Erdoğan faizi düşürme konusunda başarılı olsaydı...

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakanlığı dönemine ilişkin bir özeleştiri yaptı ve faizi düşürme konusunda başarılı olamadığını söyledi. Öyle ya, Erdoğan’ın onca çıkışına, onca “Yanlış yapıyorsunuz; faiz enflasyonun değil, enflasyon faizin bir sonucudur, bu yüzden faiz düşürülünce enflasyon da düşer” demesine rağmen Merkez Bankası ayak diredi. Üstelik, Erdoğan faiz konusuna her değindiğinde, ekonomi bakanları da faiz konusunu gündemlerine alıp Merkez Bankası’na yüklendiler. İlginçtir, Başbakan Yardımcısı sıfatıyla ekonominin koordinasyonundan asıl sorumlu olan Ali Babacan’dan ise bu yönde tek açıklama duyulmadı. 

“Faiz mi enflasyondan, enflasyon mu faizden ya da önce hangisini düşürmek gerekir” tartışması bir yana, biraz da şu yönden bakmak gerekiyor. Erdoğan böylesine ısrarlı bir davranış sergilediği halde faiz düşürülmediğine göre, demek ki yetki Merkez Bankası’ndaymış. Merkez Bankası özerk yapıda bir kuruluş olmasaydı, yani hükümete bağlı bir genel müdürlük, bir müsteşarlık gibi çalışan bir konumda bulunsaydı, Erdoğan daha “Faiz” dediği an, faizlerin indirildiğini görürdük zaten. 

Dolayısıyla birinci saptama bu olmalı; demek ki faiz konusunda yetki Merkez Bankası’nda. Hem zaten Erdoğan’ın “Faiz konusunda başarılı olamadım” demesi de yetkinin aslında kendisinde olmadığının itirafı. Yetki Erdoğan’da olacaktı da, Merkez Bankası Erdoğan’ı dinlemeyecek ve faizi düşürmeyecekti! 

Başarısızlık, aslında başarı mı? 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, faizleri istediği gibi yönlendirememiş olmayı kişisel anlamda bir başarısızlık sayıyor, öyle değerlendiriyor. Bu, güçlü bir siyasi şahsiyetin istediğini yapamamış olmasına dayalı bir değerlendirme. Ama çoğu kez, kişisel başarısızlık olarak görülen durumlar, döner dolaşır ülke için başarı hanesine yazılabilir. 

Gelin yaklaşık bir yıl öncesine gidelim. Ocak ayının ortası... Türk Lirası çok hızlı bir değer kaybı yaşıyor. Gerçi son günlerde o zamanki düzeyi de aştık ama, Ocak 2014’te dolar 2.39’u bulmuş, herkes şaşkın. Merkez Bankası önce döviz silahına sarılıyor, yüklü miktarda döviz satılarak bu çıkışın önüne geçileceği umuluyor. Ama olmuyor. Hem öyle Merkez Bankası’nın satabileceği 100 milyarın üstünde bir dövizi de yok ki. Her ne kadar rezervin 130 milyar dolar civarında olduğu söyleniyorsa da, kullanılabilir rezerv 40 milyara kadar inmiş. Tek çıkar yol faizi artırmak. Merkez Bankası her ne kadar bağımsızsa da, bu sefer öyle çeyrek puan, yarım puan gibi bir artış söz konusu değil, çok radikal bir adım atmak zorunlu. Bunun için Başbakanı da bilgilendirmek ve bir anlamda onayını almak gerekiyor. İkna ediliyor Başbakan Erdoğan ve gerçekleştirilen olağanüstü Para Politikası Kurulu toplantısıyla faizlerde çok belirgin bir artışa gidiliyor. Politika faizi olan haftalık repo faizi yüzde 4.5’ten yüzde 10’a, gecelik borç alma faizi yüzde 3.5’ten yüzde 8’e, gecelik borç verme faizi de yüzde 7.75’ten yüzde 12’ye çıkarılıyor. 

Bu faiz artışı, hükümet üyeleri için zorunlu bir kabullenme oluyor kuşkusuz. Çünkü TL’nin durumu ortada, kurun fırlayıp gitmesini önlemek başka türlü mümkün olmayacak, bu görülüyor. Kurdaki her artış, dış borcu olan özel sektörü cendereye sokuyor, açık pozisyonu olanlar soğuk terler döküyor. Artışın aynen sürmesinin iflaslar yaşanmasını kaçınılmaz hale getireceği görülüyor. 

Faiz artırılıyor, tansiyon düşüyor. 30 Mart yerel seçiminden sonra ise “Faizi artırmayı gerektiren koşullar ortadan kalktı, artık faiz bu sefer de aynı hızda düşürülsün” şeklinde görüşler ortaya atılıyor. İşte hükümet ile Merkez Bankası arasındaki ipler o zaman neredeyse tümüyle kopuyor. Dönemin Başbakanı Erdoğan, ağzından baklayı çıkarıyor, Merkez Bankası yönetimi için “Zamanları dolunca görürler” diyerek yeniden atama düşünmediklerini açıkça dile getiriyor. 

Faiz düşürülseydi... 

29 Ocak 2014 tarihinde olağanüstü toplantıyla faiz oranları artırılmamış olsaydı ekonomi nereye giderdi, tahmin etmek zor değil. Sonrasında dile getirilen “Faiz indirilmeli” yönündeki isteklere uyulsa, olacaklar yine üç aşağı beş yukarı belli. 

Yurtiçi tasarruflarımız düşük. Bunu en çok hükümet dile getiriyor, sürekli olarak tasarruf oranının artırılması gerekliliği üstünde duruluyor. Ama bir yandan da faizlerin aşağı çekilmesi isteniyor. Mevcut halde bile vatandaş TL tasarrufundan zarar ediyor; bu zarar büyürse tasarruf oranı artar mı, yoksa daha mı düşer? 

Büyümek için yurtdışı tasarruflara ihtiyacımız var, bu kesin. Yabancılara az kazanç sağlar, kur oynaklığıyla da bu kazancın risk altında olduğu izlenimi uyandırırsak, yabancılar gelir mi, gelmez mi; daha önceden gelmiş olanlar da kalmaya devam eder mi, yoksa gitmeyi mi tercih ederler? 

Yani, faizde başarı-başarısızlık kavramları nereden baktığınıza göre değişen göreli kavramlar. Hem, birileri de faizin düşürülmemesi gerektiği konusunda böylesine ısrarcı olduklarına göre, onların da bir bildiği olduğunu düşünmek gerekmez mi?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar