Bir çılgınlık 10 yaşında

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK kitap@dunya.com

Hayatımdan hiç eksilmediler. Bugün, aralarında benden yaşlı olanları bile var. Önce çocukluğumun “hoyratlık”larına dayandılar, sonra da zamanın yıpratıcılığına. Bir yaşındaki fotoğrafımda elimde duran hâlâ yanımda, evde görebileceğim bir yerlerde. Gerçi sayıları epeyce azalsa da benimle beraberliklerini sürdürüyorlar. Mevcutları azalıyor; çünkü, örneğin takılar çekmecede korunur, elbiseler dolaba asılır, naftalinlenir, resim çerçevede durur, gümüşler parlatılır, biblolar büfede korunur, mobilyalar cilâlanır, ama ya onlar?!

Oyuncaklardan söz ediyorum. Çok hızlı tüketilir oyuncaklar, ya bozulur, ya kırılırlar bir dönemi anlatan diğer objelerden farklı olarak. Biriktirmek de pek kimsenin aklına düşmez, zaten çoktan kullanılamaz hale gelmişlerdir. Vasıflarını koruyanlar azınlıktadır, onların da değerleri bugün üç kuruştan bir servete ulaşmıştır. Peşlerinde koşsanız bile rahat bulamaz, bulsanız sahibini satmaya kolay kolay ikna edemezsiniz. Çılgın bir iştir yani. 
Edebiyatçı dostum sevgili Sunay Akın da bir çılgın olarak tam 10 yıl önce bu işe kalkıştı. O gün bugündür satın aldığı oyuncak tarihinin en değerli eserlerini bir araya getirip sergiliyor Göztepe'deki ailesinden kalan köşkte... 

Bodrum dahil 6 katlı bir yapı bu köşkün 10 odasındaki 80 vitrinde 30 binin üzerinde parçadan oluşan 4 binin üzerinde oyuncak sergileniyor... Orası bir şairin, bir yazarın kendi yazın serüvenini de anlattığı bir müze aynı zamanda. Örneğin Kızılderilileri tematik olarak bu kadar zengin ve bu kadar geniş başka hiçbir müzede görmek mümkün değil. Neden? Çünkü onun Kızılderililerle ilgili iki kitabı bulunuyor.

Aslında kendisinin de vurguladığı gibi oyuncağın tarihinde insanlığın tarihi, uygarlığın tarihi var. Hiçbir müze bir oyuncak müzesi denli uygarlığın tarihini bu kadar bir anda anlatamıyor...

Ve diyor ki Sunay Akın, “Ben sergilenen oyuncakların çoğunu koleksiyonerlerden aldım. Evlerinden kız istemeye gider gibi bizzat gidiyorsun. Sana inanmasalar, seni sevmeseler, oyuncağın doğru bir yere geçeceğine inanmasalar onu satmazlar. Paralar çok yüksek! Hiç önemli değil. Önce sana inanacak."

İşte böyle böyle kitaplarından, telif haklarından, tek kişilik sahne oyunlarından, yapmış olduğum özel sunumlardan, televizyon programlarından kazandığı her şeyle bu müzeyi kuruyor. Üstüne ailesinin ona bıraktığı bütün maddi değerleri de koyuyor ve İstanbul Oyuncak Müzesi 23 Nisan 2005 tarihinde açılıyor. 

İstanbul Oyuncak Müzesi 10. yaşını kutladığı şu günlerde söz yine Sunay Akın’da:
"Gelişmiş, uygar ülkelerde oyuncak çocuklara hayalleri çoğalsın, hayalleri büyüsün diye alınır. Geri kalmış ülkelerde ise oyalansın diye. Oyuncakları çocuklarına hayalleri çoğalsın diye alan ülkeler dünyayı yönetirken, oyuncakları küçümseyip oyalansın diye veren milletler onların kapılarında oyalanmaya mahkûmdur. İşte oyuncağın uygarlık tarihindeki yeri."

İstanbul Oyuncak Müzesi, geçen 10 yıl içerisinde Antalya Oyuncak Müzesi ve Gaziantep Oyuncak Müzesi’nin de kuruluşunu gerçekleştirmiş. 2011 yılında, Avrupa Müzeler Forumu’nun ödül töreninde, bu ödülün tarihinde finale kalan ilk oyuncak müzesi. 2012’de ise Avrupa Müze Akademisi tarafından kendi alanının en başarılı örneği olarak ödüllendirilmiş. Aynı yıl bir ilke daha imza atarak dünyadan 28 müzeyi bir araya getirip Avrupa Oyuncak Müzeleri Buluşması’nı (TOYCO) İstanbul’da gerçekleştirmişler.

Aa, bu arada 10. yaş kutlamaları kapsamında koleksiyonerler için bir de oyuncak ayı hazırlandığını söylemeliyim. Sınırlı sayıda üretilen bu hâtıra, müzenin hediyelik eşya bölümünden temin edilebiliyor. 
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar