Yaşanmışlığın ilmek ilmek ördüğü bir koleksiyon

Bu hafta hem sanat dolu bir “Hafta Sonu Molası” vereceğiz, hem de gerçek bir “İlham Veren Koleksiyon”u yakından tanıyacağız.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

NERMİN SAYIN

Bu hafta hem sanat dolu bir “Hafta Sonu Molası” vereceğiz, hem de gerçek bir “İlham Veren Koleksiyon”u yakından tanıyacağız. Haydi bu yıl 15. yaşını kutlayan Sakıp Sabancı Müzesi’ne, Resim, Çağdaş ve Dekoratif Sanat Koleksiyonu Yöneticisi Hüma Arslaner ile Atlı Köşk’ün resim, mobilya ve dekoratif eserler koleksiyonlarını incelemeye...

- Önce mekândan başlayalım... Müzenin ana binası olan içinde bulunduğumuz evin öyküsü epey ilginç. Sizden dinleyelim mi?

Sultan Abdülaziz tarafından, Kavalalı Mehmet Ali Paşa hanedanından Hısır Hidivi İsmail Paşa'ya bu arazi 1864'te tahsis ediliyor. Arazi çokça el değiştiriyor. İsmail Paşa, 1895'te Emiran'daki sarayında vefat ediyor. İsmail Paşa’nın torunu Prens Mehmet Ali Hasan, yıllar sonra, 1923'te tekrar bu araziyi satın alıp şu anda içinde olduğumuz evi yaptırıyor. Fakat şöyle bir şey oluyor: Mehmet Ali Hasan boşanıyor ve bu evde hiçbir zaman eşiyle birlikte oturup keyfini süremiyorlar. 1944’te ablası Prenses İffet buraya taşınıyor Gümüşsuyu’ndan. Bir fotoğrafı var, koskocaman pencereli bir serada. Bugün orası "Sera Atölye" adıyla çocuk atölyemiz. İffet, 1944’ten 1950’ye kadar burada yaşıyor...

- Peki, Sabancı Ailesi’nin öyküsü ne zaman kesişiyor bu evle?

1950 yılında Sakıp Sabancı’nın babası Hacı Ömer Sabancı, İstanbul’a geliyor. Bir yazlık ev peşindeler. Boğazda bir sürü arazi ve ev geziyorlar. Sonra Sakıp Bey’le bir gün bu eve geliyorlar. Hacı Ömer Sabancı, arazisinin büyüklüğünü seviyor ve “Arazisi büyük olan evin bereketi de büyük olur, biz bunu alalım en iyisi” diyerek 1951 yılında bu evi satın alıyorlar.

- Binanın mimarı da tanıdık bir isim değil mi...

Edoardo De Nari. Çok önemli bir İtalyan bir mimar. Onu aslında biliyorsunuz, İstiklâl Caddesi’ndeki St. Antuan Kilisesi’nin mimarlarından. Ve aynı zamanda İstanbul’da birçok dini ve sivil binanın da mimarlığını yapmış, özellikle Boğaz kesiminde.

- Sabancı Ailesi ne zamana kadar konut olarak kullanmış burayı?

1966’ya kadar ailecek burada oturuyorlar. Sadıka Sabancı, Hacı Ömer Sabancı, oğullar. Sonra 1966’da Hacı Ömer Sabancı vefat edince, ev birkaç yıl boş kalıyor. Sonra Sakıp Bey, ailesiyle birlikte buraya taşınıyor, en büyük ağabey ve ailenin reisi olarak burada yaşıyor, 1970'ten itibaren.

- Peki evde gördüğümüz, bugün müzenin “Mobilya ve Dekoratif Eserler Koleksiyonu”nu oluşturan eserlerin mazisi nedir?

Bize anlatıldığı üzere, evi neredeyse dört duvar almışlar. Birtakım eşyalar varmış ama tarihi kıymeti olan mobilyalar değil. Bu antika mobilyaları Hacı Ömer Sabancı ve Sakıp Sabancı, zaman içerisinde, yavaş yavaş alarak koleksiyonu oluşturmuşlar. Tabii bu onlar için bir koleksiyon değil. O dönemin zevki olan Napolyon armalı Sevr vazolar, goblen Fransız salon takımları, büyük Bohemia avizeler, Kuzey İran, Güney Kafk asya halıları bunlar hep yavaş yavaş alınmış. Ama tabii koleksiyonu koleksiyon yapan, Sakıp Bey’in 1974’ten itibaren oluşturduğu resim ve hat eserleri.

- Nasıl başlamış koleksiyona Sakıp Bey?

