BM'de Trump'ın ilk 100 günü kaygılarla geçti

ABD Başkanı Trump, görevdeki ilk 100 gününde, "insanların hoşça vakit geçirdiği kulüp" benzetmesi yaptığı BM'ye yönelik maddi desteği kısma tehdidinde bulundu.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ABD Başkanı Donald Trump'ın ofisteki ilk yüz gününde, Birleşmiş Milletler'e (BM) yönelik eleştiri ve "fonları kısma" tehdidi dikkati çekti.

Trump'ın başkan seçilmesinin ardından özellikle uluslararası anlaşmalar ve ittifaklara ilişkin agresif politikalarının yansımaları, BM'ye yönelik reform talepleri ve maddi desteği azaltma uyarılarıyla 193 üyeli kuruluşta da hissedildi.

Trump, seçimleri kazanmasının ardından Twitter üzerinden yaptığı açıklamalarla BM'ye yönelik politika değişikliğine gideceğinin sinyalini verdi. Aralık ayında Twitter'dan yaptığı açıklamda Trump, "BM büyük potansiyeli olan bir kuruluş ancak şu anda sadece insanların bir araya gelip konuştuğu ve hoşça vakit geçirdiği bir kulüp. Ne üzücü." ifadelerini kullandı.

Görevini resmen devralmasının ardından BM'ye ABD'nin katkısında ciddi azaltmalar yapacağı tehdidini sıkça dile getiren Trump, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) üyesi ülkelerin temsilcileri ile geçen hafta Beyaz Saray'da bir araya geldiğinde de BM'yi "potansiyele sahip olmasına rağmen düşük performans göstermekle ve sorunları çözememekle" eleştirdi ve ABD'nin BM'ye reform yaptığı sürece yatırım yapacağını söyledi.

BM'de ciddi reformlar istediğini kaydeden Trump, bunların yerine getirilmesi durumunda fon sıkıntısı yaşanmayacağı mesajını verdi.

BM Genel Sekreter Sözcüsü Stephane Dujarric ise Trump'ın BM'ye eleştirilerine ilişkin "Genel Sekreter (Antonio) Guterres, BM sisteminin daha iyi işlemesi için reformlar ortaya koydu ve kaynakların daha tutumlu kullanılması için personele çağrı yaptı." ifadesini kullandı.

"Çin ve Rusya ABD'nin boşluğunu doldurmak isteyecek"

Trump'ın BM'ye yönelik bu "havuç-sopa" şeklinde tanımlanan politikası ABD'li kıdemli diplomatları da kaygılandırdı.

ABD'nin hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi partili başkanları dönemlerinde görev yapan 9 eski BM temsilcisi Kongre'ye bir mektup göndererek, "ABD'nin BM fonlarını kesmesinin Washington'ın küresel etkisini zayıflatacağı ve Çin ve Rusya'nın bu boşluğu doldurmak için ellerinden gelen her şeyi yapacağı" uyarısında bulundu.

BM'nin 5,4 milyar dolarlık genel bütçesinin yüzde 22'sini ve yıllık 7,9 milyar dolar olan 16 BM barış gücü misyonunun bütçesinin yüzde 28,5'ini ABD sağlıyor. BM'nin barış gücü misyonlarına verdiği finansal desteği de azaltmak isteyen ABD'nin çağrısı üzerine, yıllık maliyeti 1,2 milyar doları bulan BM'nin Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki "en büyük ve en masraflı" misyonundaki askerlerinin sayısının azaltılması kararı alındı. Haiti'de de 13 yıldır görev yapan barış gücü misyonundaki (MINUSTAH) askerlerin de 15 Ekim'e kadar kademeli çekilmesine karar verildi.

Trump yönetimi, ayrıca Çin'deki "zorunlu kürtaj ve gönüllü olmayan kısırlaştırma programlarına destek verdiği ya da bu tür programlara katıldığı" iddiasıyla BM Nüfus Fonuna (UNFPA) yaptığı maddi yardımı da durdurma kararına vardı ve bu karar bütçe kesintisi endişeleriyle karşı karşıya olan BM'de üzüntüyle karşılandı.

İsrail politikasında önemli farklılıklar

Donald Trump'ın göreve gelmesinin ardından İsrail-Filistin sorununa yönelik değişen ABD politikaları BM'de de kendisini hissettirdi.

