"Çok düşünen, iyi bilen ve ileriyi gören kazanır: İşte hayat budur!

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Rivayete göre satranç Çin'de icat edildi, Hindistan’da bir rahip tarafından geliştirildi. Satranç oyununun felsefi özü, Hindistan'daki Şah'ın İran Şahı'na satranç tahtasını armağan olarak gönderdiği mektupta anlatılmıştır: "Kim daha çok düşünür, daha çok bilir, geleceği daha iyi öngörürse o kazanır. İşte hayat budur!"

Geleceğin Fiziği kitabının yazarı Kaku da bilincin üç bileşeni olduğunu söyler: Çevreyi sezme ve anlama, kendi sınırlarını bilme, gelecek planı yapma.

Yaşadığımız dünyada insanoğlunun merkezi sorunu değişmiyor: Çevremizdeki değişim ve dönüşümleri iyi anlar, fırsat ve tehlikelerin farkında olursak; fırsat ve tehlikelerle kendi olanak ve kısıtlarımızı dengelersek, gelecekle ilgili öngörme ve önlem alma disiplinine uyarsak, değişim ve dönüşümlere uyum sağlar; uzun dönemli geleceği güven altına alabiliriz.

Dijital teknolojinin iletişim ve uygulamalarda yarattığı yenilikler, üretim ve bölüşüm sistemlerinde yeni bir sıçrama yaratıyor. İnsanlar arasında iletişimin yaygınlaşması ve derinleşmesi kadar, makinelerin, iş süreçlerinin, sistemlerin birbirleriyle iletişimi de yaygınlaşıyor; derinleşiyor. Geleneksel sanayi döneminin iletişim, ilişki ve karşılıklı-bağımlılıkları farklı bir aşamaya doğru hızla ilerliyor. Yeni oluşum, yeni değerler yarattığı gibi, üretimde kaynak kullanımında yeni bir verimlilik düzeyi de oluşturuyor.

Oluşmakta olan yeni dönemi tanımlamak için "akıllı imalat" ve "endüstri 4.0" kavramı sıklıkla kullanılıyor.

Daha önce "analitik" kavramının aşamalarını anlatan "analitik 0.0", "analitik 1.0", "analitik 2.0" ve "analitik 3.0" dendiğinde ne anlaşılması gerektiğini paylaştık. Bu denememizde "endüstri 1.0", "endüstri 2.0", "endüstri 3.0" ve "endüstri 4.0" aşamalarının hangi gelişmeleri adlandırmak için kullanıldığını açıklamaya çalışacağız.

Neden Endüstri 4.0 aşaması?

İnsanoğlu, avcı-toplayıcı topluluklar aşamasından, tarım toplumu aşamasına geçti. Tarım toplumu aşamasında üretim biçimini güneş enerjisi, toprak, su, rüzgar, emek, sınırlı da olsa sermaye biçimlendirmeye başladı. Yaklaşık on iki bin yıl üretim, ulaşım ve iletişim ölçeğini organik enerji belirledi. Öküzün ve atın çektiği kara sapanla yapılan üretim, deve kervanları, yelken teknolojisi ve rüzgar gücüyle taşınarak değerlendirildi. Avcı-toplayıcı dönemde insanoğlu sadece 1/5 beygir gücü kullanabiliyordu. Tarım toplumu aşamasında kullandığı gücü ortalama 5 beygir gücüne çıkardı.

Evrenin yasaları anlaşıldıkça, yeni geliştirilen metot ve tekniklerle sorunlar çözülerek insan yaşamı kolaylaştırılıyor. Isaac Newton, dört temel kuvvetten biri olan "kütle-çekim kuvvetini" anlamımıza ve açıklamamıza yardımcı oldu: Nesnelerin "kütle-çekim kuvvetiyle" hareket ettiğini açıklayarak "mekanik biliminin" gelişmesinin önünü açtı. Düşük basınçlı buhar makinesi, insanın kas gücünün uzantısı oldu. Rüzgâr gücünden bağımsızlaşan buharlı gemiler, düzenli olarak aynı hızda ve kesintisiz olarak yol alabildi. Buharla işleyen demiryolu araçları, dört ya da altı atın çektiği arabaların saatte on beş kilometre hızını birkaç katına çıkardı. Daha geniş topraklara, daha yüksek dağlara, daha derin madenlere ulaşılabildi. Pazarların ölçeği büyüdü, kent nüfusları arttı, mesleki ihtisaslaşma alanları çoğaldı, yayıldı ve derinleşti. 

Tarım toplumu aşamasında geçimin kaynağı tarlada çalışmaktı. İlk kez 1784'e yani 18'inci yüzyılda buharlı makinelerin dokuma tezgahlarında kullanılması ile fabrika-odaklı üretim süreci başladı. Fabrika-odaklı üretimin gelişmesi, işgücünün geçimini sağlamasını, tarım kesiminden endüstri kesimine kaydırdı. İki yüz on bir yıl önce dokuma tezgahlarında kullanılmaya başlayan mekanik gelişmeler, hızla yaşamımızın derinliklerine sindi; yaşam biçimlerimizi ve yaşam tarzlarımızı köklü biçimde değiştirdi.

Buharlı makinaların yaşamımıza girmesi daha sonra Endüstri Devrimi olarak da adlandırıldı. Endüstri Devrimini başlatan bu ilk aşama "endüstri 1.0" olarak adlandırılıyor.

Buharlı makinelerin dokuma tezgahlarında kullanılmasından seksen altı yıl sonra,1870 yılında, gelişigüzel hayvan kesimlerinin yapıldığı, sakatlanmalara yol açan Cincinnati'deki mezbahalarda,elektrik enerjisinin kitlesel üretimde kullanılma süreci başladı; askılara alınan hayvanların kesimi, yüzülmesi ve parçalanmasını ihtisaslaştıran "kayan bant" uygulamasına geçildi. Uygulamanın yarattığı "verimlilik artışı" endüstrinin diğer üretim alanlarına örnek oldu. Yirminci yüzyılın başlarında otomobil üretiminde "kayan bant uygulaması", Clayton M.Christensen'ın ayrımına göre "güçlendiren yenilikler" yarattı. Güçlendiren yenilikler, az kişinin yararlandığı, karmaşık ve maliyeti yüksek ürünleri, çoğunluğun yararlanabileceği ucuz ürünlere dönüştüren yeniliklerdir. Cincinnati'de mezbahalarda başlayan Ford'un "Model T Arabası" güçlendiren yeniliklerin bilinen örnekleridir. Endüstri 4.0 aşamasında hızla yayılan "akıllı ve bağlantılı ürünlerin" ve "üç boyutlu baskı ve eklemeli üretim tekniğinin" verimlilik artışlarıyla güçlendiren yenilikleri alabildiğine hızlı yaygınlaştırılacağı bekleniyor.

Yirminci yüzyılın başlarında, "kayan bant uygulamasıyla" insanlık yaşamının derinliklerine sinen "güçlendiren yenilikler" aşaması "endüstri 2.0" olarak tanımlanıyor.

İlk programlanabilir mantıksal denetleyici(PLC) olan Modicon 84, 1969 yılında üretim sisteminde kullanılmaya başladı. Kayan bant sisteminin uygulanmasında doksan dokuz yıl sonra sanayide yeni bir adımın atılmasına tanıklık ettik. Gözlemeyi ve ölçmeyi kolaylaştıran, analiz yapmanın önünü açan bu yeni adım "sürdüren yeniliklerin" de önünü açtı. Bugünün ürünlerini, dünkülerin yerine ikame eden, sürdüren yeniliklere örnek olarak Toyota'nın "Prius Modeli"dir. Endüstrinin bu yeni aşaması da "endüstri 3.0" deniyor.

Hızla "siber-fiziksel sistemlere dayalı üretimin devreye girmesi ve karmaşıklığın özgürleşmesi" aşamasına geçiyoruz. Bu aşamada, her ürün bir yazılım, çiplerle donatılan bir akıl, internet ortamlarında bir bağlantı kuruyor. İnsanların, makinelerin, süreçlerin, sistemlerin ve sistemlerin sisteminin birbiriyle iletişim kurabildiği yeni bir aşamaya geçiyoruz. Bu yeni aşamaya, "akıllı imalat", "akıllı yeni dünya" ya da "endüstri 4.0 aşaması" olarak adlandırılıyor.

"Endüstri 4.0 aşaması", Christensen'in tanımıyla "verimlilik yeniliklerini" hızlandırıyor. Ulaşılan bu yeni aşamada, sistemdeki ürün ve hizmetlerin imalat ve dağıtım maliyetlerini ucuzlatıyor. İş süreçlerini hızlandırıyor ve işgücü profillerini değiştiriyor. Verimlilik yeniliklerinin hızlanması, başlangıçta, eğitimsiz emeği hızla üretim dışına çıkarıyor. Değişmeleri yakından izleyerek öngörme ve önlem alma disiplinini işletenler işlerinin sürdürülebilirliğini güven altına alıyor. Değişmelerin yarattığı fırsatları en üst düzeyde değerlendirenler ve tehditleri en düşük maliyetle savuşturanlar kazananlar arasında yerini alıyor. Görgüyle değil bilgiyle iş yapanlar, alışkanlıkla değil, analizle yönetenler, taklitten yaratıcılık aşamasına geçenler, uzun dönemli geleceklerini güven altına alıyor.

