Sanatla ilgilen, körleşme!

Dr. Kumru Eren, "Gusto, yetişkinlerin çocuklarına bırakabileceği en büyük mirastır; bunun yolu da iyi bir sanat izleyicisi / dinleyicisi ve takipçisi olmaktan geçiyor” diyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

EMRE ALKİN

Bugünkü konuğumuz Dr. Kumru Eren. Sanattan ekonomiye, felsefeden tarihe kadar her alanda kendini yetiştirmiş bir hanımefendi. Bir yandan güzel sanatlar alanında doktorasını tamamlarken diğer tarafta özel sektör firmalarında önemli görevlerde bulunmuş. “Fizikçi de olmak fena olmazdı” dedi bana Kumru Hanım. Söyleşinin sonunda kendisine “Siz onu da başarırsınız” dedim. Dünya markalarının tasarım ve sanat danışmanlığını yapıyor bu aralar. Ayrıca “Sanat Teorisi” dersleri de vermekte. On parmağında on marifet. Paylaşmasak olmazdı.

- Okuyucuların tanıması için tam olarak bugüne kadar ne yaptığınızı kısaca anlatır mısınız?

Kabataş Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi’nde sanat ve tasarım eğitimi aldım. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde master ve doktora programlarını tamamladım. İş hayatım henüz lise ikinci sınıfta reklam yazarlığı yaparak başladı ve lisans sürecim boyunca da bu sektörde devam etti. Okul sonrasında mimari, mekân ve mücevher tasarımı üzerinde farklı firmalarda çalıştım. Sanat alanıyla iş dünyası arasında köprü kurmam farklı sektörlerden edindiğim tecrübeyi bu alana odaklamamla başladı. Sanat projeleri geliştirmek, kürasyon, müzecilik, koleksiyon yönetimi alanlarında pek çok önemli isim ve kurumla çalıştım. Tüm bu süreçte iş hayatım ve eğitimim eş zamanlı yürümüştür. Uzun bir süredir, sanat kuramları alanında çalışıyor ve yazıyorum.

“VARLIĞINIZIN TEMELİNDEN GELEN BİR MOTİVASYON"

- İşinizi seçmenizde yaşadıklarınız mı etkili oldu, yoksa çocukluktan gelen bir motivasyon mu?

Sanat, karar vererek başlayabileceğiniz bir alan değil; içinizde bir şiirin, müziğin, imgenin olduğunu anladığınızda bunu dünyaya kaçınılmaz olarak açmaya çalışırsınız. Varlıkbilimin diliyle konuşursak, dünya da karşılığında kendini size açar. Kısaca varlığınızın temelinden gelen bir motivasyondur.

- Anne ve babanızın, ailenizin hayattaki seçimlerinize etkisi oldu mu? Nasıl bir ailede büyüdünüz?

Entelektüel bir ailede büyüdüğümü söylemeliyim. Ekonomist ve eğitimcilerin ağırlıklı olduğu, kökenleri itibariyle de liberal bir aile. Ailemizin oldukça iyi bilinen hatta espri konusu edilen yanı da interdisipliner olmasıdır; tıp eğitimli profesyonel yöneticiden ekonomi kökenli avukat, hatta mühendis kökenli ekonomist... Çoğu çift dal sahibi ya da birkaç üniversite mezunu. Güzel sanatlara olan yatkınlığım genetik olarak annemden; felsefe ve düşün alanına ilgim kesin olarak babamdan geliyor. Küçük yaşlardan beri müziğe müthiş bir düşkünlüğüm var; enstrüman çalmayı o dönemde öğrendim. Ailenin ikinci halkasında profesyonel müzisyen, hatta kompozitör var. Dünyayı görmeye / deneyimlemeye olan merakım da babamın mirasıdır. Ailenin aurasını bir şekilde taşıyorsunuz.

“YENİ KÜLTÜREL ALANLAR AÇABİLİR”

- Bu işi yapmaya ne zaman karar verdiniz? Bugün istediğiniz yere geldiğinizi düşünüyor musunuz?