Biliyorsunuz Uzakdoğuyla ticari ilişkileri var. Uzakdoğu’ya gidiyor, Japonya’ya gidiyor. Yaşam öyküsünde yazmış bunu; Japonya’da ne zaman ağırlansa, şu iş ne olacak, ciro neydi, sermaye neydi, bunlar konuşulmadan Sakıp Bey’i özel koleksiyonlarına götürürlermiş... Sakıp Bey tabii vizyoner bir adam olarak dikkat ediyor ki Uzakdoğu’da, Avrupa’da insanlar kendilerini üzerinde oturdukları mirasla ifade ediyorlar. O ne kadar güçlü, derin ve kuvvetliyse kişiler de o kadar kuvvetli; sermayeyle değil. Bunu görüyor ve İstanbul’a geri döndüğü zaman bu ona bir motivasyon oluyor. Ve bir koleksiyon oluşturmaya başlıyor. Önce resim almaya başlıyor, sonra da bugün Atlı Köşk'ün üst katında sergilediğimiz Kitap Sanatları ve Hat Koleksiyonu'nun parçalarını...

- İlk aldığı parçalar biliniyor mu?

İlk aldığı tablo hangisi bilmiyoruz, ama ilk aldığı hat kayıtlı: Sultan II. Mahmud’un “Başarım ancak Allah’tandır” yazan zerendûd levhası. Koleksiyonda tabii Raff i Portakal’ın çok önemli bir yeri var. Danışmanlık, neredeyse yol arkadaşlığı ediyor Sakıp Bey’e. Zaten Sakıp Sabancı’nın babası Hacı Ömer Sabancı da Raffi Bey’in babası Aret Bey’den alışveriş yapıyor, mobilyaların bir kısmı onun vesilesiyle satın alınıyor. İlk önce ‘Evi dekore edelim,’ niyetiyle. Tabii Sakıp Bey burada devlet adamlarını da ağırlıyor, Avrupalı prensleri de, sanatçıları da.Resim almaya da kendi zevki için, duvarları süslemek için başlıyor. Sonra kişisel zevkten bir dönem koleksiyonuna dönüşüyor çok net bir şekilde: Geç Osmanlı-Erken Cumhuriyet Türk resminin çok önemli, lokomotif eserlerini alıyor.

- Bir de at heykelleriniz var...

Hacı Ömer Sabancı’nın aldığı iki önemli eser var. İlki evin “Atlı Köşk” olarak anılmasının sebebi bronz at heykeli. Bu bronz heykel Moda’daki Mahmut Muhtar Paşa Konağı’ndan 1950'li yılların başında satın alınıyor. Hacı Ömer Sabancı’nın satın aldığı bir diğer heykel de aşağıdaki girişteki büyük at... O at da çok önemli: 1204’te, IV. Haçlı Seferleri sırasında Sultanahmet’teki Hipodrom’dan Venedik’e; San Marco’ya götürülen ve bugün hâlâ Venedik’in simgelerinden biri olan at heykellerinden birinin kalıbı. Bu bizim aşağıdaki atımız orijinal kalıptan dökme. O da aslında İ.Ö. 2. yüzyılda Sakız Adası'ndan İstanbul'a geliyor. Şu anda, vaktiyle o atların burada olduğuna dair tek ipucu, dört attan birinin bizim bahçemizdeki kopyası...

Kataloga taşınıyor

Hüma Arslaner’den müzenin 15. yılı dolayısıyla hem hat hem de resim koleksiyonu içeren “Catalog Raisonne” tarzı bir katalog hazırladıklarını da öğrendim. Çalışmaları süren katalogu merakla bekliyorum. Tabii eylülde açacakları sürpriz sergiyi de.

İnsan boyunda vazolar

Burada Fransız goblen ve ipek döşemeli salon takımlarını ve üzerinde Sevr seramikleri olan bir bahü görüyoruz. Saatler, insan boyundan büyük Çin-Japon vazoları var... Fabrikası 1750’lerde kurulan Sevr porselenleri çok çok önemli. Yıldız Sarayı’ndaki fabrika kurulurken de Sevr’den uzmanlar getiriliyor. Hem porselenin tekniğini, hem de seramik ile resmi buluşturmayı öğretmeleri için. Zonaro’nun da o porselen fabrikasında çalışarak porselen resmetmişliği var.

Ayvazovski'den Guillemet'ye

Yemek odasında aslında natürmortlar varmış; Süleyman Seyyid’ten, Hüseyin Zekai Paşa’dan. Fakat onlar kısa süre için yerlerini Ayvazovski’ye bırakmışlar. Odanın çıkışında Guillemet’nin “Halayık”ı karşılıyor sanatseveri. Karşısındaki koridorda ise Raphael Manas’a ithaf edilen III. Selim portresi ve Kapıdağlı’nın padişah portreleri var.