ABD yönetimlerinin BM dahil her zaman ve platformda İsrail'i savunduğu, BMGK'da İsrail-Filistin sorununu ilgilendiren 40'tan fazla karar tasarısını veto ettiği ancak önceki ABD Başkanı Barack Obama döneminde bu desteğin "mecburiyetten ve ABD siyaseti gerektirdiği için verildiği ve çok da gönülden olmadığı" yorumları yapılırken, Obama ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun arasının pek iyi olmadığı biliniyordu.

Obama'nın görev süresinin son günlerinde BMGK'ya gelen karar tasarısı bunun açık göstergesi oldu. İsrail'in yerleşim birimi inşalarını kınayan ve bunlara derhal son verilmesini isteyen tasarı, ABD'nin veto yetkisini kullanmayıp çekimser kalmasıyla kabul edilmiş ve İsrail buna büyük tepki göstermişti.

Trump yönetiminin atadığı ABD'nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley, göreve başlamasının ardından bu politikanın değiştiğini açık şekilde belirterek, "Böyle bir şeye bir daha asla izin vermeyeceğiz." açıklaması yaptı.

İsrail-Filistin sorununun BMGK'da her ay görüşülmesini de eleştirerek bu toplantıları "İsrail'i hırpalama seansları" olarak nitelendiren Haley, bu ayki toplantı öncesinde üyelere gönderdiği notta, söz konusu oturumda daha çok "Ortadoğu'daki diğer sorunlara odaklanılmasını" istedi.

Toplantının adı "Filistin dahil Ortadoğu'daki sorunlar" olmasına karşın notta Filistin-İsrail konusuna hiç değinilmedi.

Salam Fayyad'ın atanmasını engelledi

ABD'nin İsrail konusundaki hassasiyetini ortaya koyan bir diğer olay ise BM Genel Sekreteri Guterres'in eski Filistin Başbakanı Salam Fayyad'ın BM Libya Özel Temsilcisi olarak atamayı teklif ettiğinde ortaya çıktı. Guterres, Fayyad'ı aday gösterdi ancak ABD buna karşı çıktığı için bu atama gerçekleşmedi.

Esad konusunda kafa karıştıran açıklamalar

Nikki Haley, Trump yönetiminin özellikle dış politikada öne çıkan temsilcilerinden birisi oldu.

Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ın düşük tonlu açıklamalar yapması ve medyada seleflerine göre daha az görünmesi Haley'in açıklamalarını öne çıkarırken, Haley'in Rusya, Suriye ve Kuzey Kore konularındaki sözleri bu nedenle daha fazla ilgi çekti.

ABD Başkanı Trump'ın Rusya ve Putin yönetimine ılımlı ya da eskiye göre daha yumuşak açıklamalarına karşın Haley, BM'de Rusya'yı doğrudan hedef almaktan çekinmedi. BMGK'daki ilgili toplantıda Rusya'nın Kırım'ı işgalinin "yasa dışı" olduğunu vurgulayan Haley, Rusya'ya uygulanan yaptırımların yakın zamanda kalkmayacağını söyledi.

Son BMGK toplantısında da Suriye sorununda Rusya'yı suçlayıcı açıklamalar yapan Haley, BMGK üyelerine "İnsani yardımları engelleyen, Suriye rejimini koruyan ülke kim? Bütün gözler Rusya'ya çevrilmeli ve Rusya'ya baskı yapılmalı." ifadelerini kullandı.

Suriye konusunda Esad rejimi ve Rusya'nın eylemlerini eleştirse de Esad'ın geleceğine ilişkin çelişkili açıklamalarda bulunan Haley, 30 Mart'ta bir düşünce kuruluşundaki toplantıda "Artık önceliğimiz Esad'ın gitmesi değil." ifadesini kullandı. Bu açıklamanın ardından Beyaz Saray Sözcüsü de ABD'nin sahadaki gerçekleri kabul etmesi gerektiğini belirterek, "Esad'ın geleceğine Suriyeliler karar verir." dedi.

Haley, 3 Nisan'da yaptığı açıklamada ise Suriye halkının artık Esad'ı istemediğini ve "savaş suçlusu Esad'ın barışın önündeki engel" olduğunu söyledi.

Haley, 9 Nisan'da bir TV kanalına yaptığı açıklamada ise, "Birden fazla önceliğimiz var. Tek önceliğimiz Esad'ın gitmesi değil." ifadelerini kullanarak, "Esad iktidardayken siyasi çözümün gerçekleşme olasılığı yok." diye konuştu.