DÜNYA KİTAP gecesinde yazılmayanlar…

Feyzan E. TOP
Feyzan E. TOP KARŞI PENCERE feyzan.ersinan@dunya.com

Descartes’ın şu sözünü çok severim; 
“En iyi kitapların okunması, geçmiş yüzyılların en büyük insanlarıyla konuşmak gibidir.” 

DÜNYA Kitap Ödülleri’nin bu özlü sözle sıkı bir ilişkisinin olduğunu düşünmüşümdür hep. Düşünün bir kitap okuyorsunuz, beğeniyorsunuz, keyif alıyorsunuz, o kitap ödül alıyor ve siz o yazarla aynı masadasınız! Hangi okur bunu istemez? Misal, benim için neredeyse tüm kitaplarını okuduğum, o gece Polisiye Roman Onur Ödülü’nü alan Osman Aysu ile o gece aynı ortamda bulunmak apayrı bir keyif oldu. 

Ödül geceleri aslında en çok sıkıldığım organizasyonlardır. Ödül alanların ve yakınlarının heyecanı olsa da bu gecelerde pek samimi sohbetler olmaz… Bir de, bizde “törene geleceğim ama ödül aldıysam” diyen bir zihniyet oldum olası olmuştur. Belki de bu tür geceleri samimiyetsiz kılan da bu sakat anlayıştır… 

Ne mutlu ki, DÜNYA Kitap Dergisi’nin ödülleri hep farklı olmuştur. Yıllar içinde samimiyetiyle ‘keyif’ düzeyi artan bir ödül olmanın yanı sıra,”kitap bitiyor(!)”diyenlere inat hep daha dik durmuş, adeta;”- kim ne derse desin, biz kitabı seviyoruz, onu yaşatacağız” yaklaşımının platformu haline gelmiştir. 

DÜNYA Kitap Ödülleri’nin sonuncusu Four Seasons Hotel Sultanahmet’te gerçekleştirildi. Malumunuz, burası son derece şık bir otele dönüşmeden önce hapishane idi. Geceye katılanların bir bölümü için mekan bu açıdan da anılarla doluydu. Aralarında başyazarımız Osman Arolat gibi bir dönem burada tiyatro oyunu sergilemiş olanlar vardı. Hayat sürprizlerle dolu gerçekten. Hele bizim ülkemizde… Bir gün bakıyorsunuz hapistesiniz, ertesi gün kaldığınız hapishane lüks bir otel oluyor ve siz orada ödül veriyor ya da alıyorsunuz. 

Neyse… Gecede, Gastronomi Emek Ödülü, Mehmet Yaşin’e verildi. Bence bu ödül gerçekten yerini bulmuş oldu. Seçici Kurul Başkanı Ahmet Örs’ün de ödülü verirken dediği gibi, daha kimse Anadolu’nun gastronomideki değerlerinin peşinde değil iken, Yaşin, şehir şehir, karış karış mutfakları incelemiş ve tatmış idi. Her ne kadar Cem Yılmaz, “tatmıyor yemeği yiyor” diye takılsa da, Yaşin’in bu alandaki hizmetleri tartışılmaz. Yaşin’in ödülü alırken sergilediği mütevazılığı ise onu gözümüzde bir kez daha yüceltti. 

Yılın Gastronomi Kitabı Ödülü’nü ise ‘Çukulata-Çikolatının Yerli Tarihi” adlı çalışması ile Saadet Özen aldı. Özen de, ödülünü Seçici Kurul Üyesi Ali Esad Göksel’in elinden alırken, kendisinin sadece bu kitabın hazırlanmasında emeği geçenlerden biri olduğunu özellikle vurguladı ve çalışmaya destek veren Nestle başta olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür etti. Özen, sahnede teşekkür konuşmasını yaparken, bizim masada, ‘böylesine ince bir bir kadın, koca bir çikolata kitabını yazarken hiç mi kilo almaz’ diye konuşulmadı da değil... 

