Değişmelere uyum "dili" izlemekle mümkün

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Türkiye İş Bankası'nın İŞ'LE BULUŞMALAR toplantılarının 39'uncusu İzmir'deydi. Toplantı öncesinde hangi konuları paylaşmanın yararlı olacağını aramızda birkaç kez tartışıyoruz. İzmir'de gelecek 10 yılda hepimizi derinden etkileyecek değişmelerin ne olduğunu, hangi kavramsal çerçeveye oturduğunu, ne gibi düşüncelerden beslendiğini tartışmaya karar veriyoruz. 

DUPONT'dan Halide Aydınlık, hP' den Güngör Kaymak ve bu satırların yazarı gelecek gündemini tartıştı; Taner Berksoy da her zaman olduğu gibi ekonomide yaşanan güncel gelişmelerin ve tartışmaların analizini yaptı.

İzmir'de paylaştıklarımın merkez düşüncesini, "temel amaç, maddi ve kültürel zenginlikler üreterek insan yaşamını kolaylaştırmak" oluşturdu. Sümerler döneminde yaşayan rahibin uyarısını anımsattım: "Sen kendin için değilsen, kim senin için? Sen başkaları için değilsen, nesin ki? Şimdi değilse ne zaman?" 

Sonra Aşık Bilal' i andım. Turgutlu'nun Derbent köyünde yaşayan, köylülerin "Kumcu Bilal" adıyla bildikleri, aşıklık yanından pek de haberdar olmadıkları Anadolu garibinin bir mektubundan ödünç aldığım, "Tutmamışsam bir insanın elinden/ Anlamsızdır bal dökülse dilinden" dizelerini anımsattım. Daha 1960'lı yılların ortasında, çağdaş bir toplum arayışına ilişkin yazdıklarına bakın: "Nerden belli toplumların çağdaşı/ İş'ten, aş'tan hoşnut ise yurttaşı/Günü aydın, yolu açık dolaşır/Yuvalar şirindir, eğlenceden hoş başı."

Aşık Bilal, yurttaşlarının geçimlerini sağladıkları iş ve aş sunamayan, herkesi barınabileceği bir konuta kavuşturamayan ve erişebilirlik yaratamayan, konutla işyeri, eğlence ve dinlence yerleri arasında düzenli, kararlı, güvenli ve konforlu ulaşım fırsatı vermeyen bir toplumun çağdaş olamayacağını söylüyordu.

Gelecekte aş, iş, konut, güven ve huzuru yaratacak olanlar neyse o konular üzerine odaklanmalıydık.

Toplumumuzun geleceği

İŞ'LE BULUŞMA TOPLANTILARI, yapıldığı yere göre temalar belirliyor. İzmir' deki  toplantıda da geleceği yaratan konular üzerinde durulması kararlaştırılmıştı. Hazırladığım sunumu iki eksen üzerinde geliştirdim: Birincisi, geleceği yaratan gelişmelerin temel kavram ve terimlerinin oluşturduğu "yeni dili" bilmek gerekiyordu. İkincisi de, bugünün koşullarında "eksiklerimizin farkına varmaya" özen göstermeliydik.

Geleceği inşa etmeye odaklanan tartışmalarda kullanılan temel kavram ve terimleri şöyle sıraladım: Analitik 3.0, Endüstri 4.0, insan kaynağı 2.0, akıllı ürünler, akıllığı bağlantılı ürünler, her şeyin interneti vb.

Homojen olmayan kitlelere salınırken günlük yaşamda yaygınlaşmamış, kitlelere mal olmamış kavramlar üzerine inşa edilen konuşmaların anlaşılmaması tehlikesi vardır. Tehlikeyi göze almak bir tercih sorunudur. Yazarken, malumatfuruşluğu ve popüler olmayı önceleyebilirsiniz; günlük haberlere, metodu belli olmayan rakamlara, hoşa gidecek, herkesin bildiğini sandığı, içeriğini ve bileşenlerini pek de sorgulamadığı kavramlara dayalı anlatımlar yapabilirsiniz. Anlatımda ve yazmada, med-cezir çöpçülük yapmaya tercih edenlerin sayısı oldukça kabarıktır. Bizim tercihlerimiz farlıdır: Maddi ve kültürel zenginlik üretiminin en uç kavramları ve terimlerini aktararak, azınlıkta kalsa bile gelecekle ilgili farkındalık yaratmak, işimizle ilgili düşüncenin çekirdeğini oluşturur.

Temel düşüncemiz yeni kavramları anlatmak ise önce kavramların kısa tanımlarını yapalım ki anlatılanlara neden önem verdiğimizin anlaşılması kolaylaşsın. 

Atadan dededen gördüklerimize, biraz da kendi aklımızı katarak işlerimizi yapıyorsak, henüz analitik alanının dışında durduğumuzu bilmeliyiz. İşlerimizle ilgili verileri düzgün biçimde kaydediyor, analizler yaparak işlerimizin gidişatını yönetiyorsak, "analitik 1.0 " aşamasında olduğumuzu söyleyebiliriz. Bu aşama, işleri alışkanlıkla yönetme yerine, analizle yönetmeye geçiş olarak da adlandırılır.
İkinci adım, günümüz teknolojilerinin ürettiği "büyük veriyi ehlileştirerek", işimize yaramayan bilgileri ayıklama, işimizi kolaylaştıracak bilgileri elimizin menzili altında hazır tutabilme aşamasıdır. Büyük verinin ehlileştirilmesi "analitik 2.0" aşaması olanak tanımlanıyor.

Günümüz dünyasındaki oluşumları anlatırken, ehlileştirilmiş büyük veri bilgilerinin bir ürün içine gömülerek, yeni bir metot geliştirme, yeni bir tasarım yapma, müşterinin tercih ettiği bir ürüne hayat vererek rekabet gücünü yaratma, koruma ve geliştirme aşamasına da "analitik 3.0" deniyor,

 Gelecek 10 yılda analitik, ürünleri, üretim alanlarını, ticaret ağlarını ve zenginlik üretmenin bütün yapılanını köklü biçimde değiştirecektir.

Yeni dünya koşullarını anlamak ve anlatmak için kullanılan ikinci kavram "endüstri 4.0"tür. 

"Endüstri 1.0" buharlı ve elektrikli makinelerin tezgahlara uygulanmasıydı.

 "Endüstri 2.0" Cincinati'deki bir mezbahada uygulanan Ford tarafından otomotiv endüstrisine taşınan, pahalı ve güç erişilebilir ürünleri, örneğin otomobili, orta sınıfın alabileceği ürünlere dönüştüren "kayan bant sisteminin verimliliği" idi. 

"Endüstri 3.0" elektronik kontrollü işlemlerin yapılması aşamasına verilen adıydı.

"Endüstri 4.0 " makinelerin birbirleriyle iletişim kurabilmesi, yeni ve köklü bir verimlilik çağının başlamasıyla birlikte üretimde karşılıklı bağımlılık ilişkilerinin, üretim ve ticaret ağlarının yeniden yapılanması sürecine verilen addır.

İki nesildir "insan kaynakları" örgüt yönetiminin temel konusu idi. "İnsan kaynağı 1.0" aşaması, "iyi bir okul, iyi bir işyerine erişebilme" üzerine kuruluydu. Günümüzdeki gelişmeler insan kaynakları anlayışında radikal bir değişme yarattı. Bugün "insan kaynağı 2.0" aşamasındayız; bu aşamada, insanın kendini tanıması, sürekli geliştirmesi; içe dönük gelişme yaratması yeni yaklaşımın özünü oluşturuyor. 

Elektronik teknolojisi uygulanarak bir ürüne yeni yapı, işlev ve kültür kazandırıyor; insanların yaşamlarını kolaylaştırdığı için tercih etmelerini sağlıyorsak, bir "akıllı ürünümüz" vardır. Bu ürünü internet ve bulut bilişim aracılığıyla telefonumuza, masa üstü her hangi bir elektronik aracımıza bağlıyorsak "akıllı, bağlantılı ürün" söz konusudur.

Çağımızı okumak ve anlamak için oluşan, yani dilin temel kavramlarından biri de "her şeyin interneti"dir. Başta giydirilmiş ürünler olmak üzere yakın gelecek internetsiz bir yaşamı adeta imkansız, ilkel bir yaşam konumuna itebilir.

Ekonominin kararlı büyümesi son derece önemlidir. Fiyat istikrarı da gelişme yaratabilmenin gerek şartıdır. Rezerv paralar karşısında paramızın değerini ve kur oynamaları da izlememiz gerekmekte. Döviz, faiz, kur, borsa oynamaları, büyüme oranları, fiyat istikrarı gibi makro konulara harcadığımız enerji kadar, dünyayı yeniden inşa eden gelişmeleri anlatan "kavram ve terimlerin içeriklerini" anlamaya ve açıklamaya emek ve zaman ayırmıyorsak, dili kavramamışsak, kavram ve terimleri netleştirememişsek, geleceği anlayamaz ve anlatamaz, farkındalık düzeyimizi yükseltmeyiz.

Türkiye'nin geleceğini inşa etmek için bir kıymık katkı yapmak istiyorsak, geleceği yaratan etkenleri anlamak ve açıklamak için kullanılan dili yakından izlemeli, kavram ve terimlerinin içeriklerini yerli yerine oturtmalıyız.

Kasabalılığı aşmalıyız

Çağı okumanın, anlamanın, açıklamanın ve farkındalığı yaratmanın temel bileşeni, gelişmelere verilen adları, kavramları, terimleri, düşünceleri anlatan dili bilmektir. Dil kullanılmadan davranış yerli yerine oturmaz. Dilin gelişmesinin büyük engeli de kasabalı anlayışına saplanıp kalmaktır.

Açık yüzleşme yerine pusu kuran, arkadan vuran, kendinde olmayanı başkasından da olmasın ilkesizliğinden beslenen kasabalı anlayışı, geleceği okumayı zorlaştıran önemli bir kirlilik alanıdır. Toplumumuzun gelişmesini derinden etkilediğine inandığım 7 kasabalılık günahını paylaşmak istiyorum:

1.İlkelerle değil, insanlarla uğraşıyoruz: Toplumun kalkınmadaki temel enerjisi, birbirini anlayan yurttaşların çoğunlukta olmasıdır. İlkeler, kurallar, fikirler, projeler üzerinde tartışma yerine, inançlar, ırklar, aidiyetlere dayalı tartışmalar toplumu kapsayıcı değil, ayırıcı etkiler yaratır. Ayrıştıran tutumlar yaygınlaşınca, toplum enerjisi israf edilir. 

2.Süreçlerle değil, sonuçlara odaklanıyoruz: Kasabalı kültürün bir başka yansıması da süreçleri analiz ederek düzeltmeler yaparak ilerleme yerine, sonuçları tartışmaya abanmasıdır. Yeni bir dünyanın kurulması, yeni bir dilin oluşması, süreçlerin yeniden tanımlanıp tasarlanması ne yapmamız gerektiğini de netleştiriyor. Sonuçları tartışma kasabalılığını aşarak, süreçleri tartışacak kadar bilgi ve fikir sahibi olmaya yatırım yapmalıyız.

3.Sorunlarımızın suçunu kendimizde değil, başkalarında arıyoruz: İzmir' de İŞ'LE BULUŞMALAR TOPLANTISINDA üzerinde durduğum üçüncü günahımız suçu başkasında arama kolaycılığıydı. Bu kasaba kültürünün tipik bir göstergesiydi. Çağı yakalama, kendimizi sorgulama, kendimize ayna tutma, içimize yolculuk yapma ve kendimizi sürekli yenilemeyle mümkün.

4.Bütünsel değil, indirgemeci mantıkla ve parçacı yaklaşıyoruz: Bir başka toplumsal saplantımız, bütünsel değil parçacı yaklaşımımızdır. Olay ya da olguları kuşatılabilir, parçalara bölerek, nokta bakışlarla yaklaşım ciddi toplumsal enerji tüketiyor. Olay ya da olguları içerik ve bağlamlarını dikkate alan bir yaklaşımla değerlendiremiyoruz.

5.Pastayı büyüterek payımızı artırmaya değil, pastadan pay kapmayı önceliyoruz: Bakış açımıza göre, toplumsal enerjimizi israf eden bir başka yaygın tutum da pastayı büyüterek payımızı büyütme yerine, var olan pastadan pay kapma eğiliminin güçlü olmasıdır. Bu anlayışı değiştirmeden, yeni bir uygarlık yaratmamız imkansızdır.

6.Analitik değil, önyargılı ve duygularımızla düşünüyoruz: Analitik düşünce, verilerin derlenmesi, biriktirilmesi, saklanması, karşılaştırılması ve yeni bir bilgilinin üretilmesidir. İnançtan düşünceye geçmeden, eriştiğimiz bilginin farklı bir boyutu olduğunu sorgulama becerisini geliştiremeyiz. Tipik bir kasabalı kültürü olan, duyguları aklın önüne koymayı aşmamız gerekiyor. Çağı yakalamanın yolu, duyguları aşan ve aklı arabanın önüne koşan tutumu benimsemedim.

7.Bilmediklerimizi merak etme yerine, bildiklerimize aşırı değer yüklüyoruz. Kasabalı değersizliği, bildiklerine aşırı değer vermede de kendini gösterir. Bildiklerimize aşırı değer verirken, bilmediklerimizi sorgulama öz güvenin olmaması ciddi bir eksikliğimizdir. Bu sakıncalı tutumu hızla aşarsak, değişmelerin dilini anlar, olup bitenleri doğru açıklar, gerekli alternatif tepkileri örgütleyebiliriz.

İzmir' de 15 dakikalık konuşmamda özetini paylaştığım genellemeleri aktardım. Salondaki bazı dinleyiciler, içtenlikle "anlamadıklarını" söylediler. Demek ki önemsediğimiz adlandırmaları, kavramları, terimleri ve düşünceleri daha iyi aktarmanın değişik yol ve yöntemlerini bulmalıyız. Birbirimizi anlayabilecek düzeye gelene kadar karşılıklı adımlarımızı sıklaştırmalıyız     

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar