Teknolojinin GAP’ı yıl sonunda açılıyor

Avrupa’nın üçüncü en büyük teknoparkı, Türkiye’nin ise GAP’tan sonra yapılan en büyük yatırımı olan İstanbul Teknopark, zaman makinesini yapmaya aday.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

88-003.jpg

Teknopark İstanbul, Türkiye’de henüz teknopark fikrinin yeni yeni duyulmaya başladığı bir dönemde, fikren temelleri atılmış bir teknopark. 1986 yılında zamanın Başbakanı Turgut Özal, İstanbul’un ikinci havalimanı ihtiyacına dikkat çektiğinde, yanına bir de teknopark kurulması kararını veriyor. 1986 yılında başlayan yolculuk, bu yıl sonunda yeni bir dönemece giriyor.

Avrupa’nın üçüncü büyük teknoparkı olmaya aday olan İstanbul Teknopark, yıl sonunda 80 firmayla faaliyetine başlamış olacak. Tüm yatırımlar için projenin sonunda teknoparktaki firma sayısı bin, aktarılan kaynak ise 4 milyar lira olacak. Proje bu rakamla, Türkiye’nin GAP’tan (Güneydoğu Anadolu Projesi) sonraki en büyük yatırımı unvanını alıyor. Teknopark İstanbul Genel Müdürü Turgut Şenol, 14 yıldır teknoparklarda teknoloji şirketlerini yönetiyor. Teknopark İstanbul’un sadece İstanbul’un değil, Türkiye’nin projesi olduğunu ifade eden Şenol’un en büyük hayali ise Teknopark İstanbul’da zaman makinesinin yapıldığını görmek.

Şimdiden ikinci büyük teknopark oldu

2014 yılı sonuna kadar yapılacak yatırımların 250 milyon lirayı geçeceğini kaydeden Şenol, “Bütün iş sadece inşaat olarak 2 milyar liralık bir yatırım. İnşaat artı içeriye yapılan yatırımlarla 4 milyar liranın üzerine çıkıyoruz. 80 firmanın yapacağı yatırım bizim yaptığımız yatırımlardan belki daha fazla olacak” diyor. Şu ana kadar teknoparka başvuran firma sayısı bin 83’e ulaştı. İlk etapta seçilen firma sayısı ise 80. Yaklaşık 2.6 milyon m2 üzerinde, 1 milyon m2’lik bir yapılaşma söz konusu. İlk yapılan 6 blok bina 62 bin m2 büyüklüğünde. Fiziksel büyüklük tek başına bir anlam taşımasa da bu büyüklükte bile şimdiden Türkiye’nin ikinci büyük teknoparkı.

18 üniversiteden 8’i kabul edildi

Teknopark İstanbul’un, Türkiye’ye ilave katma değer yaratmak için oluşturulmuş bir teknopark olduğunu söyleyen; bu anlamda bir üniversite teknoparkı olmadığını hatırlatan Şenol, üniversitelerin ilgisine de dikkat çekiyor. Şenol bu konuda şunları söylüyor: “Yakın çevremizdeki yedi üniversite ile işbirliği yapmayı planlamıştık ama zaman içinde 18 üniversite teknoparka gelmek istedi. Bunlar içinde kendi teknoparkı olan üniversitelerimiz de var. Denizcilik ve havacılık konusunda üniversiteler bizim de önümüzü açtı. Denizcilik konusunda İTÜ, YTÜ ve Piri Reis Üniversitesi bir Denizcilik Mükemmeliyet Merkezi; THY İTÜ bir Havacılık Mükemmeliyet Merkezi kurmayı öngörüyor. Üniversitelere ücretsiz yer veriyoruz. Sekiz üniversite başvurusunu kesinleştirdi. Devlet ya da özel karışık. Bir ayrım yapmıyoruz. 5 bin m2’ye kadar kendi binalarını yapabilecekler.”