Bakıyorum da, gastronomi konusu günbegün önem kazanıyor. Eskiden kitap ödüllerinde sadece edebiyat konuşulurken, şimdi mutfak, yeme-içme işleri edebiyattan hayli rol çalmış gözüküyor. Bir süredir yayıncılık alanında da yükselen gastronomi dalgası DÜNYA Kitap’ın ödül gecesini de kapladı. İyi de oldu… 

DÜNYA Kitap’ın ödüllerinin bu yönünü seviyorum. Hak edenlerin hak ettiğini almasına pek güzel aracılık ediyor. Sektör de bunu böyle görüyor olsa gerek ki, sansüre karşı cesur yayıncılığı ile öne çıkan, bugüne kadar 800’den fazla kitaba imza atan Sel Yayıncılık adına Yılın Yayınevi Ödülü’nü alan İrfan Sancı, “Bu ödülü almayı hep bekledim” dedi. 

Bana göre, gecenin en çarpıcı notlarından biri de, Yılın Telif Polisiye Kitabı Ödülü’nü alan Suphi Varım’ın “Ben 25 yıl İzmir Ticaret Odası’nda çalıştım. Ekonomi uzmanı olarak başladığımda işlerimden biri iş dünyasının çok faydalandığı DÜNYA gazetesinden kupür kesmekti. Bugün o gazetenin bir parçası olan DÜNYA Kitap’ın ödülünü romanımla almak benim için büyük mutluluk kaynağı” demesiydi şüphesiz. Kader ağlarını örmüş, deyim yerindeyse... 

Gecede, ödül alanlar, verenler, katılanlar herkes keyifl iydi. Anılar tazelendi, eski Hürriyet günleri, Nezih Demirkent konuşuldu. Ahmet Örs’ün Nezih Demirkent ile ilgili bir anısı çok hoşuma gitti. Örs, Almanca bildiği için o dönem Hürriyet’in başındaki Nezih Demirkent’e tercümanlık yaparmış. Alman büyükelçisi ile Demirkent’in bir görüşmesini şöyle anlattı Örs: “Çok tuhaf bir konuşmaları oldu. Nezih Bey bambaşka bir şey söylüyor, büyükelçi ona paralel ama anlaşılmaz bir biçimde cevap veriyordu. Ne konuştukları sarihti ama aslında gizli bir şeyler de konuştuklarını anlıyordum. Sonra bu konuşmalar böyle devam etti. Ne zaman konuşsalar, ikisinin şifreli konuşmalarını çevirmek benim için büyük keyif haline geldi. Demirkent’in ayrılmasından sonra aynı büyükelçi yeni isimlerle de görüştü. Ancak hiçbir zaman aynı keyfi alamadım, Nezih Bey’in aklı bir başkaydı. Son derece ileri görüşlü idi…” 

Her güzel şeyin bir sonu var… Gece biterken, aklıma epey geçmişten bir anı takıldı. Bir kitap dergisi yapmaya başlayan bir gazete bir zamanlar pek görkemli bir parti vermişti. Aynı gruba ait televizyon kanalında bu dergiyi yere göğe koyamamışlar, sektörün en eskisi olduğundan dem vurmuşlardı. O haber üzerine DÜNYA Kitap’ın ilk sayısını kendilerine göndermiş, haber yaparken biraz araştırma yapmaları gerektiğini hatırlatmak istemiştik. Bilmiyorum, şimdilerde pek de bahsedilmeyen o kitap dergisi için ne düşünülüyor ama gerçekten de zaman hızlı koşup hızlı yorulanlardan değil, yavaş ama emin adımlarla ilerleyenlerden yana işliyor. Neyi, neden yaptığını bilen, sabretmesini de biliyor ve sonuçta kaz anan da o oluyor!

 Yanılıyor muyum sevgili okurlar?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Veda 11 Ocak 2016
Yeni bir yıl 04 Ocak 2016
Update olmak 28 Aralık 2015
Tedbirsiz iyimserlik 07 Aralık 2015
Osman Bey... 09 Kasım 2015
Biz kimiz? 02 Kasım 2015