Büyümede belirgin bir ivme kaybı var

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Yüzde 4.8 gelen 1. çeyrek büyümesi sonrasında nisan ayından itibaren gelen tüm veriler ay be ay hızlanan bir yavaşlamaya işaret etmekteydi. Nitekim, pazartesi günü yayınlanan haziran ayına ilişkin sanayi üretimi verisi 2. çeyrekte büyüme hızının ciddi oranda ivme kaybettiğinin tescili oldu. Haziranda sanayi üretimi gerek ham verilerle, gerekse de takvim etkisinden arındırılmış şekilde sadece yüzde 1.1 arttı. Bir önceki aya göre üretimdeki artış veya azalışı gösteren “mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış” endeks değeri ise yüzde 1.4 azalış gösterdi. Çeyrek itibarıyle bakıldığında ise bu endeksteki değer kaybı yüzde 0.6 oldu. 

GSYH büyüme oranı mevsimsel veya takvimsel düzeltmeye tabi tutulan bir rakam değil. Bu nedenle, büyüme oranı ile en yakın korelasyon arındırılmamış verilerle hesaplanan sanayi üretimi artışıyla olmakta. İlk çeyrekte ortalama sanayi üretim artışı yüzde 5.7 ve büyüme oranı da yüzde 4.8 olmuştu. İkinci çeyrekte ise sanayi üretim artışı ortalaması sadece yüzde 2.9. Bu oran 2. çeyrek büyümesinin yüzde 3.2 civarında geleceğini göstermekte.

Tabi, büyüme salt sanayi üretiminden değil, kısmen hizmetler sektöründen de kaynaklanabilir. Ve eğer hizmetler sektörü trendin üstünde bir büyüme gösterir ise büyüme oranı da sanayi üretiminin işaret ettiği yüzde 3.2 oranından daha yüksek gelebilir. (Aksi durumda da tabi tersi geçerli olur.) Örneğin geçen senenin 3. çeyreğinde sanayi büyümesi sadece yüzde 1.3 olmasına rağmen, milli hasıla yüzde 3.9 artış göstermişti. Bu durum hizmetler sektörünün yüzde 5.0 artış göstermesinden kaynaklanmıştı. Ancak bu dönem için aynı şeyi söylemek zor. Örneğin, dün açıklanan perakende satış hacim endeksine göre 2. çeyrekte satış hacmi geçen senenin aynı dönemine göre sadece yüzde 2 kadar artış göstermiş. (İlk çeyrekte bu artış oranı yüzde 4 idi.)

Geçmişi bırakıp, 3. çeyrek ve sonrasına odaklandığımızda da gidişatın çok iyi olmadığı görülüyor. Temmuz ayına ilişkin kapasite kullanım oranlarında belirgin bir düşüş söz konusu. Toplam kapasite kullanım oranı, 12 aydan sonra ilk defa bir önceki yılın oranının altında kalmış durumda. İSO’nun Markit şirketiyle beraber düzenlediği PMI’a (satın alma yöneticileri endeksi) göre imalat sektöründeki daralma temmuz ayında da devam ediyor. (Esasen bu endeks mart ayından beri sanayide daralmaya işaret etmekte.) Temmuz ayı ihracat rakamları da çok kötü geldi. Her ne kadar bu ay uzun süren bayram tatili nedeniyle iş günü geçen seneye göre 2 gün eksik olsa da, yüzde 18.7’lik gerileme oranı fazlasıyla yüksek.

Gelelim ekonomik aktivitenin bir aynası olarak görülmesi gereken banka kredilerinin durumuna. Kredilerin artış oranı 2015’in 2. yarısından itibaren belirgin bir yavaşlama içerisinde. 2015 Temmuz’unda yıllık artış oranı yüzde 20 civarında olan TL kredilerin yıllık artış oranı bugünlerde yüzde 10’a kadar gerilemiş vaziyette. Son 12 aylık enflasyon oranının yüzde 8.7 olduğunu dikkate aldığımızda, bu reel olarak neredeyse sıfıra yakın bir artış anlamına geliyor. Türkiye ekonomisi kriz dönemleri haricinde bu kadar düşük kredi büyüme oranlarıyla karşı karşıya kalmamıştı. 

Bu bağlamda, son dönemde kamusal otoritelerin almaya çalıştığı ekonomiyi canlandırıcı önlemler daha anlaşılır hale geliyor. MB’nın son 5 ayda ortalama fonlama faizini 100 baz puan kadar düşürmesi, Hükümet kanadının bankaların kredi faizlerini düşürmesi konusundaki ısrarları ve bu hafta zorunlu karşılık oranlarının 50 baz puan indirilmesi bunlardan bazıları. (Mamafih, 50 baz puanlık indirimin etkisi son derece marjinal. İleriki dönemlerde, daha yüksek oranlı indirimler söz konusu olabilir.) Ayrıca bankaların kredi portföylerindeki kötüleşmeyi önlemek amacıyla getirilen karşılıksız çeklerin yeniden hapis cezasına tabi olması, iflas ertelemelerin zorlaştırılması ve kredilerin yeniden yapılandırılmasına yönelik getirilen kolaylıklar da bankaların önünü açmaya yönelik tedbirler olarak görülebilir. Ayrıca anlıyoruz ki bankaların da tüketici kredilerinde taksitlendirme, asgari ödeme ve limitler konularında bazı esneklikler getirilmesi konusunda talepleri var.

Bu saatten sonra ne tedbir alınırsa alınsın, 3. çeyrek büyümesinde fazla bir düzelme olmayacaktır. Ancak, eğer küresel konjonktürde ciddi bir kötüleşme olmaz ve içeride de huzur ve güven ortamının kalıcı bir şekilde tesis edildiği konusunda hanehalkları ikna olur ve tüketici güveni geri gelirse, 4. çeyrek ve sonrasında bir toparlanma sürecine girilebilir. Rusya ile ilişkilerin yeniden normalize olması da kuşkusuz bu süreci olumlu yönde etkileyecektir.

  

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019