“Silikon Vadisi’ni taklit etmeyiz”

“Bizim hedefimiz Silikon Vadisi olmak değil. Hangi alanda olursa olsun bugünün 30-40 yıl önüne geçebilmek. Silikon Vadisi’ni niye taklit edelim? Bir adım ötesine bakmak lazım” diyen Şenol, teknoparkın ortakları arasında Savunma Sanayi Müsteşarlığı ve İTO’nun olduğu; HEAŞ, İstanbul Ticaret Üniversitesi ve Savunma Teknolojileri Mühendisliği’nin de katkıları bulunduğunu kaydediyor. Ancak ortaklar nedeniyle, teknoparkta savunma sektörüne ağırlık verileceği algısının doğru olmadığının altını çizen Şenol, “Sekiz sektörde teknoparkın geliştirilmesi kararlaştırıldı. Savunma sanayi de bunlardan biri. Enerji, sağlık bilimleri, ileri elektronik ileri malzemeler yani nano teknoloji, denizcilik, havacılık, uzay, öncelik verdiğimiz sektörler. Savunma da bu sektörlerden önde değil. Başvuranlar arasından ağırlıklı olarak bilişim şirketleri var ancak bugün için önceliğimiz ürüne yönelik yüksek teknoloji şirketleri. Tuzla tersanelerine çok yakınız. Bu yüzden denizcilik ileri teknoloji şirketleri; Sabiha Gökçen Havalimanı’nın içinde olduğumuz için de havacılık şirketleri önemli yer tutuyor. İleri elektronik, sayısal olarak iyi bir noktada.

En az başvuru ise enerji sektöründe. Enerjiye yoğunlaşmaya çalışıyoruz. Biyomedikalde de çok önemli başvuru oranları yakaladık. Türkiye bu alanda çok önemli atılımlar yapacak. Enerji ve biyomedikal konusunu 1.5 yıl önce öncelikli alan olarak ilan etmiştik. Bilim ve teknoloji yüksek kurulu da bunu son 2 aydır göz önünde bulunduruyor” bilgisini veriyor.   

Eylül ayı sonunda 80 firmanın yerleşiminin ardından, firmaların hızla yerleşmeye devam edeceğini kaydeden Şenol, “Yerleşimlerini takiben ikinci aşamada üç grup yerleşimimiz var. 2014 sonunda bizim yaptığımız, mimari yarışma neticesinde ortaya çıkan projeyle 71 bin m2’lik bir yerleşim kullanıma girecek. 100’ün üzerinde firma da bu aşamada teknoparka girmiş olacak. Kendi binasını yapacak olan firmalarımız da bu dönemde yerleşmiş olacak. İlk aşamada 2 bin m2 kuluçka alanı hazırlamıştık. Ancak bu yılın sonunda ikinci etap binalarla 16 bin m2’lik sadece kuluçka binası için yer ayırmış olacağız. 2015’e muhtemelen 180 bin m2’lik bir büyüklükle gireriz. 2023’te ise 1 milyon m2’lik üst yapılanmayı bitireceğiz” değerlendirmesini yapıyor.

“Şirketler yarım saatte karar veriyorlar”

Yabancı şirketlerin yoğun bir ilgisiyle karşılaştıklarını söyleyen Şenol, başta tedirginlik yaşayan yöneticilerin daha sonra ikna etme gereği olmadan yatırım kararı aldıklarını belirtiyor ve ekliyor: “Yabancılar önce herhangi bir Türk teknoparkı ya da firması gözüyle bakıyor. Kamunun içinde yer aldığını öğrenince, biraz daha soru işaretleri artıyor. Konumumuzu gördükten sonra epey değişiyor. Masaya oturup, ekibimizle görüşünce kafalarında en ufak bir şüphe kalmıyor. Bizimle birlikte teknoparkı gezdikten ve bilgilendikten sonra nasıl bir katma değer sağlayacağı konusunda kafasında en ufak bir soru işareti kalan yerli ya da yabancı yatırımcı görmedim henüz. İkna etme ihtiyacı duymuyoruz, yarım saat karar vermeleri için yeterli.”

