Fizikli golcüler dönemi

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Son on yılda kanat forvetlerinin hâkimiyeti altına giren futbol dünyası, bu meyanda taktiksel bir devinimden de geçti. Geçmişte 3-5-2 tarafından tahtı sallanan 4-4-2, beklerin geçirdiği niteliksel değişimle içine düşürüldüğü krizden kurtulmuş ve Federal Almanlarla özdeşleşen bu dizilişi bir süreliğine tarihe gömmüştü. Aslına bakarsanız; bugünün jargonunda 4-3-1-2, 4-1-3- 2 gibi dörtlü defans ve çift santrforla şekillendirilmiş tüm formasyonların 4-4- 2’nin bir versiyonu olduğu savı kuvvetli kanıtlar barındırmakta. Öte yandan İngiliz ve İtalyanların 80’lerin sonu ve 90’ların başında asla modasının geçmeyeceğini ileri sürdükleri bu sistemi bugün uygulayan çok az takım kaldı. Hatta Güney Amerika ve bazı Orta Avrupa ülkelerindeki 3’lü / 5’li savunma sistemlerini gördükten sonra girişte bahsettiğimiz iki düzenin yeniden bir mücadele içine girdikleri de söylenebilir. Tabi bahse konu mücadelenin üçüncülük sırası için olduğunu vurgulayarak. Çünkü bugünün futbol dünyasında ağırlıklı taktik seçim 4-2-3-1 olurken, tarihçesi epey eskilere dayanan 4-3- 3’ün de nicedir yıldızı yeniden parlamış durumda. Bir zamanlar Patrick Vieira’ların transfer rekoru kırdığı bu oyunda artık herkesin en değerlisi Cristiano Ronaldo, Lionel Messi, Gareth Bale, Arjen Robben, Franck Ribery, Raheem Sterling, Memphis Depay, Angel Di Maria gibi kanat forvetleri. Açıkçası hepsi de izlemekten zevk aldığımız isimler. 

Dünya üzerinde futbol filozoflarının taktik tahtasında oynadıkları satranca paralel olarak şekillenen bu baskın sistemlerden elbette ki, ülkemiz de etkileniyor. Sözgelimi defansif orta sahaların en yüksek bedellerle kapışıldığı ve yukarıda ivmelenmesinden bahsettiğimiz dönemde biz de Carlos Alberto Parreira’nın hediye ettiği “ön libero” kavramını dilimize pelesenk etmekle meşguldük. Oysa o dönemde bizdekiler liberodan çok stoperdi ve maçların “vur, kır, parçala” kısmında görev almakla meşguldüler. Bugün ise ligimizde 4-2-3-1’in büyük ağırlığı var ve sezon başında çıtayı yükseğe koyan takımlar, santrforun gerisindeki üçlüden belirli bir tabela katkısını almak zorundalar. Bu nedenle 10 numaralar bizde hala baş tacı. Öte yandan futboldaki her teze geliştirilmek durumunda kalınan bir anti-tez olduğu da yadsınamaz. “Anadolu takımları” olarak tabir edilen kulüplerin güçlü rakiplerini ofansif açıdan durdurabilmek için mücadeleyi sertleştirmek ve karşı takımların santrforlarını/ forvetlerini sindirmek gibi bir tercihleri oldu. Bunun için de gerekirse teknik kapasiteden ödün vererek “size” (fiziksel irilik) konusunu stoper seçiminde öncelik haline getirdiler. Neticede büyükler yarı sahalarına kapanıp kontratak futbolunu benimsemiyorlardı ve bu yüzden planlarını yerleşik defans üzerine kurdular. Yakın geçmişte Real Madrid ile Barcelona karşısına çıkan Mourinho’nun bile otobüsü kalenin önüne çekmek zorunda kaldığını hatırlarsak, bu tercihi eleştirmenin anlamsızlığı ortaya çıkacaktır. 

Süper Lig’de son üç şampiyonun sezonu bitirdikleri gol sayısını dikkate aldığımızda ortalama olarak ligi 67 golle tamamladıkları görülüyor. Hemen hemen maç başına iki gol. Bu gol sayısına ulaşmada kanat forvetleri ve on numaralara büyük sorumluluk düşse de ileri uçtaki tek santrfordan da ciddi katkı almak gerekiyor. Yukarıda bahsettiğimiz nedenlerle santrforların iki fizikli stoper arasında ezilmelerini önlemek ise ancak aynı şekilde cevap vermekle mümkün. İşte bu nedenle büyükler kesenin ağzını açarak belirli özelliklere haiz golcüleri ciddi paralarla transfer etmeye başladılar. Hem fiziksel olarak direnç gösterip stoperlerle boğuşacak, hem de son vuruş kalitesini gösterebilecek golcülerin takımlarına katkısı ise son iki sezonda dikkat çekici boyutlara ulaştı. Örneğin geçen yıl gol krallığında ilk üç sırayı paylaşan isimler; Fernandao (1.92 m), Demba Ba (1.89 m) ve Cardozo (1.93 m) toplamda 57 gol atmışlardı. 7 haftası geride kalan yeni sezonda ise kendisinden söz ettiren golcüler Mario Gomez (1.89 m), Leonard Kweuke (1.88 m), Tomas Necid (1.91 m) ve yine Fernandao (1.92 m) oldular. Filmi biraz daha geriye saracak olursak, 36’sına merdiven dayamış Drogba’nın (1,89 m) Galatasaray ileri ucuna yaptığı etkiyi ve çok eleştirilmesine rağmen Beşiktaş formasıyla çıktığı 110 maçta 47 gol atan Hugo Almeida’yı (1.92 m) görürüz. Hatta 21 golle ligimizde krallık yaşayan Ariza Makukula’ya (1.92 m) kadar uzanabiliriz. Bahsettiğimiz tüm bu oyuncuların yollarının bir şekilde Süper Lig’e düşmesi sizce tesadüf mü yoksa futbol dinamiklerinin bizleri getirdiği noktanın bir sonucu mu? Bilhassa Aykut Kocaman’ı (1.72 m), Tanju Çolak’ı (1.70 m), Serkan Aykut’u (1.74 m) izlemiş bir neslin ferdi olarak, futbolumuzun canlı organizma misali sürekli bir değişim halinde olmasını dikkate ve takibe değer buluyorum. Tüm dünyada olduğu gibi bizde de futbol günden güne değişiyor ve bu değişimin farkında olmayanlar yarıştan eleniyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016