Çin'de iki haneli büyüme dönemi bitti (2)

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
 

Prof. Dr. Seriye SEZEN / Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Öğretim Üyesi

seriyesezen@hotmail.com

 

1978’den itibaren hızlı ve istikrarlı büyüme oranlarıyla dikkati çeken Çin küresel krizle birlikte büyüme hedefini aşağılara çekmişti. 2010 ve 2011’de %8 büyümeyi hedeflemiş ama bu hedefin üzerinde büyümüştü (sırasıyla %10,4 ve %9,3). 2012 ve 2013 yıllarında da hedeflenenin (%7,5) üstünde (%7,7) büyüme gerçekleşmişti. 2014 yılında önceki iki yılda olduğu gibi %7,5 oranında bir büyüme hedefleniyor.

 

1111-013.jpg


Büyüme hedefinin daha mütevazı sınırlara çekilmesinde küresel piyasalardaki daralmanın yanı sıra hedeflenen iç tüketime dayalı büyüme politikası da etkendir. Diğer yandan, yine 2000’li yıllarda benimsenen “kalkınmaya bilimsel yaklaşım” ise, ülkeyi üretim, işgücü ve toplumsal yapı açısından dönüştürerek, yüksek teknolojiye ve katma değeri yüksek emeğe dayalı bir üretimi hedeflemektedir. Bu politikalar, Çin’i eskiden olduğu gibi ucuz emek cenneti olmaktan çıkarmakta; üretim maliyetlerindeki artış ve devreye yeni ülkelerin girmesi Çin’in rekabet üstünlüğünü zayıflatmaktadır. Dolayısıyla dünyanın üretim atölyesinin giderek dünyanın tüketim arenası haline gelmesi söz konusudur.

Piyasa Dostu Yeni Adımlar

Çin kapitalizme, kamu mülkiyetini gözeten bir piyasalaşma politikası ile yönelmiştir. Kullanım hakkı metalaşan toprağın sahipliği kamuda kaldığı gibi, finans sektörünün ve ülke ekonomisinin omurgasını oluşturan dev işletmelerin kamu mülkiyetinde kalmasına özen gösterilmiştir. Ancak, hükümet raporunda, finans sektöründe geçen yıl başlatılan liberalleştirme politikalarının (banka kredileri için istenen taban seviyenin kaldırılması gibi) bir-iki yıl içinde daha da ilerletileceğinin sinyalleri verilmiştir. Bu sinyallerden biri, banka mevduat faizlerinin kısa vadede liberalizasyonu, uzun vadede serbest bırakılmasıdır. İkincisi ise, bir pilot program dâhilinde Şanghay, Tianjin, Zhejiang, Guangdong gibi zengin kentlerde beş özel bankanın açılacağının ilan edilmesidir. Çin Bankacılık Düzenleme Komisyonu başkanının açıklamasına göre, bu bankaların en az iki ortaklığa dayanacağı anlaşılmaktadır (3). Bankacılık sektörünü 1970’lerden itibaren piyasaya aşama aşama açan Çin, 2001’de DTÖ üyeliğinin ardından yabancı sermayeye ilişkin kısıtlamaları kaldırmak zorunda kalmıştı. Yine de, Aralık 2013’te toplam varlığı 25 trilyon doları bulan (4) sektör devletin sıkı kontrolü altındadır. 2012 yılında, en büyük 500 şirketin toplam kârının %35’inin beş büyük bankadan geldiği (5) Çin’de güçlü kamu bankaları, ekonominin ve ülkenin dış yatırımlarının yönlendirilmesinde, kontrolünde ÇKP’nin elinde çok önemli bir araçtır. 

Çin’in özelleştirme politikalarına 1990’lardan itibaren “büyük olanı elinde tut, küçük olanı bırak” sloganı yön vermiştir. Hafif sanayi üretimindeki küçük kamu işletmeleri özelleştirme veya birleştirme yoluyla hızla azaltılırken; enerji, altyapı, ulaştırma gibi stratejik alanlarda çalışan işletmeler kamu mülkiyetinde bırakılarak bunların en az 100 tanesinin küresel çapta rekabet edebilecek güce erişmesi hedeflenmiştir. Halen, merkezi yönetimin kontrolünde, toplam varlığı 2012 sonunda 7,35 trilyon dolara ulaşan 112 büyük kamu işletmesi vardır (6). Hükümet bu işletmeleri, Kamu Varlıklarını Denetleme ve Yönetme Komisyonu eliyle kontrol etmektedir. ÇKP’nin Kasım 2013’te yapılan 18. Merkez Komitesi toplantısında, kamu işletmelerinin özel şirketlere ve yatırımcılara açılması kararının ardından, Başbakan Li, Dünya Ekonomik Forumu’nda, piyasa güçlerinin finans sektörüne girişinin kolaylaştırılacağını bildirmişti. 

