılıyor. Defl asyon baskısı ekonomik durumu özetleyecek en uygun kelime olur herhalde. Avrupa ekonomisi büyümenin yavaşlaması ve enfl asyonun çok düşük düzeye takılıp kalması gibi olabilecekler arasında en kötüsü sayılabilecek bir durumda. Düşük enfl asyon büyümeyi kışkırtıp uyaracak hiç bir etkenin devrede olmadığını, kullanılan önlemlerin de etkilerini yitirmiş olduğunu söylüyor. En düşük düzeye gerilemiş olan büyüme de bunu teyit ediyor. Avrupa, uzunca bir süredir bu işin çaresi hakkında uzlaşamıyordu. Epey gecikmeli de olsa geçen hafta yeni bir politika devreye sokuldu. Avrupa Merkez Bankası ekonomiye (tahvil karşılığı) para verecek ve böylece hem kredi kanalından hem de beklenti kanalından büyümeyi uyaracak. Aynı süreç, bol para-düşük faiz etkisiyle, enfl asyonu da tahrik edip, hareket ettirecek. Böylece vahim olan durum umutsuz olmaktan çıkacak. Günlerdir ayrıntısını okuduğunuz Draghi’nin parasal genişleme programının olabilecek en kısa özeti bu. 

Yunan meselesi ise biraz daha karışık. Ayrıntısını sanırım medyadan takip ediyorsunuzdur. Yunanistan’da sorunun özü krize karşı uygulanan ekonomik çözüm bağlamında ortaya çıkan siyasal uyumsuzluk, siyasetin radikalleşmesi ve radikal çözüm önerilerinin masaya getirilmesi. Yunanistan küresel krizden en yoğun biçimde etkilenen bir ülke. Bu ölçüde etkilenmesinin nedeni de ekonomisindeki kırılganlık. Kırılganlığın kaynağında ise yabancı fonlara olan bağımlılık yatıyor. Yunanistan zaten tarihsel olarak büyük ölçüde dış kaynakla büyüyen bir ekonomiye sahip. Dış kaynağı da genellikle borçlanarak sağlıyor. Avrupa Birliği üyeliğinden sonra Birlik fonları borçlanmanın olmaz noktalara tırmanmasını engellemiş. Bir anlamda kırılganlığı gizlemiş. Küresel kriz bu imkanı çok büyük ölçüde kısıtlamış. Buna karşılık mali piyasalardan borçlanmanın boyutu artmış. Kırılganlık aleni hale gelmiş. 

Bilindiği gibi bu tür süreçlerin sonunda kaçınılmaz ikileme geliniyor. Yunanistan da borçlarını ödemeyi reddedip bunun ceremesine katlanmakla, uluslararası kurumların gözetiminde sert bir kemer sıkma politikası uygulamaya razı olmak arasına sıkışıyor. Sonuçta, Yunanistan 2011 yılında IMF’nin dayattığı, Avrupa Merkez Bankası’nın da katkı verdiği sıkı bir kemer sıkma politikasını uygulamaya koymak zorunda kalıyor. O tarihten bu yana bir miktar azaltılmış olan borçlarını ödemeye çalışıyor. Ama bunun karşılığında ülke duraklayıp, fakirleşiyor. 2009 yılında 342 milyar dolar olan GSMH 2014 yılında 242 milyar dolara geriliyor. İşsizlik yüzde 25.8 oranına yükseliyor. Genç nüfusta işsizlik yüzde 50.6 olarak ölçülüyor. Yunanistan Avrupa Birliği açısından bir yük haline geliyor, Euro Bölgesi’nde en önemli risk unsuru oluyor. 

Siyaset bilimi analizlerinden bilirsiniz, ülke böyle bir iktisadi cendere altına alınırsa sonuçta sosyal huzursuzluk tırmanır. Bunun sonuçlarından birisi de siyasetin radikalleşmesidir. Bugün Yunanistan’da olan da budur. Geleneksel siyasetin beş yıldır uygulayıp sonuç alamadığı “ küresel kriz koşullarında kemer sıkma politikası” Yunan siyasetine Syriza adında radikal bir parti hediye etti. Hafta sonunda yapılan genel seçimler de bu partiyi iktidara getirdi. Şimdi Avrupa Birliğinde yeni bir dönem başlıyor. Syriza dış borçlar bağlamında bir dizi müzakere yapacak. Seçim sürecinde benimsediği söylem ve öne sürdüğü talepler bu partinin öncekilerle pek benzemediğini gösteriyor. Tavrı ve söylemi her an duvarları yıkabilecekmiş izlenimini veriyor. Seçmene cazip gelen de bu zaten. Bu koşullarda uygulamada olan kemer sıkma ve borç ödeme politikalarını aynı sertlikte sürdürmek mümkün olmayacak kuşkusuz. Sürecin nasıl gelişeceği, borçlu ve alacaklının nereye kadar gideceği şimdilik bilinmiyor. Ama böyle bir noktaya gelinmiş olması dahi olumlu bir gelişmedir diye düşünüyorum. Vahim bir boyuta gelmiş olan duruma ilişkin bir umuttur bu. Umarım çanak çömlek patlamadan herkes bunu anlar

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018