Şimşek: En kötü dönem geride kaldı

İş Bankası’nın DÜNYA gazetesi işbirliğiyle düzenlediği ‘İş’le Buluşmalar’ toplantısında konuşan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, 'Muhtemelen en kötüsü geride kaldı' dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Ece CEYHUN - Handan Sema CEYLAN

İSTANBUL - Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Türkiye ekonomisinin 2008 yılından beri küresel ya da bölgesel gelişmeler de dahil olmak üzere pek çok olay yaşadığını ve büyük direnç gösterdiğini belirterek, “Muhtemelen en kötü dönem geride kaldı” dedi. Sıkıntıları çok iyi bildiklerini ve Türkiye’nin mevcut reform programının çok iyi olduğunu da ifade eden Şimşek, “Çok iyi bir yol haritamız var. Diğer problemlerle mücadele etmekten arzuladığımız hızda belki reformları devreye alamadık. Ama inanıyorum referandum sonrasında ülkenin önü hızla açılacak” dedi.

İş Bankası ile DÜNYA gazetesinin 2008 yılından bu yana ortaklaşa düzenlediği geleneksel “İş’le Buluşmalar” toplantısının 40. durağı İstanbul oldu. “Türkiye'nin Rekabet Gücünü Artırmak” başlığında düzenlenen toplantıya Türkiye'nin dört bir yanından iş insanları katıldı. Moderatörlüğünü DÜNYA Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ'ın yaptığı toplantı Four Seasons Hotel'de gerçekleştirildi. Açılış konuşmalarının ardından düzenlenen panelde; KordSAGlobal CEO’su Cenk Alper, Yonca-Onuk Ortaklığı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Dr. Ekber Onuk, HP Türkiye Genel Müdürü Güngör Kaymak, Bosch Türkiye ve Ortadoğu Başkanı Steven Young katılımcılarla deneyimlerini paylaştı.

İş’le Buluşmalar toplantısında konuşan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, reform programından, reel sektöre desteklere, para politikasından bankacılığa kadar bütüncül bir yaklaşımla hareket etmek gerektiğini anlattı. Şimşek, “Yoksa biz sadece ‘Hazine üzerinden reel sektöre destek vereceğiz’ dersek piyasalar bizim CDS’leri patlatır. Ama oturup desek ki ‘şu 20 başlıktaki reform çalışmamız var. Bunları devreye alıyoruz. Bu beklentileri ve geleceği şekillendirecek. Temellerimizi sağlamlaştıracak” diye konuştu.

Muhtemelen en kötüsü geride kaldı

Zor bir dönemden geçildiğini ve kendilerinin de zorlukların farkında olduklarını vurgulayan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, şöyle devam etti: “Kolay değil. Muhtemelen en kötüsü geride kaldı. Şimdi ufak bir belirsizlik var. Yönetimde istikrar temsilde adaleti sağlayacak Anayasa değişikliğini de aradan çıkartırsak inanıyorum ki o reform gündemine, rasyonel zemine, hızla Türkiye gelecek. Uluslararası normlarda Türkiye rekabet gücünü artıracak, verimliliği artıracak. Siz gerçekliği iyileştirdikçe güneşi balçıkla saklayamazsınız. Bugün, gerçekliğimiz algımızdan daha iyi.

Türkiye’nin gerçekliğini iyileştirmemiz lazım. Algıyı da daha da iyileştirmemiz lazım. Bunları yapabiliriz. Ben inanıyorum. Türkiye’nin en büyük değeri girişimci ruhudur. Türkiye’de ciddi bir genç nüfus var. Nüfusun neredeyse dörtte biri. Avrupa’ya oranla iki kat daha iyiyiz. Bu gençlerimize kaliteli, nitelikli bir eğitim Türkiye’yi uzun vadede çok farklı noktalara götürür. Türkiye’de tüm bu sıkıntılara rağmen iyi bir performans var. Bu bütüncül yaklaşımla da Türkiye’yi daha ileriye taşıyacağız.”

Türkiye’nin 2008 yılından bu yana küresel krizden Ortadoğu krizine hatta FETÖ’nün darbeye girişine kadar gelen süreçte yaşanan tüm şokları direnç göstererek atlattığına değinen Mehmet Şimşek, 2008-2016 döneminde Türkiye ekonomisindeki büyümenin Çin - Hindistan hariç gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden daha iyi performe ettiğine de işaret etti. Şimşek, “Gelecekle ilgili kötümser olmanıza gerek yok. Evet, sıkıntılar var ama bu sıkıntıları aşmak için yoğun bir çaba içerisindeyiz. Türkiye felaketlerden nasibini aldı. Gelinen noktada Türkiye büyük bir direnç gösteriyor. Türkiye ekonomisi diğer sıkıntıları da aşabilir” diye konuştu.