Akademi eğitimi sonrasında, disiplinlerarası çalışabilmek amacıyla başka bir ekolde master yaptım. Pratiğinden çok, sanatın temelindeki formül üzerine çalışmanın beni büyülediğini o zaman fark ettim. Göstergebilim üzerine çalışmış olmamın da mutlaka etkisi olmuştur. En büyük şanslarımdan biri doktora araştırmamda dünya ölçeğinde bir entelektüel olan Prof. Dr. Ali Akay ile çalışmış olmam. Benim gibi sanatın pratik alanından gelip teoriye kaymış pek az kişi var. Genelde, kültür çalışmaları, humanities ve sosyal bilimler kökenliler teori üzerinde çalışır. Sanat teorisinin değişen dünya içinde yeni alanlar ve ilişkiler, izleyici için yeni kültürel alanlar açabileceğini düşünüyorum. Uluslararası düzeyde etkisi kabul edilmemiş herhangi bir proje, argüman iddia göstermemeli. Dolayısıyla, yanıtım ‘henüz değil’ olacak…

- Sosyal medya yaptığınız işte ne kadar etkili?

Oldukça etkili, ancak etkinin niteliği tartışılır. “Blue chip” hesapları takip ederseniz dünyadaki pek çok gelişmeyi yakalayabilirsiniz. Diğer taraftan, sosyal medyanın yarattığı kesintisiz bir şimdiki zaman duygusunun insanın yaşadığı zaman ve belleği arasındaki bağı kopardığına, insana özgü yaratıcı düşünme sürecini yavaşlattığına ve böylelikle insana özgü “anlatı” yaratma becerisine ket vurduğuna dair Lacan’cı eleştiriyi anmak yerinde olur.

“SANAT PROFESYONELLİĞİ KURUMSALLAŞTI”

- Yaptığınız iş dünden bugüne ne kadar değişti?

Küratöryal / eleştirel çalışmalar son 30 yılda dünyadaki tartışmalara sağlam bir şekilde eklemlendi. Küreselleşmeyle birlikte sanat profesyonelliği bir yandan kurumsallaşırken; diğer yandan bir “ehliyet” sorunu da söz konusu. Bu aynı zamanda bir “etik” sorunsal aslına bakarsanız.
- Başka hangi mesleği tercih ederdiniz ya da ne yapmak isterdiniz?
Tutku duyabileceğim diğer alan pozitif bilimler olabilirdi; doğa ve arkasındaki formüllerin karmaşıklığı ve kusursuzluğu sanat gibi sınırsız bir yaratıcılık alanı sunuyor. Fizik ve nano teknoloji alanında çalışmak eğlenceli olurdu; örneğin CERN’de çalışmak isterdim! Neyse ki sanat, sosyal bilimlerle olduğu kadar pozitif bilimlerle de ilişkili. Geçtiğimiz dönemde Anish Kapoor askeri ve bilimsel amaçlarla üretilmiş, dünyanın en siyah boyası olarak ‘karanlık madde’ ‘Vantablack’in kullanım haklarını üreticisi NanoSystem’den satın almıştı; ancak maddenin yoğunluğu dolayısıyla boya yüzeyde kullanılamamıştı. Buna karşın başka bir sanatçı Stuart Semple da en pembe boyayı üreterek Kapoor’a tepki vermişti. Konu sanat olunca, en acımasız tartışma bile yaratıcı bir sonuç doğurabiliyor.

- Bu işte eğitimin, ilişkilerin ve tecrübenin payı size göre yüzde kaçtır?

Özellikle sizin mesleğinizde... Sanat profesyoneliyseniz teorik eğitim şart ancak görselliğe dayalı bir alanda görerek deneyimlemek gerekir. Müzeler, sanat fuarları ve bienallerin “tozunu yutmak” öngörünüzü açar. Alanın aktörleriyle; sanatçılar, küratörler, koleksiyonerlerle ilişkilenmek; yerel kalmamak eşit derecede önemlidir. Oscar Wilde’a ait bir söz vardır; “Sanata dair en önemli kitaplar, sanattan söz etmeyenlerdir.” Sanat dışında da dünyayla ilişkilenmek gerekir.

- Yaptığınız işte örnek aldığınız kim ya da kimlerdir?

