2016 çeviri adayları da iddialı...

Yeni ödüle doğru

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Mart (Kasım 2015-Şubat 2016 arası)

Azgın Mevsimler, Raymond Carver, Türkçesi: Ayça Sabuncuoğlu, Can Yayınları

Yaşamın acı yüzüyle bu kadar erken tanışmasaydı, kuşkusuz yine yazar olurdu, ama hiçbir zaman okurları tarafından böyle sahiplenilmezdi Raymond Carver. Gençlerin haytalık yapıp havai aşklar kovaladığı yaşlarda o evli ve iki çocuk babasıydı. Hayatı öğrenmenin yolu, bulduğu her işte çalışmaktı. Benzincide çalıştı, hademelik, garsonluk yaptı. Yaşananlar, kâğıda döküldüğünde bazen Çehov tadındaydı, bazen Kafka... İnsanların yaşamlarında barınan, gizlenen öyküleri, yalın, gerçekçi, acıtan şiirsel bir dille yansıttı. Yenilenler içkiye sığınırken, kısa öykü türünü yeniden var eden Carver, her başarısında içti, çok içti, ölümüne içti...

Çizgiyi Aşmak, D. H. Lawrence, Türkçesi: Aslı Biçen, Metis Yayıncılık

Öğrencisine âşık olan evli ve çocuklu bir müzisyen, onun aşkına karşılık veren romantik bir genç kadın, tutkuyla arzulanan ama koşulların imkânsız kıldığı bir birliktelik… Konu hiçbirimize yabancı olmamakla birlikte, Lawrence’ın edebi ustalığı romanı basit bir aşk hikâyesinin çok ötesine taşıyor. Ruhsal çözümlemelerdeki derinlik ve özellikle de yaratıcı tasvirler edebiyatseverlere etkileyici bir okuma sunuyor. Çizgiyi Aşmak, yıllanmış şarap gibi, zamanla tadından hiçbir şey yitirmeyen eserlerden…

Haydut, Robert Walser, Türkçesi: Cemal Ener, Can Yayınları

Haydut, burjuva toplum düzenine uyum sağlamayı beceremeyen bir ifl ah olmazın hikâyesi. Romanla aynı adı taşıyan kahramanı, kendini keşfetme yolculuğunda daldan dala konan bir bohem. Beş parasız bir avare, gönül çelen bir densiz; uğruna kadınlar ölür. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından herkesin mutluluğu aradığı 20’lerin tam ortasında, uçarılığın ve havailiğin altın çağında yazıldı Haydut. Ne ki dünya edebiyatındaki yerini, yazarının ölümünden sonra yayımlandığında alabildi. Robert Walser, Haydut’u minyatür bir elyazısıyla kâğıt parçaları üzerine yazmıştı ve önce mikrogram adı verilen bu yazının deşifre edilmesi gerekiyordu.

Solo Keman için Füg, Tedi Papavrami, Türkçesi: Deniz Yetkin, Norgunk Yayıncılık

Kemana gövde katmak eşittir dünyaya gövde katmak. Armonik gamlara çalışırken de, Bach'ın "Fantezi ve Füg"ünü icra ederken de böyle bu. Her sesi, her akoru mutlaka dünyaya armağan etmek. Kemanın "harika çocuğu" Tedi Papavrami'nin Enver Hoca'nın Arnavutluk'unda başlayıp Fransa'ya uzanan, kendi kaleminden aktardığı zorlu yaşam öyküsü baştan uca böyle bir armağan: Eser ile şahdamarına dayanmış çalgının arasına yerleşip hem eseri hem çalgıyı hem kendini her seferinde yeniden keşfetmek.