5 milyar dünyalıyı pazarınız olarak görün

Şimşek, rekabet gücünü artırmak isteyen firmaların sadece verimlilik değil pazar çeşitliliği, maliyet kontrolü yanında nitelikli insan gücü içinde ‘cazibe merkezi’ olma tavsiyesi verdi. Şimşek, özetle şöyle dedi: “Tek pazara sırtınızı dayadığınızda hatta tek ürüne sırtınızı dayadığınızda sıkıntılar yaşıyorsunuz. Türkiye’de küreselleşme arzulanan düzeyde olmadı. İhracata tali bir konu olarak bakıldı. Firma düzeyinde rekabetçi olmak için dışarıya açılmak lazım. Bugün dünyada orta sınıfın büyüklüğü 1.8 milyar kişi. 2030 yılında bu sayının 5 milyar kişiye yükseleceği tahmini yapılıyor. 5 milyara hitap etmek ve o kitle için iş modeli geliştirmek daha iyidir diye düşünüyorum. Nitelikli insan en kritik değişkendir. Şirket ölçeğinde de bu değişmez. Nitelikli insan için cazibe merkeziyseniz başarılı olma şansınız çok yüksektir. Odaklanma önemlidir. Çıkıp 3 öncelik belirseniz ve gerçekten de kaynaklarınızı ve enerjinizi o alanlara yoğunlaştırsanız rekabetçi ve başarılı olma olasılığınız daha yüksektir. Tali konuları başkasına vereceksiniz.”

Tüketiciyi korursanız üretici korursunuz

“Söylemde hep üreticileri korumak ve üreticilerin yanında olmak vardır” diyen Mehmet Şimşek, “Aslında tüketicileri iyi korursak, üreticileri iyi korumuş oluruz. Çünkü küresel ölçekte bir şey satabiliyorsanız o zaman rekabet gücünü sağlamışsınız demektir. Müşteriyi memnun edebiliyor musunuz?. Müşteri odaklı mısınız? Arzu edilen kalitede arzulanan fiyata ve zamanında teslim edebiliyor musunuz?” ifadelerini de kullandı.

Adnan Bali: 30 sene bankacılık yaptım, hiç döviz birikimim olmadı

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, bankacılara eskiden beri sıkça “kur ne olacak” sorusunun yöneltildiğine işaret ederek, “Biz de bu soruya hep bilimsel bir şekilde yanılarak cevap veririz. Fakat bugünlerde fazla sorulan bir soru da şu; ‘paramızı dövize yatıralım mı?’ Ben bu toplantıda kendi pozisyonumu söyleyeceğim. 30 yıl civarında bankacılık sektöründeyim. Bugüne kadar hiç döviz birikimim olmadı, hiçbir döviz tasarrufum olmadı. Ben Hazine kökenli bir bankacıyım, dövizdi, forward’dı bunları bilirim, ama hiç döviz birikimim olmadı. Peki niye olmadı? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım, gelirim Türk Lirası, harcamalarım da Türk Lirası... Benim dövizle bir işim yok. Biz vatandaşlarımıza, firmalarımıza da aynısını tavsiye ediyoruz” dedi.

Yaşar Kemal anekdotu

Bir taraftan bölgesel, diğer taraftan global sorunların Türkiye’nin yakasını bırakmadığı bir dönemden geçildiğini aktaran Bali, pek çok sıra dışı olayın bir araya geldiği bir tablo ile karşı karşıya kalındığını vurguladı. Bu ağır tabloyu Yaşar Kemal’in kendisine anlattığı bir anekdotla özetlemek istediğini dile getiren Bali, şöyle devam etti: “Eskiden arzuhalciler vardı. Bunlar, adliyelerin etrafında olurdu. Durumlarını onlara arz edenlerin hallerini yazıya dökerlerdi. Bir vatandaş gelmiş, arzuhalciye ‘benim yaşadıklarım şunlar şunlar şunlar… Bana bir yaz’ demiş. Arzuhalci de ‘Ben seni iyi anladım, sen bir iki üç saat dolaş, geldiğinde hazırladığım metni paylaşırım’ demiş. Adam gelmiş, arzuhalci okumuş. Okumaya devam ederken ağlamaya başlamış. ‘Ne oldu, niye ağlıyorsun’ demiş. ‘Ya benim başıma neler gelmiş meğerse’ demiş. Biz hepsini yaşadık, maalesef başımıza neler neler gelmiş.”

