Forma reklamı meselesi

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Futbolun endüstriyelleşmesi hadisesi, vuku bulması üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen bugün halen tartışılan bir konu. Hatta UEFA’nın son dönemde üzerine titizlikle eğilmeye başladığı Finansal Fair-Play kurallarının temeline inecek olursak; uygulamanın, amatör ruhlarını bu sporun global ağırlığıyla bir potada eritmeye çalışan kimi kasaba ve şehir takımlarını futbol endüstrisinin çarkları arasında ezilmekten kurtarmaya yönelik olduğunu bile iddia edebiliriz. Marka değerleme çalışmalarıyla tanıdığımız Brand Finance tarafından oluşturulan, “Brand Finance Football 50 2014” isimli çalışmada yer alan marka değeri en yüksek 10 kulüpten 9 tanesi, UEFA kulüpler sıralamasında da ilk 15 arasında yer alıyor. Bir nevi “parayı veren düdüğü çalar” atasözünün sağlaması.

Liverpool ve Manu

Listedeki tek istisna olan Liverpool, 469 milyon dolarlık marka değeriyle listenin sekizinci sırasında yer alırken UEFA kulüpler sıralamasında ise ancak 41'incilikte kendisine yer bulabiliyor. Aslında bunu anlamlandırabilmek zor değil. Bugün futbolu ucundan köşesinden takip etmeye çalışan herhangi bir futbolsevere Liverpool’un durumunu sorsanız, kuvvetle muhtemel kötümser cevaplar alacaksınız çünkü Liverpool taraftarları dahi kulüplerinin uzun zamandır idari ve sportif anlamda doğru yönetilmediğini düşünmekteler. Alınan sonuçlar da bu durumun göstergesi gibi. Marka değeri en yüksek ilk 10 kulüp içerisinde düşüşe geçen tek kulüp ise Alex Ferguson sonrası girdiği bunalımı bir türlü aşamayan Manchester United. Kırmızı Şeytanlar, son bir yılda marka değerlerinden 98 milyon dolar kaybettiler. Öte yandan United’ın forma reklamı konusunda Chevrolet ile inanılması güç bir anlaşmaya imza atıp, yıllık 63.5 milyon euroyu kasasına koyması da hemen hemen aynı döneme rastlıyor. Buradan ne gibi bir anlam çıkar? Kulüplerin mücadele ettikleri ligin ve uzun dönem profillerinin ticari itibarlarında çok daha önemli bir etken olduğu.

Süper Lig’in son haftası oynanırken, Türk futbolunun en üst düzey organizasyonunda yer alan 18 kulüpten 5 tanesinin göğüs reklamı anlaşması bulunmuyordu. Bunu büyük firmaların dönemsel bir ilgi erozyonu olarak yorumlayabilirsiniz ancak 2008-2009 sezonunda ligden düşen Kocaelispor’un ligin ikinci yarısında göğsüne kokoreççi reklamı alarak maçlara çıkmak zorunda kaldığını hatırlayanlarınız elbet olacaktır. Anlayacağınız, Türk futbolu uzun zamandır hem tepe yönetim açısından hem de kulüp idaresi bakımından iyi bir yerde değil. Bizde gazete haberleri bile “falanca takım sponsor buldu” şeklinde verilirken, Avrupa’nın önemli takımlarıyla ilgili dış basın “x kulüp y şirketini tercih etti” kalıbıyla haber yapıyor. Bu bile bakış açımızın farklılığını ortaya koyan bir ayrıntıdır. Bugün UEFA kulüpler sıralamasında birinci durumda bulunan Real Madrid’in göğüs reklamından yıllık kazancı 27 milyon euro civarında. İkinci sıradaki Barcelona, aynı kalemden 32 milyon euro gelir üretiyor. Manchester United’ın imzaladığı sözleşmenin yakın gelecekte büyük kulüplerin imzalayacakları yeni anlaşmalar için bir kriter oluşturabileceği yorumları da sıklıkla yapılıyor.

Bilinirlik çok önemli

Bu üç kulüp, aynı zamanda dünya üzerinde maçları canlı yayınlarla en fazla takip edilen takımları da oluşturuyor. Demek ki, futbolda ekonomik anlamda büyümenin motor kavramlarından bir tanesi de bilinirlik. Oysa biz “küçük olsun, benim olsun” garabetini motto olarak benimseyenlerin ülkesiyiz. Süper Lig’den her hafta 3 maçın Almanya’da, Hollanda’da, Fransa’da, Belçika’da canlı yayınlandığını düşünün ki, bu bir hayal değil. Geçmişte bu tür isteklerle yayıncı kuruluşlarımıza başvuran yabancı ülke televizyonları olduğunu gayet net biliyoruz. Acaba Galatasaray’ın Avrupa’da büyük sükse yaptığı 2000 yılında futbolumuz canlı yayınlarla dışa açılmış olsaydı, bugün sarı-kırmızılı takım forma reklamından 4 milyon 130 bin dolar mı kazanıyor olurdu? Yoksa 15 senede bambaşka bir yere gelebilir miydik? Elbette ki, futbolumuzun yayın, kulüplerimizin reklam değeri kazanabilmeleri için öncelikle tesisleşmenin bitirilip en azından stat problemlerinin halledilmesi gerekiyor. Aksi halde son hafta izlediğimiz Beşiktaş-Galatasaray ve Balıkesirspor-Trabzonspor maçlarındaki gibi zeminlerle alay konusu olmaktan bir adım öteye gidemeyiz.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016