Hayatta en çok babamı sevdim!

Tolga Çevik ve kızı Tuna Çevik’in başrollerini paylaştığı “Sen Benim Her Şeyimsin”, tam bir baba-kız hikâyesi... Tolga Örnek’in yönettiği, izleyicilerle bu hafta sonu buluşacak olan filmin en büyük artısı da bu ikilinin arasındaki doğal kimya...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

NERMİN SAYIN

İki adaşın, Tolga Örnek ve Tolga Çevik'in yarattıkları; vizyona bu hafta sonu girecek olan “Sen Benim Her Şeyimsin”i izlerken de, salondan çıkıp İstanbul’un kalabalığına karıştığım anlarda da aklımda Can Yücel’in dizeleri yankılanıp durdu: “Hayatta ben en çok babamı sevdim / Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk / Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek- / Nasıl koşarsa ardından bir devin / O çapkın babamı ben öyle sevdim.”

BABAYA ÂŞIK KIZLAR...

Evet, ben de babasına âşık o kızçocuklarından biriyim ama, bana bu dizeleri “getiren”, filmdeki hayatta en çok babasını seven karakterdi: Duygu... Tolga Çevik’in kendi kızı Tuna’yla birlikte kamera karşısına geçtiği ve uyarlama dahi olsa Yeşilçam sinemasının tatlar barındıran “Sen Benim Her Şeyimsin” in ana karakterlerinden biri o. Filmi izlerseniz zaten tanışacaksınız ama, ben yine de kısaca bahsedeyim. Duygu; Sedat ve Pınar’ın kızı... Bir yaz aşkının, Çıralı’nın nefis doğasında birlikte geçirilen bir tatilin “hatıra”sı... Antalya’nın sayısız cennetlerinden birinde, olağanüstü gün batımlarının, lacivert denizin önünde yaşanan bu aşk, kısa sürede bitiyor aslında. Fakat, 9 ay sonra gelen küçük bir misafirle...

KÜÇÜK MİSAFİR...

Hikâye, bu aşkın 20 ay sonrasında, Yeşilçam ağzıyla söyleyecek olursam “aşklarının meyvesi” 11 aylıkken hızlanıyor. Sedat da, Pınar da kendi yollarına gitmişler; hatta Sedat, “hayatının aşkı” Pınar’ı çoktan unutmuş ama, genç kadın kendisini ona hatırlatmaya kararlı! Kapısını çalıyor, “İşte bu kızın!” diyor ve taksinin parasını ödemek için 5 dakikalığına gidiyor. Gidiş o gidiş! Gömlek değiştirir gibi sevgili değiştiren, hiçbir sorumluluk almaya niyeti olmayan, hayatında Çıralı’dan çıkmamış, “yiyelim; içelim; eğlenelim” insanı Sedat kalıyor mu acıkan, kaka yapan, ağlayan bir bebekle baş başa! Hadi bakalım...

SADRİ ALIŞIK’A SELAM...

Sadri Alışık’ın vardır böyle hikâyeleri, onunki yaz aşkı “meyvesi” değildir yalnız, camiye bırakılmış çocuktur. Ama Sadri baba da o çocuk için elinden geleni yapar, imkânlarını zorlar, onu sever, sever, sever... Fakat bir gün bir anne çıkagelir bir yerlerden... Biraz onları hatırlattı bana “Sen Benim Her Şeyimsin.” Fakat, işin odağına yabancı bir filmi alan ve onu bizzat kendi uyarlayan senarist-yönetmen Tolga Örnek’in çalışmasında önemli farklar da bulacaksınız.

FİNAL, İÇ BURKUYOR...

Bir kere, bebek Duygu’yla tanıştığında 50 liranın hesabını yapan Sedat, yine bebeğin ona “sunduğu” bir meslek olan dublörlük sayesinde geçim sıkıntısı filan çekmiyor, ölüm sıkıntısı çekiyor! Maddi rahatlığın da etkisiyle kıza bir masal dünyası yaratıyor ki hangi yaşta olursanız olun, özenmemek mümkün değil. Ama hikâyenin dönüm noktası da bu hayal dünyası oluyor zaten. Önemli bir yan motif olarak, Sedat’ın henüz bir çocukken kanserden kaybettiği ve onu “kendine özgü” bir yöntemle hayata hazırlamaya çalışan babası Cesur’la ilişkisi var. Bir diğer önemli nokta da elbette anlatmayacağım, iç burkan, ama doğrusu pek de içime sinmeyen final. Bakalım siz izleyince ne düşüneceksiniz?

GELELİM EKİBE...

Şimdi gelelim oyunculara... Yapıt çekilmeye başlandığından beri, “Tolga Çevik ve çocukları aynı filmde” diye duyuruluyor, biliyorsunuz. Oğlu Tan, Tolga Çevik'in canlandırdığı Sedat'ın babası Cesur'la sahnelerinde onun çocukluğunu oynuyor. Kızı Tuna'ysa, Duygu... Her iki çocuk oyuncu da “Sen Benim Her Şeyimsin”le genlerindeki mizah nüvesini ortaya koymayı başarıyorlar bence. Onları sanırım daha çok izleyeceğiz. Tolga Çevik; artık üzerine yapışan “şaşkın ve duygusal adam”a sık sık dönüştüğü “Sen Benim Her Şeyimsin”de bu sıfatların arasına “yer yer” hüzünlüyü de katmış. Sürprizi yok anlayacağınız, seviyorsanız ne alâ...

GİZLİ KAHRAMAN...

Melis Birkan; hayatı elden gidiyor diye paniğe kapılıp kızını babasına terk eden, yıllar sonraysa geri dönen anne Pınar’da inandırıcı. Sedat’ı dublörlükle tanıştıran Cengiz Bozkurt’un alıştığımız hâllerine ise ilk sahnesinde rastlayacaksınız... Filmin “gizli kahramanı”ysa bence “Cesur Çıralı” Reha Özcan. Ben en çok onun anlattığı adama inandım...

Tolga Çevik 'Arkadaşım!'dan dublör Sedat’a evrilmiş

Evet bu aslında hüzünlü bir öykü ama, başrolü Tolga Çevik’in olunca gülümsemeyi bekleyen seyirciyi çekeceği de kesin! Yaratıcıları, filmin mizah dozunu, Sedat’ın mesleğiyle, yani dublörlükle veriyorlar. Babası Cesur Çıralı’nın bütün çabalarına rağmen hiçbir şeyden korkmayan bir adam olamayan Sedat, sırf Duygu’yu mahçup etmemek ve onu rahat yaşatabilmek için ne kahramanlıklar yapıyor ne kahramanlıklar... İşte bu sahnelerde, Çevik’le özdeşleşen beceriksiz figüran “Arkadaşım”ın izlerini sürmek çok kolay. Şeytan tüyü olduğu muhakkak Tolga Çevik’te, daha önce defalarca izlediğimiz bu sahnelere yine ve yine gülüyoruz.
DATE:10-12-16