Başbakan Li Genel Kurulda, büyük kamu işletmelerinin mülkiyet yapısının hisse satışı yoluyla çeşitlendirileceğini taahhüt etti. Bu işletmeler daha önce küçük hisselerin satışıyla özel yatırımcılara açılmıştı. Bu kez hisse oranının, çoğunluk kamuda kalmak üzere bir miktar daha artırılacağı anlaşılmaktadır. Örneğin, 1 milyon kişinin çalıştığı ve hükümet gelirlerinin %3’ünü sağlayan dev petrol şirketi SINOPEC’in %30’nun özelleştirilmesi gündemdedir. Ancak bu pay tek bir yatırımcıya veya şirkete blok halde değil, olasılıkla küçük hisselere bölünerek satılacaktır. 
Özelleştirmelerin yanı sıra, enerji, finans, petrol, ulaştırma, iletişim gibi sektörlerdeki kamu yatırım projelerine özel sermayenin dâhil edilerek, karma ekonominin geliştirilmesi de amaçlanıyor. Kamu-özel ortaklığı (PPP) modelinin yaygınlaştırılmasının yanı sıra, daha fazla hizmet alanının yabancı sermayeye açılacağı anlaşılmaktadır. Yerli ve yabancı sermaye arasında adil rekabet güvencesi verilerek, diğer alanların yanı sıra sağlık gibi temel kamu hizmeti alanında da piyasa payının artırılması hedeflenmektedir. 

Hükümetin piyasa dostu bir başka taahhüdü, yatırımları kolaylaştırmak amacıyla inceleme ve onay süreçlerinin basitleştirilmesine ve yerelleştirilmesine devam edilmesidir. Geçen yıl %60 oranında azaltılan, merkezi yönetimin onayını gerektiren yatırım işlemlerinden 200’den fazlasının daha ya iptal edilmesi ya da daha alt düzeydeki yönetim birimlerine aktarılması planlanmaktadır. Diğer yandan, kalkınma planlarını hazırlayan, yatırım, fiyatlar, kamu işletmeciliği politikaları ve diğer ekonomik konularda geniş yetkileri olan Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonunun işlevinin de “mikro düzey kontrol”den “makro düzey kontrol”e doğru evrilmesi öngörülmektedir. 

Yerel Yönetim Borçlanmalarına Önlem

Hükümet raporunda vurgulanan bir diğer konu, yerel yönetimlerin borçlanmalarını kontrol altına alacak standart kuralların geliştirilmesidir. Çin’in temel sorunlardan olan yerel yönetim borçları, önemli ölçüde, dışa açılma döneminde uygulanan mali desantralizasyon politikalarından kaynaklanmaktadır. Sosyalist dönemdeki “büyük tencereden yemek yeme” olarak adlandırılan kaynak bölüşümünün yerini “ayrı mutfaklardan yemek yeme” olarak adlandırılan yeni bölüşüm ilişkileri almıştır. 1994’te vergi gelirlerinin merkez-yerel arasında paylaştırılması, merkezi sübvansiyonların azaltılmasıyla birlikte yerel yönetimlerin gelir-gider dengeleri bozulmuştur. Grafikte görüldüğü gibi, vergi paylaşımıyla birlikte yerel yönetimlerin topladıkları ile harcadıkları arasındaki fark 1994’ten itibaren açılmıştır. 1981-2008 yılları arasında bütçe gelirleri içinde yerel yönetimlerin payı %75’ten %48’e gerilerken, bütçe giderleri içindeki oranı %45’ten yaklaşık %80’e yükselmiştir.

 

12-017.jpg

Bir yanda merkezi yönetimin belirlediği kalkınma hedeflerini yakalama diğer yandan bu hedeflerin gerektirdiği kaynağı bulma baskısı altında kalan yerel yönetimler; bütçe dışı borçlanarak, toprak satarak ya da tahvil ihraç ederek kaynak yaratmaya yönelmişlerdir. Şimdi yapılmaya çalışılan, ekonomi için ciddi risk oluşturan bu sistemin kontrol altına alınmasıdır. Yakın dönemde merkezi-yerel yönetimler arası mali ilişkilerin, vergi politikaları başta olmak üzere yeni baştan düzenlenmesi beklenmelidir. 

“Hiç Kimse Tarihin Yönünü Değiştiremez”

Çin, son yıllarda ekonomik gücüne paralel artan özgüvenini uluslararası platformlarda daha çok yansıtmakla birlikte Çinli yetkililer ülkenin yükselişinin barışçı olduğunu özenle vurgulamışlardır. Çin, son birkaç yıldır, komşu ülkelerle süregelen sınır anlaşmazlıkları bağlamında toprak bütünlüğünü korumaya kararlı olduğunu çeşitli vesilelerle dile getirmiştir. 