Reel sektörün açığı yok

Türk Lirası’nın yılbaşından 15 Temmuz’a kadar yüzde 1’e yakın değer kazanmasına karşın 15 Temmuz’dan bu yana yüzde 20 civarında bu defa değer kaybettiğine işaret eden Bali, “Tabii bu noktada reel sektörün açık pozisyonu hep tartışılır. Finansal kesimde bir açık pozisyon yok. Bunun daha önce yaşadığımız türbülanslardan en önemli farklarından bir tanesi bu… Fakat finansal kesim dışındaki firmaların yani reel sektörün net döviz pozisyon açığı, Eylül 2016 itibariyle 212,8 milyar dolar ile milli gelirin yüzde 30’una yaklaşmış durumda. Fakat bunun vade yapısına baktığınızda şunu görüyoruz; kısa vadede Türkiye 2014’ün başına kadar net açık pozisyona sahipken, reel sektörümüz yaşanmakta olan olaylar nedeniyle kısa vadede açık pozisyonu 2014’ün başından itibaren kapattı ve bir miktar da atıl pozisyona geçerek geldi. 2016’da makul seviyede kısa vadede açık pozisyondan bahsedebiliriz.”

Hüsnü Özyeğin: Bilmediğiniz işe girmeyin, trene ilk binen siz olun

Konuşmasına ilk defa İş Bankası'nın bu kadar kapsamlı bir toplantısına davet edildiğini belirterek başlayan Fiba Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü M. Özyeğin'in, “Bu nedenle, bu muazzam kurumun kurucusu Ulu Önder Atatürk'ü anmak istiyorum” sözleri, salondan yoğun alkış aldı. Özyeğin ayrıca, kendisi Pamukbank Genel Müdürü iken İş Bankası'nın duayen Genel Müdürü Cahit Kocaömer ile çok teşriki mesaisinin olduğunu da kaydetti. İş hayatına henüz çocukken İzmir'de başladığını anımsatan Özyeğin, “Annem beni dedemle mağazaya yollardı. Mağazanın önünde çığırtkanlık yapar, dedemden 2.5 lira alırdım. Dedem tutumlu bir insandı, yıllar sonra Amerika'dan döndüğümde annem, o parayı dedeme beni evden uzaklaştırmak için verdiğini söylemişti. Ama bu bana çok şey kattı” diye konuştu. Amerika'da üniversitedeyken, yapılabilecek işler arasında en çok ilgisini kafe işletmeciliğinin çektiğini anlatan Özyeğin, “Birinci yıl öğrenci olarak saati 1 dolar 85 cente çalışmıştım. Sonra okulun yönetimine orayı işletmek için teklif verdim. Kafeyi benden bir yıl önce işleten öğrenci 13 kişi çalıştırarak 1200 dolar kazanmıştı. İyi para, çünkü okulun parası 2 bin dolardı. Ben kafenin işletmesini aldım. 3 part-time öğrenci ile çalıştım. Çeşitleri geliştirdim. Portatif bir pizza fırını kurdum. Bu işin sonunda 7 bin 200 dolar kazandım. 2 bin dolarıyla General Motors hissesi aldım. Şu anda okulun parası 2 bin değil 6 bin dolar. Çarpıp bölersek bu günün parasıyla o zaman 201 bin dolar kazanmışım” şeklinde konuştu. Salondaki katılımcılara, “Sizlere öğüt olarak değil, başına işler gelmiş bir adam olarak birkaç şey söyleyeceğim” diyen Özyeğin, “Bilmediğimiz işlere girmememiz lazım. Bunu bilmediği işlere giren bir adam olarak söylüyorum. Bir de trene ilk binmek önemli. Son binerseniz işler o kadar iyi gitmiyor. İşi boşamak eşi boşamaktan kolaydır. İyi bir adama satarsanız iyi gider” şeklinde konuştu. Girişimcilere deneyimlerini aktaran Özyeğin, “Hep işin başındaki adamı seçtim. Ondan sonra da bu CEO'ya ekibi seçmeyi bıraktım. Aslında kendim de biraz hayret ediyorum. Finansbank'ı kurduğum zaman Ömer Aras'ı işe aldım. O zaman benim bankacılık tecrübem 13 yıllıktı, Ömer'in 4. Ama Ömer, Citibank'ta çalışmıştı. Citibank'tan ekibini aldı, böylece sorumluluklarını aldı. Daha sonra Citibank, Finansbank'ı almak istedi. Çok ilginçti” dedi. Ayrıca sadece üst yönetimden bilgi almadığını da anlatan Özyeğin, “Sadece üst yönetimden bilgi almam. Onlar sadece iyi bilgiyi getirir. Zaman zaman orta kademeyi ararım. Alt kademeyi de ararım. Üst yönetimin benim alt kademeyle konuştuğumu bilmesi iyi oluyor. Kurumsal yönetişim ilkelerini bozmadan bunu yapmaya çalışıyorum” diye konuştu.