Yaratılan kaynak verimi nedeniyle açığa çıkan sermaye rekabet edebilir alanlara yatırıldığında, yeni iş alanları da hızla devreye giriyor. Endüstrideki bu yeni aşamasını iyi yöneten ülkeler, sektörler ve firmalar, kayan bant aşamasından daha etkili sonuçlar yaratabileceği iyice anlaşılıyor.

Alternatif tepki stratejileri

Endüstri 4.0 aşaması, değerler ve kaynaklara dayalı "kalkınma politikalarını" köklü biçimde dönüştürüyor. İnsanların iş ve aş sahibi olmalarının koşullarını farklılaştırıyor. Etkin iş yapabilmenin temel koşulları olan "net bilgi, "etkin koordinasyon" ve "odaklanma" süreçlerini önceki dönemlerden ayrıştırıyor. Yeni yaşam biçimleri ve yaşam tarzları yaratıyor. Bu denli köklü değişim ve dönüşümler yaşanırken, toplumların, toplulukların, kuruluş ve kurumların "bekle-gör" mantıklı bir anlayışı benimsemeleri asla onaylanamaz. Çevreyi sezme ve anlama çabalarımızı artırmalıyız. Kendi olanak ve kısıtlarımızı nesnel biçimde saptamalı ve öğrenmeliyiz. Gelecekle ilgili öngörme ve önlem alma disiplinine uyarak planlarımıza uyumlu yol haritalarımızı belirlemeliyiz.

Sağlıklı gelişmeler yaratmanın tek bir sorumlusu yok. Endüstri 4.0 aşamasını yakalamamız ve refah toplumuna erişmemiz için "kolektif sorumluluklarımız" var. 

"Sosyal sorumluluk kendi işimizi ciddiye alma noktasında başlar". Bizim gibi düşüncelerini yazıyla aktaran, medyada bilgileri derleyip paketleyerek dağıtan, toplumsal algının oluşmasında payı olan herkesin endüstri 4.0 aşamasını içi boşaltılmış bir kavram olarak sunmamama sorumluluğu var. Gazetelerde, özellikle de ihtisas gazetelerinde ve dergilerde "endüstri 4.0 aşamasının merkez düşüncesini yaratan bileşen ve bağlamları" dikkate almayan haber ve yorumlar, kavramın içeriğini boşaltıyor, anlatımı işlevsiz hale getiriyor ve gevezelik düzeyine indirerek sığlaştırıyor. Bu açıdan bakıldığında, kavramların bileşen ve bağlamları bilerek anlatılmalı. Yetmez, bir "ulusal strateji" oluşturulmasına katkı yapmalı ve o strateji kavramı çerçevesinde düşünceler geliştirilmeli. Gelişmelerin ülke sektörler ve firmalara olası etkileri üzerinde düşünülmeli.

Medya kadar siyasi iradenin ve bürokrasinin de ortak değerler, ortak irade ve ortak projeler üretimine net bilgilerle katılması sağlanmadan yaratılmak istenen sonuca ulaşılamaz.

İş çevreleri ve onların sivil toplum örgütleriyle, toplumun diğer kesimlerini temsil eden örgütlerin de "endüstri 4.0 aşamasına" ilişkin net bilgi ve kaliteli fikir sahibi olmaları, olmazsa olmazlardan bir diğeridir.

İnsanı diğer canlılardan ayıran temel özelliği, "öngörme ve alternatif çıkış yolları geliştirme" yetenekleridir. Çağımızın kaçınılmaz bir realitesi olan endüstri 4.0 aşamasına ne kadar zaman, ne kadar emek ve ne kadar para harcıyoruz? Bu soruların yanıtı, kendi işimizi iyi yapma derecesinin de ölçüsü olacaktır. Başkalarının boşluklarımızı yakalayarak eleştirmesi bizi zenginleştirir ama asıl zenginliği kendi içimize yolculuk yaparak üretiriz. Büyük zenginlik yanlışlarımızı, tembelliklerimizi, sığlıklarımızı yakalayarak kendimize çeki-düzen verebilmektedir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar