Türkiye fosil yakıtla büyümekte ısrarlı

Ulusal Katkı Niyeti Bildirimi’ne göre Türkiye, önümüzdeki 15 yıl içinde sera gazı emisyonlarında yüzde 116 oranında bir artış planlıyor ve bu yıllık ortalama yüzde 5’lik bir artışa denk geliyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Didem Eryar ÜNLÜ

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 21. Taraflar Konferansı 2015 yılı sonunda Paris’te gerçekleşecek. Bir önceki taraflar konferansında alınan karar uyarınca sözleşmeye taraf olan bütün ülkelerden sera gazı emisyonlarını indirmeleri için Ulusal Katkı Niyeti Bildirimleri’ni sunmaları istendi. Ulusal Katkı Niyeti Bildirimleri, ülkelerin gelecek yıllarda iklim değişikliği ile mücadelede gerçekleştirmek istedikleri uygulamalara dair niyetlerini içeriyor. 8 Ekim 2015 tarihi itibariyle, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 147 ülke ulusal katkı niyetlerini kamuoyunun bilgisine sundu. Paris’te yapılacak toplantıda tüm ülkeleri kapsayan Kyoto Protokolü benzeri yeni bir anlaşmanın imzalanması bekleniyor. 

Türkiye bildirimini 30 Eylül’de açıkladı. Bildirime göre Türkiye önümüzdeki 15 yıl içinde sera gazı emisyonlarını iki kat daha artırmayı planlıyor. Sunulan resmi bildirimde Referans Senaryo’ya göre Türkiye sera gazı emisyonlarında 2030 yılında yüzde 21 oranına kadar azaltım öngörüyor ve 2012- 2030 yılları arasında toplam sera gazı emisyonlarını 430 milyon tondan 929 milyon tona çıkarmayı planlıyor. Hazırlanan bu indirim senaryosuna göre bile emisyonlarda yüzde 116 oranında bir artış planlanıyor. Bu da yılda ortalama yüzde 5’lik bir artışa denk geliyor. Konuyla ilgili konuşan TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç “Bu artış oranı büyüme stratejileri ve projeksiyonları ile yakın bir ilişki düşünülerek hesaplanmış olabilir. Buradan anlaşılacağı üzere, enerji yoğun, kömüre ve diğer fosil yakıtlara dayalı ekonomik büyümenin devam edeceği öngörülüyor. Yeşil ve karbonsuz bir büyümenin de mümkün olduğu tamamen göz ardı ediliyor” diyor 

Ataç “Bildirimde Türkiye’nin 2012-2030 yılları arasında emisyonları için bir zirve yıl da öngörülmüyor. Ne yazık ki bu, Türkiye’nin 2030’dan sonra bile emisyonlarını artırmaya devam edeceğinin düşünüldüğü anlamına geliyor. Eğer ülke olarak emisyonlarımızı bu plandaki gibi artırmaya devam edersek, kişi başına emisyonlarımız 2030 yılında ülke olarak girmeyi planladığımız ve aday ülke olarak benzer stratejiler geliştirme sorumluluğumuz olan Avrupa Birliği ülkelerinin kişi başı emisyonlarının neredeyse iki katı olacak” yorumlarını yapıyor. Ataç, “Bu bildirim ile Türkiye, iklim değişikliğiyle mücadele ve iklim değişikliğine uyum konusunda herhangi bir sorumluluk almadığını açıkça belirtmiş oluyor. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin açıkladığı İklim Değişikliğiyle Mücadele İçin Ulusal Katkı Niyeti Bildirimi’nin iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlayamayacağını, tam tersine iklim krizinin daha da derinleşmesine yol açacağını düşünüyoruz. Bu bildirim bizler için büyük bir hayal kırıklığı oldu” şeklinde konuştu.

Türkiye sera gazı emisyonlarını azaltarak büyüyebilir

WWF-Türkiye ve Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi işbirliğiyle hazırlanan “Türkiye için Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları ve Öncelikleri” raporu, Türkiye’nin karbon emisyonlarını azaltabileceğini, bunu yaparken ise ekonomik büyümenin devamının mümkün olduğunu gösteriyor. 