“Kaynak yoksa cebimden öderim”

Yurtdışında yaşayan Türk bilim adamlarıyla da irtibatta olduklarını söyleyen Şenol, bu anlamda çok sayıda ülkede road show düzenlendiklerini belirtiyor. “Çok ciddi geri dönüşler oldu. Fikirleriyle katkıda bulunanlar kadar Türkiye’ye gelme fikrini hayata geçirenler var” diyen Şenol, bu sayede ciddi oranda tersine beyin göçünün başladığını ifade ediyor. Genç bilim adamlarının ihtiyacı olan tek şeyin cesaret olduğunu vurgulayan Şenol, şunları söylüyor: “Genç bilim adamı ‘gelsem ne yaparım’ diyor. Ben her türlü bedeli ödemeye hazırım. Hatta bir arkadaşımıza ‘hiçbir şey sağlayamazsak şahsen destekleyeceğim’ dedim. O desteğe ihtiyacı olmayacağını, başaracağını biliyorum. Sadece cesaretlendirilmeye ihtiyaçları var. Öyle bir durumda da her türlü kaynağı bulmaya hazırım.”

Türkiye’deki teknopark algısını da sorgulayan ve her şehirde teknopark açılması fikrine eleştirel bir yaklaşımda bulunan Şenol, “Teknopark işini bilen kişilerin bakışıyla, ‘teknopark kuralım’ diyenlerin bakış açıları arasında ciddi farklar olabiliyor. Bölgesel teknoparklar yurtdışında o bölgenin ihtiyaçlarını karşılayan teknoparklar olmuşlar. Van’da nano teknoloji ile ilgili bir yatırım yapmanın takdiriniz size bırakıyorum? Tematik bölgesel teknoparklar desteklenmeli, biz de büyük teknoparklar olarak her türlü bilgi, birikim ve desteği bu tür teknoparklara vermeliyiz. Bunun örnekleri yurtdışında çok var” yorumunu yapıyor.  

Çin mucizeyi önce gördü

Dünyada teknoparkların en hızlı geliştiği ülke olarak Çini işaret eden Teknopark İstanbul Genel Müdürü Turgut Şenol, “Çin’deki gelişmeler anlatılacak gibi değil. Bizim teknoparkımız onlar için sıradan bir teknopark gibi. Çinliler teknopark mucizesinin getireceği faydaları çok hızlı fark etmişler. Üç yıl önce olmayan bir üniversite teknopark kombinasyonunu kendi gözlerimle gördüm. Öyle bir ülkeden bahsediyoruz ki bir yılda yapılan gökdelenlerin ABD’de bugüne kadar yapılmış gökdelenler kadar… Kaynakları da çok zengin. Bilimi teknolojiye dönüştürmeyi çok ciddiye almış, ciddi yatırımlar yapıyor” diyor.

Savunma sanayi önemli ama ayrıcalık tanımıyoruz

Şenol, savunma sanayi sektörünün Teknopark İstanbul için önemli ancak ayrıcalıklı bir sektör olmadığını belirtiyor ve ekliyor: “Savunma sanayi, dünyada her zaman lokomotif sektör olmuştur; yeniliklere ve inovasyona öncülük etmiştir. Mesela internet Amerikan ordusunun lojistik koordinasyonu amacıyla başlamış ve bugüne gelmiştir. ABS fren sistemi, savaş uçağının daha kısa sürede durması için geliştirilmiştir. Ar-Ge’ye savunma sanayinde çok büyük kaynaklar ayrılır. Süreç içinde bu teknolojiler daha ucuzlar ve günlük hayatta kullanılır. Kökeninin savunma sanayinden geldiğini de kimse de bilmez.”