Sanat ve bilim alanına farklılık katmış pek çok entelektüelden ilham aldığımı söyleyebilirim. “Yürünmemiş patikaları” yürümeye cüret eden insanların motivasyonlarını anlamaya; düşünsel metodolojilerini analiz etmeye çalışırım. Nicolas Tesla’dan Jim Morrison’a; David Lynch’den Umberto Eco’ya kadar geniş ve ilham verici bir skaladan söz edebilirim. Spesifik konuşursak, kültür varlıklarının yönetimi ve küratöryal stratejilerle global bir model olarak Guggenheim’ı yapılandıran Guggenheim Fonu’nun Direktörü Thomas Krens’i anabilirim. Krens’in yaptığı iş ve sonuçları, ‘soft power’ kavramı içerisinde sanatın etkisinin ölçülebilir kanıtıdır. Bunu ‘küresel tahakküm’ olarak da okuyabilir ve sorgulayabilirsiniz; ancak etkisini göz ardı edemezsiniz. Benzer şekilde değerli hocamız Prof. Dr. Hüsamettin Koçan’ın, Krens’in metodolojisini tam tersine çevirerek Bayburt’un Baksı köyüne müze kurması da stratejilerin iki yönlü çalışabileceğinin kanıtıdır. Sanat oyununun kurallarını değiştirmiş bir isim de Charles Saatchi’dir. Her ne kadar etrafında pek çok tartışma sürmüşse de bana göre Saatchi’yi daha cazip hâle getiren bu spekülatif ve gizemli durumdur.

- Çocuklarınız sizin yaptığınız işi yapsın ister miydiniz?

Çocuk sahibi değilim, ancak küçüklerin sanatın herhangi bir alanında kariyer yapmalarını beklemek iddialı bir beklenti. Zira sanatçı veya sanat profesyoneli olarak kariyer yapmak extreme sporlardan biriyle uğraşmak gibi, risk alma eğiliminizin yüksek olmasını gerektiriyor. Sanatı, kariyer olarak seçecek kadar cüretkâr bir çocuk sahibi olmak isterim elbette. Diğer taraftan, yalnızca çocuklar değil dünyaya karşı körleşmek istemeyen herkesin acilen sanatla ilişkilenmesi gerekli. Burada, ‘sanatın iyileştirici gücü’ gibi son derece gerçekliğini yitirmiş demode bir modernist retoriği referans almayacağım elbette ama, sorunlarımızın pek çoğu dahi kötü beğeniye temelleniyor. Gusto, yetişkinlerin çocuklarına bırakabileceği en büyük mirastır; bunun yolu da iyi bir sanat izleyicisi / dinleyicisi ve takipçisi olmaktan geçiyor.

ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM KOLEKSİYONERE FIRSATLAR SUNACAK

- Bu işte ekmek var mı? Varsa nereden başlamalı?

Sanat, kültür endüstrisinin altında işleyen oldukça büyük sembolik bir ekonomi. Dünyada 1990’larla birlikte yaşanan paradigma değişikliği Türkiye’ye de yansıdı. Teknolojide yaşanan devrim ise taşınabilir kültür ortamlarının yaratılmasını sağlayarak, pasif ve elitist modeli; aktif, kişiselleştirilmiş ve tüketici odaklı bir modele dönüştürdü. Sanat otonom bir alan değil; tüm gelişmelerden etkilenmekte. Ancak küresel resesyon dönemlerinde sanatın temel finansal yatırımlarla negatif korelasyona sahip olduğunu görüyoruz. Önümüzdeki dönem, özellikle yatırımcı rolündeki koleksiyoner için fırsat vadediyor. Bu durumun sanat alanında çalışmak isteyenler için de bir gösterge olduğunu düşünüyorum.

- Hiç unutamadığınız bir anı var mı? Sizi çok güldüren ya da şaşırtan, belki de kızdıran?

Bir süre semiyoloji ve sanat ilişkisi üzerine yazdığım tezi, benim yazıyor olduğuma kendisini inandıramadığımı; Hüsamettin Koçan hocamız her fırsatta anlatır.

Bu konularda ilginizi çekebilir