Düşük getiri ortamında risk almak

Atılım MURAT
Atılım MURAT AYKIRI FİNANS amurat@etu.edu.tr

 

Ağustosun sakin geçmesi bekleniyordu. Olmadı. Eylül, aksiyon dolu bir hafta ile başladı. Bu hafta Fed dışındaki büyük merkez bankalarının toplantıları var. Mevcut politikalarda bir değişiklik beklenmese de, değerlendirmeler her zaman önemlidir. Cuma günü Amerika’da dünyanın en önemli makro verisi olan ‘‘istihdam raporu’’ açıklanacak. Yarın başlayacak Rusya’daki G-20 toplantısı, Suriye mevzusu derken, dış gündemin çok yoğun olduğu görülüyor. İçeriye baktığımızda, TCMB Başkanı Başçı’nın geçen hafta yaptığı açıklamalar gündemi oluşturmaya devam ediyor. Başkanın, ‘‘USD/TL yılsonunda 1.920 olacak’’ iddiası ile kendisini bağladığı söylenebilir. Piyasa oyuncuları, sene sonundaki değerlendirmesini de buna göre yapacaktır. Başçı bir banka ekonomisti değil ki canı her istediğinde tahminlerini değiştirsin. Kurum üzerindeki baskı gereksiz yere artmıştır. Politika yapıcıların kritik konularda abartılı söylemler kullanmasını anlamsız buluyorum. Örneğin; ABD Başkanı Obama, Suriye’deki olaylarla ilgili olarak ‘‘Kırmızı çizgimiz aşıldı’’ dedi. Kendisini köşeye sıkıştırdı. Ardından da topu Kongre’ye attı. İkinci Dünya Savaşı’ndan beri, Kongre’nin bir savaş ilan ettiği görülmedi. Obama, sorumluluğu senatörlerle paylaşmak istedi. Başçı’nın bu noktadan sonra sorumluluğu paylaşabileceği bir merci de yok.  

Başkan Başçı’nın farklı tahminleri olabilir. Belki de Varlık Barışı’ndan gerçekten ciddi bir para girecektir. Bu beklentiyle açıklama yapmıştır. Ancak gelişen ülke piyasalarından çıkışların devam etmesi gibi bir realite de var. Yatırım fonlarının, borsa yatırım fonlarının pozisyonları bunu gösteriyor. Bu durum, iyimser senaryoları tehlikeye atıyor. New York ve Londra merkezli fon yöneticileri, gelişen ülkeler arasında bir risk sıralaması yaparken en üst sıraya bizi yerleştiriyorlar. İthalat fiyatlarının hızla artmasının, gelişen ülkelerde resesyonu tetikleyecek faktörlerden birisi olacağını savunanlar var. Bir durgunluk yaşayabilecek ülkeler olarak; Brezilya, Endonezya, Türkiye gösteriliyor. Türkiye’de bir resesyon tehlikesi görmesek de, bazı açılardan analizlerde doğruluk payı var. Dolardaki yükseliş, ithalat maliyetlerimizi artırıyor. TL düştükçe ihracatımız coşar yorumlarına bakmayın. İhracatçılarımızın ekseriyeti, öncelikle ithalatçıdır. Kurun hızla artması, ekonomide beklenen etkiyi yaratmayabilir. Kaldı ki, bu ortamda mallarımızı nereye satacağız? En önemli ticari pazarımız olan Avrupa’da toparlanma emareleri var. Ancak buradaki iyileşme sadece bir dipten çıkış olabilir. En kötünün geride kalmasıdır. Kalıcılığı sorgulanabilir. Bunun dışında, Çin ekonomisi küresel ekonomi denklemine yeni belirsizlikler ekleyebilir. 1997’de yaşandığı gibi, Asya’da bir döviz krizi olmaz. Ama Çin ekonomisinin kötü performansı, bütün bölgeyi etkileyebilir. 

ABD ve Avrupa orijinli finans kurumlarının raporlarını, büyük kurumsal yatırımcılar takip ediyor. Bu raporların Türkiye bölümlerindeki olumsuzluk dozajı iyice arttı. Kurumsal yatırımcılar toz duman kalkmadan dönüş yapmayabilirler. Küçük yatırımcıların bu piyasa iklimine dikkat etmesi gerekir. Yatırımlar açısından düşük getiri ortamında yaşıyoruz. Bu ortamda, daha fazla getiri uğruna aşırı risk almak rasyonel bir davranış biçimi olmaz. Önümüzdeki günlerde oynaklık yükselebilir. Düşük getiri ortamında oynaklığın yüksek olması, yatırımcı açısından oldukça tatsız sonuçlar doğurabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dolar yükselir düşer 28 Ağustos 2019