Ekonominin gelişimi için önlem üstüne 80 önlem açıklanırken...

Osman AROLAT
Osman AROLAT AROLAT'tan osman.arolat@dunya.com

Başbakan Binali Yıldırım’ın “ezber bozan düzenlemeler” diye sunduğu önlemlerle ilgili son dönemde 13 alanı ilgilendiren önlemleri arkadaşımız İbrahim Ekinci 80 başlık altında tooplayan bir araştırma haber yapmış. Bayram sonrası yeni dönemde birbiri ardından bu tedbir ve teşviklerin hayata geçirilmesi çalışmasını hükümetin başlatmasının beklendiğini ortaya koyuyor.

Ekinci’nin haberine göre bu 80 tedbir ve teşvikin 7’si yabahcı sermaye, 6’sı banka finans, 13’ü yatırımlar, 4’ü şirket kuruluşu, 10’u ihracat, 7’si tarım 4’ü doğu-güneydoğu, 2’si turizm, 11’i vergi, 1’i denizcilik, 1’i Suriyeliler, 7’si iş güvenliği ile çalışma hayatı ve 6’sı karşıllıksız çek, iflas erteleme konularıyla ilgili.

Bu tablo bu karalarla bir yandan Türkiye’nin yabancılara yatırım için daha cazip bir ülke haline getirilmesi isteğini açaklıyor. Bir yandan da yerli yatırımların ve üretimin artırılarak, daha rekabetçi bir ülke olunmasının amaçlandığını gösteriyor. Doğal olarak buna bağlı olarak büyümenin hızlanması, ihracatın artması, istihdamın ve tasarrufların yükselmesi beklentisi de dile getirilmiş oluyor.

Bunlar önemli adımlar. Ama arkaya dönüp baktığımızda görüyoruz ki, son yıllarda açıklanan bu tür paketler beklenen sonuçları vermiyor. Yarı yolda kalıyor. Bilançoları ortaya konulmuyor. 

Bu konuyu eleştirenler, bu paketlerden en önemlisinin yapısal reformlar olduğunu öne sürüyorlar. Yapısal reformlar konusunun hukuk, eğitim ve üretim bazlı eş zaamanlı yürütülmesi gerektiğini belirtiyorlar. Ancak bu şekilde yeni bir kalkınma modelinin sürekli büyüme ve refaha yol açabileceğini, aksi halde Türkiye’nin uzun süre orta gelir ve orta teknoloji tuzağından uzun süre kurtulmasının mümkün olmayacağının altını çiziyorlar.

Türkiye’nin orta gelir tuzağından kurtulması için art arda en az 5 yıl yüzde 7 ve üzerinde büyümesi  grekiyor. Oysa, son yıllarda büyümemiz yüzde 3-4’ler seviyesine gerilemiş durumda. Bu yıl yüzde 5’leri yakalayabileceği gözüken büyümemizin de tasarruf ve üretime değil, iç tüketim, dış borç ve inşaate dayalı olması, kalite açısından yetersiz bir büyüme olarak görülüyor.

Üretimimizin ağırlıklı olarak düşük ve orte teknolojili olması, yüksek teknolojili ihracatımızın düşük olması da bir başka önemli sorunumuz. 2013 yılı verilerine göre Güney Kore ihraç ürünlerinde yüzde 27.1 olan yüksek teknolojili ürün payıyla ilk sırada yer alıyor. Onu yüzde 27 ile Çin izliyor. Orta sıralarda yer alan bizimle aynı katogoride görülen ülkelerden Rusya’nın ihracatında yüksek teknolojili ürünlerin payı yüzde 10, Brezilya’da yüzde 9.6, İspanya yüzde 7.7, Yunanistan’ın bile yüzde 7.5. Son sırada yüzde 1.9 ile biz yer alırken, üstümüzdeki iki sırada yer alan Portekiz yüzde 4.3 ve Şili yüzde 4.9 ile ihraç ürünlerinde bizim çok üstümüzde taknolojisi yüksek ihraç ürününe sahipler.

Tasarruf oranımız 2000’li yılların başında yüzde 20’ler seviyesinde iken yüzde 12’lere kadar geriledikten sonra, son yıllarda  yüzde 14’ler seviyesinde seyrediyor. Tasarrufun her 4 puanının büyümeye 1 puanlık katkısı oluyor. Bu da bizim kendi tasarrufumuzla ancak yüzde 3’ün biraz üzerinde büyüyebileceğimizi, daha yüksek oranlar için yabancılların tasarruflarını ülkemize çekmemiz gerektiği sonucunu ortaya koyuyor.  Bu da önemli sorunumuz olan cari açığı gündeme getiriyor.

Bu genel tablo bizim kısa vadeleli çok yönlü önlem paketlerini açıklayıp tedbir ve teşvikleri gündeme getirmemizin yanı sıra mutlaka hukuk, eğitim ve üretim alanlarını eş zamanlı içeren yapısal reformları da hayata geçirmemiz gerektiğini ortaya koyuyor.          

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar