Kıdem tazminatında neler oluyor!

Resul KURT
Resul KURT İŞ HUKUKU VE SOSYAL GÜVENLİK info@resulkurt.com

Resul KURT / Dünya Gazetesi Yazarı Sosyal Güvenlik Uzmanı Kıdem tazminatı, işçinin işverene sadakatle hizmetinin bir karşılığı olarak işveren tarafından işçiye ödenmesi gereken tutar olarak tanımlanmaktadır. Kıdem tazminatı ödenebilmesi için, iş kanununa tabi bir işçinin olması, işçinin en az 1 yıllık kıdeminin bulunması ve ayrıca 1475 sayılı İş Kanunu'nun 14. maddesinde belirtilen koşulların bulunması gerekmektedir. 4857 sayılı İş Kanunu 10.06.2003 tarihinde yürürlüğe girmiş ancak, kıdem tazminatına ilişkin 1475/14. maddeyi yürürlükten kaldırmamıştır. Kıdem tazminatına ilişkin 4857 sayılı herhangi bir düzenleme olmayıp, 1475/14. maddeye göre işlem yapılmaktadır. Kıdem tazminatı fonu tasarısı 1954 yılından beri sosyal taraflarca tartışılıyor. Ancak, nasıl bir çözüm bulunacağı henüz tam olarak kesinleşmiş değildir. Kıdem tazminatı yükü, işletmeler üzerindeki önemli baskı unsurlarından birisidir. İşverenler, zaman içerisinde işyeri üzerinde artan kıdem tazminatı baskısından dolayı istihdamı artırmadığı gibi, eski işçileri de işyerlerinde çalıştırmama yoluna gitmektedir. İşçi-işveren arasında en fazla sorun yaşanan konulardan birisi de kıdem tazminatıdır. Özellikle iş mahkemelerinde çok sayıda kıdem tazminatı alacağıyla ilgili işçi-işveren anlaşmazlığı bulunmakta ve bu da yargının iş yükünü artırmaktadır. Kıdem tazminatında üç alternatif bulunmaktaydı. Birinci alternatifte, kıdem tazminatı kaldırılarak işsizlik sigortası imkânlarının gelişmiş ülkeler düzeyine çıkarılması ve bu düzenlemeyle, işsizlik sigortasından Yararlananların sayısının üç kat artması öngörülüyordu. İkinci alternatifte, her işçi için yatırılan primlerin ortak bir fonda toplanması ve işçilerin mevcuttaki kadar kıdem tazminatı alması değerlendiriliyordu. Katılımlı fon başlığı altında ele alınan üçüncü alternatifte ise işçilerin bireysel hesaplarında izlenerek nemalandırılacak 'katılım esaslı' fon kurulması üzerinde durulmaktaydı. Ancak, her üç öneri farklı avantaj ve dezavantajlara sahiptir. Üç öneriden biri olan ve bakanlık tarafından Başbakan'a da sunulan, "bireysel fon" kurulmasının en doğru karar olduğunu düşünüyorum. Her ay işçinin bireysel fondaki hesabına, ücretin belirlenecek oranında prim yatırılması, işçinin de işten ayrıldığında bireysel fonda biriken parayı nemasıyla birlikte alması sağlanacaktır. Böylece hem işçiler mağdur edilmeyecek, hem de işverenler üzerindeki kıdem tazminatı yükü kaldırılacaktır. Taslağa göre, kıdem tazminatı yerine getirilen sistemde, işveren her ay işçinin aylık ücretinin yüzde 3'ü oranında bir tutarı bireysel fona aktaracak. Bu yüzde 3'lük oranın düşük kaldığını düşünüyorum. Bu nedenle, (Yüzde 2 işveren, yüzde 1 işçi, yüzde 1 devlet) olarak uygulanan işsizlik sigortası priminin işçi+işveren payının yüzde 1.5'a düşürülerek, kalan yüzde 1.5'luk kısmının bireysel fona aktarılmasının daha doğru olacağı kanaatindeyim. Böylece her ay işçinin aylık ücretinin yüzde 4,5 oranındaki tutarı bireysel fona aktarılabilecektir. İşletmelerin ekonomik kriz dönemlerinde mali yapılarının bozulması sonucu ödeme güçlüğüne düştükleri, bunun sonucunda da işçilerin emeğinin ve sadakatinin karşılığı olan kıdem tazminatından mahrum kaldıkları görülmektedir. Yine, uzun yıllar çalıştığı bir işyerinden herhangi bir nedenle istifa eden işçi kıdem tazminatı hakkından mahrum kalmaktadır. Esasen getirilmesi düşünülen bu düzenleme ile işçilerin hakları korunmakta ve güvence altına alınmaktadır. Özellikle temizlik, güvenlik ve yemek gibi hizmetler sektöründe başta devlet hastaneleri ve belediyeler olmak üzere kamuya taşeronluk hizmeti veren işyerlerinde çalışanların kıdem tazminatı açısından sorun yaşadıkları görülmektedir. İşverenler ihale maliyetlerine kıdem tazminatı yükünü ekleyememekte, işçiler ise uzun süreli çalışmalarına rağmen taşeron firmaların değişikliğinden dolayı mağdur olmakta ve kıdem tazminatı hakkından mahrum kalabilmektedir. İşçilerin geçmişteki haklarının mutlaka korunması gereklidir. Yine, taslakta yer alan tazminat alabilmek için 10 yıl beklenmesi gerekliliği, oldukça uzun bir süre olup beş yıla indirilmesi halinde tepkiler azalacaktır. Kadın işçiler için evlenme halinde bir yıl içinde işten ayrılanlarla, askerlik halinde 10 yıl bekleme süresi aranmaması da tasarıya konulmalıdır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Kötüniyet tazminatı 20 Eylül 2019