Başbakan Li’nin konuşmasında yeni olan asıl unsur, Çin’in, 1945 sonrası biçimlenen uluslararası düzenin teminatı olduğunun kesin bir dille ifade edilmiş olmasıdır. Çin’in dünya üzerindeki etkisinin daha da arttırılacağını vurgulayan Li’nin, “II. Dünya Savaşı zaferinin ve savaş sonrası uluslararası düzenin muhafızıyız ve hiç kimsenin tarihin akışını tersine çevirmesine izin vermeyeceğiz” ifadesi yeni bir çıkıştır. Bu çıkış bir meydan okuma olduğu kadar gözdağı da içermektedir. 

Burada meydan okunan, kuşkusuz, öncelikle Japonya’dır. Halen Japonya ile Diaoyu adaları konusunda anlaşmazlıklar sürmekle birlikte, iki ülke arasındaki gerginlik salt bugünün sorunlarının ürünü değildir. Gerginliği ağırlaştıran, geçmişin mirası, özellikle II. Dünya Savaşında yaşananlardır. Ama Çin’in bu çıkışı ve meydan okuması aynı zamanda, başta, son yıllarda askeri gücünü ve dikkatini Asya Pasifik bölgesine çeviren ABD olmak üzere tüm dünyayadır. Askeri gücünü yeniden yapılandırma sürecinde olan Çin, savunma bütçesini her yıl %10’un üzerinde artırmaktadır (8). Yine de savunma bütçesinin GSMH’ye oranı açısından ABD’nin çok gerisindedir. SIPRI’nin verilerine göre 2001-2012 yılları arasında bu oran Çin’de %2 düzeyinde iken, ABD’de %3 ilâ %4,8 arasındadır (9). Çin ekonomik gücüne paralel bir savunma gücüne, ama özellikle bir deniz gücüne sahip olmayı hedeflemektedir. Deniz gücü, bulunduğu coğrafya açısından özellikle önem taşımaktadır. Nitekim Başbakan Li, Çin’in denizcilik hak ve çıkarlarını artıracaklarını ve ülkeyi bir deniz gücüne dönüştüreceklerini vurgulamıştır.

SONUÇ

Çin parlamentosunun 10 gün boyunca gündeminde olan tartışmalar değerlendirildiğinde, başlıca üç kesime, dünya kamuoyuna, ulusal ve küresel piyasa güçlerine ve yurttaşlara yönelik mesajlardan söz edilebilir.
Başta komşu ülkeler olmak üzere dünya kamuoyuna iletilen ve ülkenin olgunlaşan özgüvenini yansıtan mesaj, “ben eski Çin değilim, bunun farkına varın” mesajıdır. 

Çin yerli ve yabancı sermaye kesimlerine davet edici, güven verici mesajlar iletmiştir. Piyasalara verilen mesaj, ülkenin her alanda dünyaya biraz daha açılacağıdır. Bunun anlamı, daha fazla liberalleşme, daha piyasa dostu politikalardır; son 30 yıldır izlenen liberal politikaları derinleştirecek yeni adımlardır. Piyasanın alanı biraz daha genişletilecektir. Ancak stratejik sektörlerde ve finans sektöründeki liberalleşmenin dozajı sınırlı tutulacaktır. 

Yurttaşlara iletilen mesaj ise daha refah ve daha fazla “tüketebilecekleri” bir Çin’dir. Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olurken aynı zamanda en eşitsiz ülkelerden biri haline de gelen ülkenin toplumsal sorunlarına yönelik önlemler vaat edilmiştir. Gelir dağılımının, sosyal politikaların iyileştirilmesi, kır-kent ve bölgeler arasındaki eşitsizliklerin giderilmesi, köylülerin ve göçmen işçilerin yaşam koşullarının düzeltilmesi vb. Hükümet raporunda toplumsal sorunlar ve bunların giderilmesi gerekliliği vurgulanmakla birlikte, ekonomik kalkınma, hem ülkenin temel sorunu hem de rejimin meşruiyetinin dayanağı olarak görülmeye devam edilmektedir. (BİTTİ)

3- http://english.cntv.cn/20140311/102461.shtml, Erişim: 10.3.2014.
4-http://www.nytimes.com/2014/03/12/business/international/china-details-plans-to-liberalize-interest-rates-and-encourage-private-banks.html?emc=edit_tnt_20140312&nlid=66944462&tntemail0=y&_r=0, Erişim: 12.03.2014.
5-http://www.chinadaily.com.cn/china/2013cpctps/2013-11/11/content_17094060.htm, Erişim: 27.11.2013.
6-http://www.chinadaily.com.cn/china/2013cpctps/2013-11/11/content_17094060.htm, Erişim: 27.11.2013.
7-Lam Tao-chiu, “Central-provincial relations amid greater centralization in China”, China Information, 24/3, 2010, s. 348.
8-2014 yılında savunma bütçesi %12,2’lik bir artışla 132 milyar ABD dolarıdır. 
9-http://milexdata.sipri.org/files/?file=SIPRI+milex+data+1988-2012+v2.xlsx, Erişim: 5 Nisan 2014.