Araştırmaya göre, emisyon azaltım politikalarının uygulanmasında gecikilmesi halinde, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelede üzerine düşen katkıyı yerine getirmesi için “eksi” büyüme oranlarına katlanması gerekebilir. Türkiye, iklim değişikliğine yol açan sera gazı emisyonları konusunda tarihsel ve güncel olarak en büyük kirleticiler arasında yer almıyor. Ancak 1990’dan bu yana sera gazı emisyonlarını yüzde 110,4 oranında artırdı. 

WWF-Türkiye ve İstanbul Politikalar Merkezi işbirliğiyle, Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Erinç Yeldan ve ODTÜ’den Doç. Dr. Ebru Voyvoda tarafından gerçekleştirilen analiz, Türkiye için başka bir seçeneğin daha olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye 2030'da karbon emisyonlarını, yüksek büyüme tahminleri içeren senaryoya göre yüzde 40, gerçekçi büyüme tahminine dayanan senaryoya göre ise yüzde 23 oranında azaltabilir. Bu sayede, ekonominin karbon emisyonu yoğunluğunda yüzde 20 oranında bir düşüş sağlamak mümkün. Türkiye için Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları raporu, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’e sunduğu ulusal katkı beyanından ayrılıyor. Türkiye’nin ulusal katkısında, 2030 yılına kadar sera gazı emisyon artışının, emisyon azaltım senaryosu altında bile 1990-2013 dönemine göre yüzde 25 oranında hızlanarak devam edeceği belirtiliyor. Bu, 2030 yılına gelindiğinde kişi başına düşen emisyonların Japonya, Almanya, İngiltere ve Avrupa Birliği ortalamasını aşacağı anlamına geliyor. Araştırmaya göre ise, Türkiye’nin 2°C hedefi içinde payına düşen sorumluluğu yerine getirebilmesi için yıllık CO2 emisyonlarının 2020’ye kadar 390 MtCO2 düzeyinde zirve noktaya ulaşması, bu tarihten sonra da kademeli bir düşüşle, 2030 yılında 340 MtCO2 seviyesine (2010 yılı değerine) geri çekilmesi gerekiyor. 

Üç politika tedbiri

Bu doğrultuda bir dönüşümün başlatılması için raporda “İklim Politikası Paketi” adı verilen senaryo altında üç politika tedbiri tanımlanıyor: (i) Karbon vergisi toplanması; (ii) Bu vergilerin yenilenebilir yatırım fonu vasıtasıyla yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretmek için kullanılması; (iii) Enerji verimliliğinde teknolojik gelişme ve piyasa şartlarına bağlı artışlar. Bulgular, bu emisyon azaltımı tedbirlerinin yenilenebilir enerji kaynaklarının payının fosil yakıtlar aleyhine artırılmasını mümkün kılabileceğini ortaya koyuyor. Bu değişim ile referans senaryoya göre karbon emisyonlarında yüzde 23, kömür ithalatında yüzde 25, doğal gaz ithalatında ise yüzde 35 oranında düşüş sağlanacağı öngörülüyor. Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü Prof. Dr. Fuat Keyman, “Emisyon azaltım politikalarının hemen devreye girmesiyle milli gelirin artış hızında bir miktar düşüş yaşansa da, ekonomik büyümeyi muhafaza etmek mümkün. Bu da ‘yeşil büyüme’ yaklaşımının Türkiye için de geçerli ve uygulanabilir olduğu şeklinde yorumlanabilir” diyor.

İki beklenti var

Türkiye’nin bir rol ayrımında olduğunu belirten ve Türkiye’nin önündeki fırsatların altını çizen WWF-Türkiye Başkanı Uğur Bayar, “Bu analiz, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelede üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi için derhal harekete geçmesi gerektiğini gösteriyor" dedi. G20’den ve Türkiye'den iki beklentileri olduğunu dile getiren Bayar, "Birincisi, Paris’teki zirveye güçlü bir mesajın iletilmesi. 2050'de % 100 yenilenebilir enerjiye geçiş hedefi, oldukça kuvvetli bir niyet beyanı olabilir. İkincisi de Türkiye’nin gerek G20'de, gerekse ülkede fosil yakıt teşviklerine son verilmesi için gerekli adımları atması. Bunlar, hem enerji altyapısında dönüşüm, hem de enerji piyasalarının sürdürülebilirliğinin sağlanması için kritik adımlar” yorumunda bulundu.

Bu konularda ilginizi çekebilir