Bir Yemen belası eksikti...

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Yok yok, bu yıl şans bize hiçbir şekilde gülmeyecek, bu belli oldu artık. 

Şöyle bir düşünüyoruz da, yılbaşından beri başımıza gelmeyen kalmadı. "Tamam, artık atlattık" dediğimiz her sorunun ardından, yepyeni sorunlarımız oldu, olmaya da devam edecek gibi görünüyor. 

Oysa yıla başlarken, gayet şendik. Şimdi ise o günlere bakıyoruz da, "Bir zamanlar maziye bak, ne kadar şendik" demek durumunda hissediyoruz kendimizi. 

Enflasyon geçen yıl ilk aylarda görece çok yüksekti, dolayısıyla bu yıl o düzeyde artış olmayacak ve yıllık enflasyon hızla gerilecekti, umuyorduk... 

Petrol fiyatlarında hiç hesaba katılmayan, neredeyse kimsenin öngöremediği hızlı bir gerileme yaşanıyordu, bu durum enf asyonun baz etkisinden kaynaklanacak gerilemesini daha da pekiştirecekti. 

Merkez Bankası, bu durumu göz önünde bulundurarak, yüzde 6.1 olarak tahmin ettiği 2015 yılı enflasyonunu, 0.6 puan aşağı çekerek yüzde 5.5'e indirmişti. Yüzde 5.5 tutturulduğu takdirde, şunun şurasında hedef olan yüzde 5'e ne kalmış olacaktı ki. 

Bunlar kağıt üstünde beklenen gelişmelerdi, iyi bir gidişatın işaretleriydi. Ama bize "dingin" günler, dönemler pek yaramazdı ki. Önce yurtdışından sevimsiz haberler gelmeye başladı, sonra adeta bu haberler bize yetmemiş olacak ki, karmaşayı daha da pekiştirecek adımları anında atıverdik. 

Getireceği yiyecek için annesinin yolunu gözleyen yavru kuşlar misali, benzerimiz ülkelerle birlikte FED'in yapacağı açıklamaya diktik kulaklarımızı. FED, faizi ne zaman artıracaktı; haziranda mı, eylülde mi; artış oranı çok düşük mü tutulacaktı, yoksa daha yüksek bir oran mı söz konusu olacaktı... 

Ama kafa karışıklığı için yalnızca FED'e "bağlı kalmak" bize yeter miydi hiç! İçerde de bir şeyler yapmalıydık. Yaptık da nitekim. Merkez Bankası'na en son söyleneceği, neredeyse en başta söyledik. Merkez Bankası'nın yurtdışında bir yerlere bağlı olduğunu ima ettik, sonra da vatan hainliği suçlamasını yönelttik. Sonra işi "tatlıya bağladık" bağlamasına ama, bunun ne anlama geldiğini de doğrusu pek kavrayamadık. 
"Seçime kadar ne olur, ekonomide neler yaşanır" sorusuyla birlikte, şu günlerde "Seçimden sonra her durumda ekonomi yönetimi değişecek, acaba neler olacak" sorusuna yanıt aramaya başlamıştık ki, AKP içinde bazı kişilerin ne kadar dolduğunu gördük. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, AKP'yi istediği gibi yöneteceği yargısını biraz boşa çıkaran Saray-Hükümet görüş ayrılığının bir dizi işareti alınmıştı. En belirgin işaret, Başbakan Yardımcısı Arınç'ın, "Ortada bir hükümet var" çıkışıyla geldi. Her ne kadar Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı'nın Arınç'a yönelik sözleri, Saray-Hükümet gerginliğini şimdilik örtmüşse de, ok yaydan çıkmıştı bir kere. 

Ve gözler, 7 Nisan'a çevrildi. Aday listeleri bu tarihte kesinleşecek. AKP'de liste üstünde son sözü kim söyleyecek, Erdoğan mı, Davutoğlu mu? Öyle ya, Erdoğan'a koşulsuz bir şekilde biat etmeyecek bir AKP grubu, Cumhurbaşkanı'nın ne işine yarar, Anayasa değişikliği için yeterli bir sayısal düzey olsa bile bu grup Başkanlık için adım atar mı? Son günlerde Arınç'la başlayan çıkış, bardağı taşıran son damla mı, yoksa 7 Nisan'a, 7 Haziran'a, Başkanlık tartışmasına dönük fitilin ateşlenmesi mi? 