Nisan

Değişim, Mo Yan, Türkçesi: Erdem Kurtuldu, Can Yayınları

Çin’in en ünlü ve Nobel ödüllü yazarı Mo Yan, Değişim adlı uzun öyküsünde ülkesindeki toplumsal ve siyasal değişimleri dile getiriyor. Otobiyografi tarzında öykü ya da öykü tarzında otobiyografi diyebileceğimiz bu yapıt, Çin edebiyatındaki çoğunlukla siyasal olaylara odaklanan tarihsel anlatıların tersine, “insanlar”ın tarihini ele alıyor. Değişim bu niteliğiyle değişme sürecindeki bir ülkenin görünümünde tavandan aşağıya değil, tabandan yukarıya bakan bir yaklaşımın temsilcisi oluyor. Mo Yan, anlatımında zaman içinde ileriye ve geriye dönüşler yapıyor; önemsiz olaylar ile sıradan insanların yaşamına yöneliyor.

Arka Ev'den Hatıralar ve Hikâyeler, Anne Frank, Türkçesi: Gül Özlen, Sel Yayıncılık

Nazizm’in işgali altındaki Hollanda’da saklandıkları evden yazdıklarıyla Yahudi soykırımının simgelerinden biri haline gelmiş Anne Frank, Türkçeye ilk kez çevrilen Arka Ev’den Hatıralar ve Hikâyeler’de hem günlük yaşamının ayrıntılarını hem de hayallerini döküyor kâğıtlara. Ailesiyle birlikte ihbar sonucunda yakalanıp toplama kampına götürüldükleri güne kadar iki yıl boyunca saklandıkları gizli bölmede, zamanın ve mekânın sınırlarını aşarak masallar, öyküler, hatta bir roman taslağı üretebilmiştir Anne Frank. Yakalanma endişesiyle sağlanması gereken sessizliğe karşı verilebilecek en güzel cevaptır belki de onunkisi; sesini bütün dünyada milyonlarca insana duyurabilmek.

Mayıs

Mary Stuart, Stefan Zweig, Türkçesi: Kasım Eğit / Yadigar Eğit, Can Yayınları

Stefan Zweig ünlü İskoç kraliçesi Mary Stuart’tan bahsederken, “Dünya tarihinde belki de başka hiçbir kadın edebiyata bu kadar çok konu olmamış, dramlarda, romanlarda, biyografilerde ve tartışmalarda böylesine çok işlenmemiştir,” der. Kraliçenin entrikalar, ittifaklar ve politik hesaplarla geçen, ihanetlerle yolundan saptırılan kısa yaşamını Stefan Zweig ilk kez 1935’te anlattı. O günden bu yana Mary Stuart, yazarın en gözde biyografilerinden biri. Toplumsal rollerin ardındaki insana, olayların ardındaki duygulara yoğunlaşan Zweig’ın Mary Stuart’ı, düşmeyen temposuyla gerilim romanlarını aratmayacak türden.

Haziran

Lontano, Jean-Christophe Grangé, Türkçesi: Tankut Gökçe, Doğan Kitap

Jean-Chrıstophe Grangé'den Kongo-Fransa-Belçika üçgeninde tüyler ürpertici bir kovalamaca.

Temmuz

Kör Nişancı, Kurt Vonnegut, Türkçesi: Handan Balkara, Can Yayınları

Kör Nişancı, masumiyetin yok edilişine tüyler ürpertici, trajikomik bir bakış. Rudy Waltz, nâmı diğer Kör Nişancı, okuru budalaca bir mutluluk arayışına çıkarıyor. Ömrü boyunca bir çocukluk hatasının kefaretini ödemeye çalışan Rudy’ninki, Kurt Vonnegut’a özgü bir suç ve ceza hikâyesi.

Tolstoy ve Çağdaşları, Sophie Laffitte, Türkçesi: Selahattin Bağdatlı, Alfa Basım Yayın

“Tolstoy’un her şeyden önce büyük bir gerçekçi olduğunu görmek istemiyorsunuz; o bizim en büyük gerçek ressamımız. Bu otantik konttan önce Rus köylüsünü betimlemeyi kimse beceremedi.” Lenin “Bu adam beni korkutuyor, bana kaygı veriyor, şaşırtıyor, hayranlık uyandırıyor... Bir çölü andırıyor ve orada güneş her şeyi eritip tükettikten sonra kendi kendine sönecek ve sizi derin bir karanlık geceye, sonsuzluğa bırakacaktır.” Gorki

Ağustos

Dört Dublinli / James Joyce-Samuel Beckett-Oscar Wilde-William Butler Yeats, Richard Ellmann, Türkçesi: Zeynep Çiftçi Kanburoğlu, Alfa Basım Yayım

Dört Dublinli arasında yazınsal akrabalıkların ötesinde kişisel yakınlaşmalar da yaşanmıştı. Wilde, Londra’da akrabası bulunmayan Yeats’i 1888 yılında, Noel yemeğinde büyük bir incelikle ağırlamıştı. Yeats de, ahlâka aykırı davranışları nedeniyle Wilde hakkında bir dava açıldığında, yazara destek veren tanıklığıyla karşılık vermişti buna. Birkaç yıl sonra, Yeats gün doğumunda kalkıp Joyce’un trenini karşılamaya Euston Garı'na gidecekti; daha sonra Joyce’a iş bulmak için Londra’daki yayınevlerini birlikte dolaşacaklardı. Beckett’in bıçaklanmasının ardından, bir hastane odasında Joyce’la Beckett arasındasessiz ama sevgi dolu bir iletişim yaşanmıştı.

Yetenek, Vladimir Nabokov, Türkçesi: Sabri Gürses, İletişim Yayınları

“Sevmediğin bir yerden ayrılırken incecik bir hüzün yaşadın mı hiç ey okur? Kalp kırılmaz sevdiğimiz nesnelerle vedalaşırken olduğu gibi. Islak bakış gözyaşını tutarak çevrede dolanmaz, sanki terk edilen yerden titrek bir yansımayı yanında götürmek ister gibi; ama ruhun en iyi köşesinde canlandırmadığımız, zar zor fark ettiğimiz ve işte sonsuza dek terk ettiğimiz eşyalara karşı bir üzüntü hissederiz.”

Eylül

Doğu Ekspresi, John Dos Passos, Türkçesi: Tomris Uyar / Osman Yener, İletişim Yayınları

John Dos Passos, Doğu Ekspresi’nde 1920’lerin başında Anadolu, Doğu Avrupa, Yakındoğu ve Ortadoğu’ya seyahatlerinde karşılaştığı görüntüleri, sesleri ve kokuları titiz bir edebiyatçı dikkatiyle anlatıyor. Tifl is’ten Erivan’a, Kazvin’den Şam’a uzanan yolculuğunda en sıradan görünen manzaralara usta bir ressam gibi renk ve anlam katıyor. Suriye Çölü’nü aşan, Kafk aslar’ı tırmanan, Britanya’nın denetiminde yeni bir Irak’ın kuruluşuna tanıklık eden Dos Passos, Doğu’nun dertleri ve güzelliklerine aynı anda dikkat kesilirken Doğu Ekspresi keyif verici bir seyahat anlatısına dönüşüyor. 20. yüzyıl başında Batı’da benzerine az rastlanır cinsten bir Doğu seyahatnamesi.

Ekim

Dublinesk, Enrigue Vila-Matas, Türkçesi: Tuğçe Aysu, İthaki Yayınları

Nitelikli yazarların, yayıncıların ve iyi okurların karşılaştıkları zorluklar ile iyi edebiyatın gücünü yitirdiği bir toplumda hayatta kalma mücadeleleri Dublinesk’te buluşuyor. “Vila-Matas’ın yazılarının üzerimdeki etkisi muazzamdır. Espri anlayışına, her tür edebiyat hakkında sahip olduğu bilgiye, yazarlara duyduğu şefk ate ve edebiyatla ilgili konuları alıp korkusuzca yazılarının bir parçası yapmasına hayran kaldım.” Paul Auster