Dünyaya açık ve karmaşık ekonomiler “ideolojik” olarak yönetilemezler

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Yeni yayınlanan bazı makaleler bizi eski konulara dönmeye zorluyor. Ana fikir şu:  “Avrupa’nın Hasta Adamı – Yeniden.” 

Hem politik İslam’ın, hem de Batılılaşmanın tarihsel kimlikleri var. Bu kimlikler istense de kaybolamazlar; toplumun muhalefet kanallarına da nüfuz etmiş ve onları dönüştürmüş bulunuyorlar. Aslında saklı / potansiyel kalanlar gerçek haline gelince hiçbir şey temelde değişmez. Temsil etme biçimi önemlidir ve siyaset / iktidar, temsil ederken, temsil ettiğini dönüştürür. Fakat olmayanı var etmek mümkün değil. 

Mesela, parlamento AKP öncesinde AB yasalarını kabul ettiğinde oy atanların tercihleri farklı mıydı? Türkiye Avrupa’ya tam üyelik için başvurduğunda oy verenler çok mu değişikti? Tek bir şey kesin; solda da –nerede bu sol?- sağda da değişim içten gelmeli ve samimi olmalı. Popülist olmadan popülarite kazanmanın başka yolu yoktur. Batılılaşma, bugüne kadar var olduğu kadarıyla, her hükümetle her zaman var olacaktır. Halkın çoğunun Batılı değerlerle “zehirlendiğini” –tam boy bir gerici yaklaşımıdır ve hars / medeniyet ayrımından beri bu yol doğrudan gericiliğe açılır- söylemek ne kadar imkansızsa, ekonomik ve ideolojik çerçevede muhafazakâr sağ partilere oy veren insanların Batı’ya sırtlarını döndüklerini söylemek de o kadar imkansızdır. 

Biraz teori kimseye zarar vermez. Nihai sonuç olarak demokrasi kavramı demokrasinin denge olduğu durumlardan hareket ederek dengeleri tartışır ve kıyaslar. Açıktır ki oyun teorisi böyle bir demokrasi anlayışına en uygun analiz araçlarından birisi olacaktır. Örneğin, “hakimiyet olarak demokrasi” von Stackelberg oyunları tarafından formelleştirilebilir. Ama aynı problematiğin içinde kalarak başka türlü düşünmek ve demokrasiyi politik bir piyasada partiler arası simetrik ve eş zamanlı siyasi rekabet olarak kavramsallaştırmak da mümkündür. Nitekim, Black ve Downs’dan beri Amerikan siyaset biliminin önemli bir kolu demokrasiyi non-kooperatif davranan politik aktörlerin oynadıkları bir oyun ve oyunun sonucunda ortaya çıkması muhtemel bir denge olarak görüyor. Ex post, tüm formel siyaset kuramı Downsian adayların yarıştığı bir siyasi platform olarak düşünülen demokrasiyi ve meşhur merkez seçmen teoremini bir Nash dengesi olarak görüyor. 

Hotelling’in işaret ettiği gibi, siyasi rekabet fiyat üzerinden yapılan bir rekabet olarak düşünülemez: Hotelling, modelinin sadece fiyat dışı rekabet bölümünün siyaset kuramına uygulanabileceğini düşünüyordu. Dolayısıyla, siyasi rekabeti fiyat rekabetine benzer biçimde, bir Bertrand-Nash dengesi olarak modellemek yolu seçilmedi. Alternatif yol miktarlarda rekabettir: Dolayısıyla, Cournot-Nash tipi oligopol çözümleri siyasi rekabeti modellemek için başlangıç noktası oluşturuyor ve endüstriyel organizasyon-oligopol kuramı demokrasinin bir oyun-teorik denge olarak görülmesi için adeta doğal bir habitus, bir locus classicus oluyor. 

Downsian teori seçmenlerin gerçekten politikayla ilgilendiklerini, ama politikacıların sadece seçilmeyi düşündüklerini varsayarken Donald A. Wittman farklı bir araştırma yolu açtı. Wittman (1973, 1983) klasikleşmiş makalelerde Downs modeline alternatif bir model önerdi: Burada siyasi partiler sadece seçim kazanmayı düşünmüyorlar, kazandıktan sonra ne yapacaklarıyla da ilgililer. Örneğin, onlar kazanırsa yapmayı düşündüklerini başka bir parti yapabilirse bu da onları tatmin edebiliyor. Kazanıp da kendi ajandalarını uygulayamamaktansa muhalefette kalıp kendi ajandalarının başka bir parti tarafından uygulanmasını tercih edebiliyorlar. Ve beklenen faydayı optimize ediyorlar çünkü seçim sonuçları Wittman modelinde belirsiz. Downs modeli determinist, politik ajandada tek bir tartışma boyutu var ve partiler ideoloji barındırmıyor. Wittman’ın analizi siyasi partilerin tercihleriyle seçmen tercihleri arasında bağlantı kurmadığı ve Wittman politik dengenin bir Nash dengesi olarak varlığını ispat etmediği için bu model de eksik sayılmakla beraber, gerçekçilikten hayli uzak olan Downs modeline göre ilerleme vaat ettiği kesin görülmekte. Geçerken politik ajandanın iki boyutlu olduğunu, örneğin ideoloji ve ekonomi, varsaymanın çoğunlukla yeterli sonuçlar verdiğine işaret edelim. 

Türkiye’nin siyasi haritasını iki boyuta indirgersek hangi model nasıl bir sonuç verecek? Yale University’den John E. Roemer 2001 yılında aktörler Wittmanesk ise ve (çok boyutlu ajanda, belirsizlik) varsayımı yapılıyorsa dengenin lokal olarak tek olmadığını, yani siyasi belirsizlik, matematiksel olarak kanıtladı. Downsian denge en azından, zayıf veya kararsız da olsa, tek olarak mevcut. Siyasi partiler pragmatik davranmaktan uzaklaşırlarsa din-ekonomi gibi iki boyutu olan –en az- bir siyasi platformda seçimin denge getireceği aşikar değil, en azından saf teoride aşikar olmaktan uzak. 

 “Bir şeyi ne olduğunu anlamak için kıran kişi artık bilgelik yolundan çıkmıştır” diyerek devam ediyorum. Bilinen yol açık: Pragmatik bir yol. 

Karmaşıklaşan ve globalleşme sonrası dünyaya açık hale gelen –tükenecek bir doğal kaynağa dayalı olmayan- ekonomiler ideolojik olarak yönetilemezler. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019