İnsanoğlunun egosuyla savaşı

Tiyatro Adam, sahnelerdeki 10. sezonunu “İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?” adlı oyunla kutluyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

NERMİN SAYIN

Tiyatromuzda yıllardır “ustalar” ve “genç kuşak” olmak üzere iki ekol var. Çok çok iyi işler yapan bazı “gençler”; ekonomik zorlukları, özellikle de salon bulamama dramını aşamadıkları için 2-3 sezon direnip, tüm tiyatroseverlerin boğazına kocaman bir düğüm atıp kapatıyorlar perdelerini. Bu yüzden orta kuşağımız bir türlü oluşmuyor. Oluşmuyordu, demem lâzım aslında, çünkü, Semaver Kumpanya’nın 15. sezonuna ulaşmasının ardından, bu tiyatro mevsiminde de Tiyatro Adam’ın 10. yaşını alkışlıyoruz, "Nice nice yıllara" diyerek salonlarını her oyunda dolduran seyircileriyle birlikte. Bugüne kadar bir sürü iyi yorumlanmış, ödüllerle taçlanmış oyun izledik bu “birlikte üretmek” kavramının içini sonuna kadar dolduran topluluktan. 10. sezonları içinse, Nâzım Hikmet’in 1954’te kaleme aldığı, “Sovyet temalı tek eseri” olarak anılan “İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?” adlı yapıtı seçmişler. Yönetmense “yeni” biri: Emrah Eren... Yıllardır BBT’de oyunculuğuyla sahneyi dolduran, son dönemlerde de yaptığı rejilerle adından söz ettiren Eren için “yeni” sıfatını, elbette, bu ekip içerisinde yeni olması dolayısıyla kullanıyorum.

Fakat, oyunu izlerken sürekli aklımdan geçen düşünceyi sizinle de paylaşacağım: Eren o kadar Tiyatro Adam ekibinden biri olmuş ki geride kalan 10 sezonluk arayı bir rejiyle kapatmış desem, abartı olmaz. Topluluğun her bir oyuncusunda yıllardır olan “ben değil, bütün ekip” mantığı, birlikte yaratmadan alınan ve elbette seyirciye de geçen keyif, “derdi olma” durumu bire bir onda da var ve bu yüzden de çok yakışmış Tiyatro Adam ekibine.

Gelelim oyuna... Hepimizin içinde yer alan, yükselme hırsında vücut bulan, kendini önemseme ve başarılı oldukça daha da şişen ego üzerine bir oyun, denebilir “İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?” için. Tiyatro Adam, bu yarım asır öncesinden çıkıp gelen metni detaycı bir dramaturji çalışmasıyla ihtiyacı olan enerjik yapıya kavuşturmuş. Bir taşra kasabasının en yüksek mevkisine sahip olan Amir Petrof’u; dürüst, yardımsever, insancıl, işini seven, âşık olduğu kızla evlenme planları yapan genç bir adam olarak tanıyoruz oyun açıldığında. Telefonları kendi açan, hamile olan sekreterinin işlerini kolaylaştırmaya gayret eden, kendisine işi düşen insanları bizzat karşılayan ve sorumluluğunu çarçabuk halleden Petrof’u halk da, çalıştığı bürodakiler de, sevgilisi de çok seviyor. Petrof seviliyor sevilmesine ama, yeterince sayılıyor mu? Yeterince otorite sahibi mi? Karşısına çıkıp ondan durmaksızın bir şeyler isteyen tüm bu insanlar, onun amir olduğunun farkında mı? İşte var mı, yok mu olduğunu oyunun sonunda Petrof’la birlikte soracağımız İvan İvanoviç ve arkadaşları, genç adamın zihninde bir bir bu soruları uyandırıyor ve onu egonun zirvesine doğru dönüşsüz bir yola sokuyorlar. Pekii, insan egosuna karşı bu savaşı kazanamaz mı? Yani yol gerçekten dönüşsüz mü? Onu da izleyip görün...

NASIL EKİP OLUNUR? SORUSUNA YANIT

Bu oyunlarında da göstermeci tiyatronun dinamiklerini arkasına alan Tiyatro Adam ekibi, yine seyircinin bol bol alkışladığı bir yorum yaratmış. “Petrof” Fatih Koyunoğlu ve “İvan İvanoviç” Aşkın Şenol’un karşılıklı sahneleri âdeta birer tiyatro düellosu, keyifl e seyredeceksiniz. Ayrıca Şenol’un Petrof’a işi düşen kasabalı teyze tiplemesine bütün salonla birlikte ben de bayıldım. Deniz Özmen, Gökhan Azlağ, Pınar Tuncegil, Baransel Gürsoy ve benim izlediğim akşam Berk Yaygın’ın yerine oyuna çıkan Emrah Eren de tempoyu hiç düşürmeyen oyunculuklarıyla alkışı hak ediyorlar ve nasıl ekip olunur, hepimize gösteriyorlar. Yüksel Aymaz’ın ışık ve Esra Yurttut’un hareket tasarımlarının oyuna katkısı da es geçilmemeli.