Sakıp Sabancı Müzesi’ni evinizden de inceleyebilirsiniz!

- Müzeyi artık internetten de gezebiliyoruz değil mi?

Evet, www.digitalssm.com açıldı. Burada hem resim hem hat eserleri incelenebiliyor. Sitede programın doğası gereği eseri büyütmek, detayına bakmak mümkün. Dolayısıyla İstanbul’da olmanıza gerek yok. Herhangi bir yerden siteye girip koleksiyonu inceleyebilirsiniz. Google Arts projesiyle birlikte köşkün alt ve üst katlarını da kayıt altına aldık, mekânı da inceleyebiliyorsunuz.”

Koleksiyonla sıradışı "buluşmalar"

Müzeyi defalarca gezdim ama doğrusu rehberli tur gibisi yok! İyi haber: Hüma Arslaner’le söyleşimizin nüvesini oluşturan turu siz de yapabilirsiniz. Hat ve konservasyon için de turları var ve bunları da en kısa zamanda yapıp sizinle paylaşacağım. Arslaner’den dinleyelim: “Koleksiyon hep açık, köşkü gezebilirsiniz istediğiniz gibi. Koleksiyonlarla ziyaretçiyi buluşturmak, aralarında köprü olmak için ‘Koleksiyon Buluşmaları’nı da başlattık, ayda bir. Benim yaptığım -ve bugün beraberce gerçekleştirdiğimiz- aile, mobilya ve resim koleksiyonuna; koleksiyonun oluşturulma sürecine odaklanırken, Ayşe Aldemir Kilercik, Sakıp Bey’in lokomotif görevi gören Kitap Sanatları ve Hat Koleksiyonu’nu ele alıyor. Bir de ‘Biz bunları yarına nasıl taşıyacağız’ sorusuna cevabımız var: Koruyarak. Laboratuvarın yöneticisi Nurçin Kural Özgörüş de eserleri nasıl koruyoruz’un altını çizen bir konuşma gerçekleştiriyor.”

Ünlü sanatçılardan heykeller ve resimler

Gezerek ilerleyelim. Bu odanın adı var mı?

Bu oda, pembe ağırlıklı, diğeri mavi. Sakıp Bey diyor ki; “Biz bunu Türkan Hanım’la küçük bir şifre olarak kullanırdık. Bazen misafir gelir, birimiz karşılar diğeri sonradan gelirdi. Bilemeyiz o misafir yemekli mi, yemeksiz mi... Misafir eğer Pembe Oda’ya alınırsa sadece çay içecek, ama maviye alınırsa yemeğe kalacak, çünkü o oda yemek odasına bağlanıyor.” Buradaki at heykeli de önemli. Isidore Bonheur’ün yani Bahariye’deki boğa heykelini yapan heykeltraşın. “Davut ve Golyat” heykeliyse Antonin Mercier’nin. Bu heykelinin sadece boyutları farklı bir versiyonu Paris’teki Musee d’Orsay’da.

Sadıka Sabancı ve Hacı Ömer Sabancı’nın tabloları da var bu odada. Onlar kimin?

Yakın zamanda kaybettiğimiz Bedri Koraman’ın... Sakıp Bey 2 tane büyük koleksiyon alıyor; Halil Bezmen ve Ali Koçman’dan. 100 kadar eser. Biliyoruz ki Halil Bezmen’in aldığı ilk iki tablo Zonaro’nun güneş ve ay tabloları. Karşı karşıya ana girişin karşısında sergileniyor. 2007’de bir Abidin Dino sergisi yapmıştık. O sergiden sonra Güzin Dino bize 160 parça Abidin Dino eseri bağışladı.

Ve Mavi Oda...

Geldik Mavi Oda’ya, yemeğe doğru gidiyoruz. Burada da Halife Abdülmecid’in “Sis” tablosu var, Abdülmecid, Feyhaman Duran’la, süren sergimizle de ilişkili. Çünkü Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin kurulmasına destek oluyor, Şişli Atölyesi’ni himayesi altına alıyor ve Feyhaman’la da aynı ortamlarda bulunuyorlar. Dolayısıyla eşzamanlı, birlikte çalışan ressamlar aynı bina içerisindeler şu an. Ziyaretçiler o gözle de bakabilirler. Feyhaman’ı Paris’e Abbas Halim Paşa yolluyor, o da Hidiv ailesinden. Sanatla inanılmaz ilgili bir aile. Yani içinde bulunduğumuz evin ilk sahipleri bilselerdi bir gün burası müze olacak, çok memnun olurlardı.