Bileşik kaplar işimize yaramaz

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Fizikteki “bileşik kaplar” kuralını bilirsiniz, tabanları birleştirilmiş farklı biçimlerdeki kaplara konan sıvının aynı düzeyde hizalanacağını açıklar. Her zaman olmasa bile çoğunlukla bir toplumun farklı kesitlerinde ve kurumlarındaki gelişmeleri izleyince de bu kuralın geçerli olabileceği sonucuna varmak mümkün. Özellikle değişik alanlarda birbirinden çok farklı performanslar beklemenin gerçekçi olmadığını belirtmek açısından oldukça isabetli bir yol olduğu açık. Ancak bizim gibi özlemleri ve potansiyeli ile bulunduğu yer arasında mesafenin uzunca olduğu toplumlarda bu kuralın yaygın bir geçerliğe sahip olması pek iyi değil. Ne şirketler ne de bireyler düzeyinde birbirimizle aynı şeyleri yapmak ya da aynı tarzda çalışmakla ihtiyaç duyduğumuz değişimi gerçekleştirmemiz imkansız çünkü daha yoğun ve uzun soluklu hamlelere, programlara ihtiyacımız var. 

Kırkambar stratejisi 
Bu konu nereden aklıma geldi derseniz, aslında öteden beri alışkın olduğumuz, son zamanlarda da yeniden yoğunlaşan ekonomi ile ilgili şikayetlere bakınca diye yanıtlamalıyım. İş çevrelerinden ve onları temsil eden çeşitli kuruluşlardan gün geçmiyor ki hoşnutsuzluk mesajları ve destek talepleri yükselmesin. Ne var ki bunların bir tutarlılığı olduğunu ve sistematik bir mantığa dayandığını söylemek zor. Bazen faizlerin yüksekliğinden, bazen TL’nin değer kaybından, kimi zaman enfl asyondan ve fiyatların yüksekliğinden, bazen de faizlerdeki düşüş yüzünden dış kaynak girişinin azaldığından, bu arada hem döviz fiyatının yükselişinden hem de azalışından, kısaca her şeyden şikayet ediyorlar. Aslında siyasi elitin mesajları da çok farklı değil. Aynı anda birbiriyle bağdaştırılması güç tespitler ve vaatler tek bir zaman dilimi içinde ardarda sıralanabiliyor. Çünkü üzerinde uzlaşma sağlanmış ve kimsenin bilmezden gelemeyeceği stratejik bir doğrultu söz konusu değil, ayrıca bunu kimsenin çok da istediği ya da umursadığı da yok. 

Üstünkörü bakınca bu durum, babadan pek de tartmadan isteklerde bulunan aile üyelerine ya da notlarının düşüklüğünü kendi kontrolü dışındaki nedenlerle açıklamaya çalışan öğrencilere benzetilebilir. Ancak burada hem çok daha yaygın bir sistem, hem de oluşan karar süreçlerindeki çarpıklıkların kontrolü ve düzeltilmesinin çok daha güç ve zaman alıcı olması söz konusu. Üstelik burada özel kesim temsilcileri sadece pasif ve etkilenen konumda değil, kamu otoritesinin hiç değilse ekonomi yönetimi ile ilgili politika kararlarında danışman ve yönlendirici konumunda. Oysa bütün parametreler dikkate alınıp alternatif senaryolar tartışılarak gerekli seçimler yapılmış ve stratejik plan kesinleştirilmiş olsa, maliyetler ve risklerin büyük bölümü öngörülmüş ve kabul edilmiş olacağı için, her defasında sınırsız ve yüzeysel strateji ve politika önerileriyle uğraşma durumunda kalınmaz, sorun hem kamu yönetimi hem de piyasa oyuncuları açısından rasyonel bir risk yönetimi boyutlarına indirgenirdi. Bugünkü durumda ise ne hangi sorunun ne zaman çözüleceği öngörülebiliyor, ne de hiçbir kesim makul karşılaması gereken maliyetlere de katlanmak istiyor.. 

Özel kesimin yetersiz danışmanlığı 
Son olarak İSO’nun en büyük 500 firma araştırması vesilesiyle yeniden farkına varılan hastalıkların tedavisi için önerilenler de, doğal olarak, köklü çözümler yerine ateş düşürücü yöntemler oluyor. Yöntemlerin zaman zaman birbiriyle çelişiyor olması da cabası. Gerçi biraz geç de olsa özel kesimin kendisini de sorumlu sayıp özeleştiriye yer vermesi olumlu bir gelişme ama pek çok eleştirinin hala “üretim odaklı politika gerektiği”, “faiz politikalarında değişikliğe gidilmesi” ya da “satışlar artarken karlılığın düşmesinin tehlikesi” gibi retorik düzeyde kalışı, yukarıda belirttiğimiz stratejik yaklaşım noksanlığının sonuçlarını vahim bir şekilde ortaya koyuyor. Hele önerilen somut tedbirler arasında biri var ki dünya literatürüne bizim katkımız olarak sunulabilir: Kar paylarının vergi hesabında gider olarak dikkate alınması. Teknik olarak tuhafl ığı bir yana bununla amaçlananın ne olduğunu anlamak epey zor: Zaten düşük olduğu kabul edilen firma öz kaynaklarının tamamen kurutulması mı, Kurumlar Vergisi oranının düşürülmesi mi, anlayamadım. Benim açımdan ilk 500 sonuçlarında firma borçluluklarının artışı ve kaldıracın 2’ye yaklaşması da, karlılığın % 5’lerde olması da sürpriz değil. Geçmiş yıllarda da faaliyet karlılığı yüksek olmadı, kur ve faiz dalgalanmalarına dayalı arızi karlılıklar zaman zaman ortaya çıktı. Mevcut teknoloji düzeyi ve verimlilikle daha yüksek katma değer üretemediğimize göre başka nasıl bir sonuç bekleyebilirdik ki? 

Şu anda yapılabilir gibi duran tek şey hissedarları şirketlerine sermaye katmaya ya da ortak bulmaya, ayrıca uzun vadeli karlılığa yönlendirmek ama bu bile gerektirdiği zihniyet değişimi ile kolay bir iş değil galiba…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019