Ama bakın bu tartışmalar ekonomik yönden çok da fazla heyecan yaratmadı. İlginç bir ülkeyiz sonuçta. Çok daha sıradan bir konu dengeleri bir anda alt üst edebiliyor, Hükümet ile Saray arasında iplerin iyice gerildiğini ve gelecek tartışması yapıldığını ortaya koyan bu gelişme ise pek bir etki doğurmuyor. Ama şimdi 7 Haziran sonrasına dönük başka bir kaygı yaşanıyor. Sandıktan nasıl bir sonuç çıkarsa çıksın, ekonomi yönetimi değişecek. 

Seçim AKP'nin üstünlüğü ile sonuçlansa bile ekonomi yönetiminin başında Ali Babacan olmayacak. Bakanlık için milletvekili olma şartı yok elbette, Babacan dışarıdan da bakan yapılabilir; ama, acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan Babacan'ı yeniden o koltuğa oturtur mu, böyle bir görevlendirmeyi onaylar mı? Çok zor tabii ki. AKP yeniden iktidar olduğu takdirde, derecelendirme kuruluşu Moody's'in de dikkat çektiği gibi ekonomiyi genişletici politikalar uygulanır ve geçmişte yaşanan sorunlar yeniden depreşir mi, o da bir kaygı unsuru. Seçim, muhalefet partilerinin çoğunluğu elde etmesiyle sonuçlanırsa bu kez o koltuklara kim oturacak, nasıl bir politika güdülecek, o da çok açık değil. Gerçi böyle bir olasılık çok da güçlü görülmüyor, onu da kabul etmek gerek.

Yemen belası 

Biz, FED kaynaklı dış etkilere kendimizi alıştırmışken, içeride de kendi yarattığımız sorunları kanıksamış bir şekilde yolumuza devam ederken, bir de Yemen belası çıkıverdi. Yemen'de patlak veren çatışma, dünyanın bir ucunda bir kelebeğin kanat çırpmasından çok daha büyük bir etki doğuruyor kuşkusuz. Petrol fiyatı bir anda fırladı, aynı şekilde dolar anında tepki verdi ve değer kazandı. Olan, yine bize ve bizim gibi ülkelere oldu. Merkez Bankası yıl ortalamasında petrolün 55 dolar olacağı öngörüsüyle oluşturmuştu dengeleri. Enflasyon tahmininin altında da bu rakam yatıyordu. Gerçi yıl ortalamasında bu düzeyi yakalama şansımız var, ama zaten diğer mal ve hizmet fiyatlarının öngörülenin çok üstünde seyrediyor olması yüzünden 55 doların da pek bir önemi bulunmuyor artık. 

Yemen, yaklaşık 400 yıl Osmanlı egemenliğinde kaldı. Osmanlı'yı hiçbir zaman istemeyen Yemen halkı, kimi zaman Portekizlilerle, kimi zaman İngilizlerle Osmanlı'ya bayrak açtı. Osmanlı, bu topraklar için yüz binlerce şehir verdi. Zaman içinde de Osmanlı o topraklardan çekilmek durumunda kaldı. Yemen'den elimize kalan ise yalnızca o çok hüzünlü Yemen türküsü. 

Şimdi başlayan Yemen savaşından bize yansıyacak olanlar ise zaten bıçak sırtı bir dengede seyretmekte olan ekonomik gidişatımızın iyice yalpalama ihtimali. Bir yandan doların, bir yandan petrolün artmasıyla enfl asyonda yüzde 5.5 tümden hayal olduğu gibi, iç ve dış gelişmeler yüzünden büyümeye ilişkin hedef olan yüzde 4 için de şimdiden soğuk bir su içmek gerekir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar