Futbolun ekonomi politik sorunları (1)

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

Hep futbol ve kriz ilgimi çekti. Birisi keyif veren, diğeri ise bu keyfi alıp götüren iki kavram… Birbirleriyle ne etimolojik, ne tarihsel, ne de kavram olarak hiç bir yakınlıkları yok. Bu hafta futbolun krize girmesine neden olan yeni bir kavramı ve bulgularımı sizlerle paylaşmak istiyorum. 

Bugüne kadar ki, analizlerim gösterdi ki futbolun asimetrik, inelastik ve irrasyonel yapısı futbolu anaomalik bir yapıya dönüştürüyor ve kaotik bir futbola neden oluyor. Futbolun konvansiyonel özellikleri, futbolun hastalanmasına yol açarken, rekabet de bir süre sonra bozulmaya başlıyor. Dengede rekabetin yerini haksız rekabet alırken, bu patolojik yapı futbolun krize girmesine neden oluyor. Bu kez ise, futbolu krize sokan ve sürdürülemeyecek eşitsizliklere neden olan başka bir paradigmadan, yeni bir kriz kaynağından bahsedeceğim. 

Aşırı gelir artışı rekabeti bozuyor 

Yaklaşık beş yıllık gözlemlerime dayanarak böylesi bir analize girişiyorum. İki bölüm halinde kaleme aldığım bu yazımın ilk bölümünü sizlerle paylaşıyorum. Konuyu çok kısaca özetlemeye çalışırsam: sermayenin bazı liglerde ve kulüplerde yoğunlaşması, süreç içinde bu lig ve kulüplere rekabet üstünlüğü sağlıyor. Artan rekabet üstünlüğü bir süre sonra dengesiz rekabete ve diğer kulüplere karşı haksız rekabete dönüşüyor. Aşırı gelir artışı ve buna bağlı oluşan sermaye birikimi, bu kulüplerin servetlerini süreç içinde daha da artırırken, gelirler de geometrik artmaya başlıyor. Bu durum futbolu finansallaştırırken, kulüpler arasında dengesizliğin de giderek açılmasına, polarizasyona sebep oluyor. Finansal polarizasyon dinamiklerini burada çalıştırıp bir tarafta son derece güçlü ve yüksek bütçeli takımların( liglerin), diğer tarafta da düşük bütçeli, güçsüz takımların(liglerin) oluşmasına ortam hazırlıyor. Bu sayede, dengeli futbolun yerini, dengesiz ve kaotik futbol alıyor. Dengesi bozulan futbolun (liglerin), rekabet gücü de zaman içinde yitip gidiyor. Bu olumsuzluğun önü alınmadığı ve rekabetçi denge yeniden kurulmadığı taktirde, uzun vadede futbolun ölümünden bahsetmek yanlış olmayacaktır. 

Yayın gelirlerini üreten platformlar, krize sokuyor 

1990’lardan itibaren digital platformların gelişmesi ve giderek yaygınlaşmasına paralel, 2000’li yılların başından bu yana televizyonun internet ve sosyal medya ile girdiği sinerjik ve simbiyotik ilişki, hem görsel teknolojiyi, hem de futbolu derinden etkiledi. Bu gelişim ve değişim süreci futbolun ticarileşmesi ve parasallaşmasını çok farklı bir alana, finansallaşmaya taşıdı. Bu gelişimin futbola sağladığı avantajlar şüphesiz ki, futbola olan ilgiyi daha da artırdı. Ancak, televizyonun futbola girmesiyle, sağlanan parasal artış futbolda bazı şeylerin de terse gitmesine neden oldu. Bilet fiyatları arttı. Transfer fiyatları yükseldi. Yayın platformlarının stratejik öncelikleri futbola yön vermeye başladı. Adeta futbol piyasası kontrol edilemez duruma geldi. (1) 

Televizyon-internet ve futbol sinerjisi 

Teknolojinin tamamen televizyon ve internet emrine girmesiyle, kulüplerin kendi faaliyetlerinden yarattığı gelirlerin dışında (başta sponsorluk, halka arz, medya, maç günü gibi futbol gelirleri olmak üzere), çoğu gelirlerinde geometrik artışlar yaşandı. Bu artışlar bir süre sonra bazı liglerde aşırı gelir yoğunlaşması neden oldu. Doğal olarak, bu liglerde bazı takımlarda (örneğin; Almanya’da Bayern Münih, İngiltere’de Chelsea, Manchester City, Manchester United, İspanya’da Real Madrid ve Barcelona, Fransa’da Paris Saint Germain, İtalya’da Inter ve Milan gibi kulüplerde) yaşanan servet yoğunlaşması/gelir artışı, bu kulüplere iktisadi, mali ve sportif rekabet üstünlüğü getirdi. 

Avrupa futbol pastasının yarısı beş büyük lig’den (2) 

Deloitte’un son raporundaki verilere göre, 2012-13’te 19.4 milyar euro büyüklüğündeki Avrupa futbol pastasından beş büyük ligin aldığı 9.3 milyar Euroluk pay, toplam gelirin %48’ine ulaşıyor. Kalan %52’lik payı ise diğer 48 ülke ligi paylaşıyor.(3) Daha açık ifadeyle, Beş Büyük Lig’de, lig başına ortalama gelirden alınan pay %9.6 iken, periferi liglerde bu oran %1.8 civarında gerçekleşiyor. Bu durum, Avrupa futbolunda rekabetin, büyüklerin lehine haksız rekabete nasıl dönüştüğünü/dönüştürüldüğünü de net olarak bize gösteriyor. 

Finansal polarizasyon haksız rekabet yaratıyor 

Finansal polarizasyon, gelirleri arasındaki derin uçurumlar nedeniyle, kulüplerin zengin ve yoksul olarak iki kutba ayrılması anlamına geliyor. Finansal polarizasyonun yeşil sahalara yansıması ise dengesiz rekabet şeklinde oluyor. Dengesiz rekabet finansal polarizasyonun etkisiyle, süreç içinde haksız rekabete dönüşüyor ve düşük bütçeli, güçsüz takımların aleyhine çalışıyor. Haksız rekabeti ise, takım kadrolarının karşılaştırmalı değerlerinde, mukayese edilemeyecek yıllık gider bütçelerinde, fonlama olanağının kısıtlı ve maliyetli olmasına neden olan finansal kredibilitelerinde görebiliriz. 

Kısacası, iki takım arasındaki orantısız güç ve kalite farkı, dengesiz ve haksız rekabete dönüşmekte ve sonuçta, takımlar arasındaki güç ve kalite farkı, düşük bütçeli daha az rekabetçi takımların aleyhine çalışmaktadır. Finansal polarizasyon, takımları finansal güçlerine göre klasifiye ederek, düşük bütçeli ve güçsüz takımları, zengin ve güçlü takımlara karşı mücadeleye zorlamaktadır. Dengesiz rekabet temelinde yükselen haksız rekabet üstünlüğüne ulaşan takımlar, zaman içinde bu avantajlı durumu lehlerine kullanarak, değeri milyar eurolara ulaşan güçlü takımlar kurabilmekte ve sportif arenada bir hegemonya oluşturabilmekteler. 

Sonuç olarak finansal polarizasyon, kulüpler arasındaki dengesiz rekabeti kalıcılaştırıp haksız rekabete dönüştürüyor. Bir yanda zengin ve rekabet gücü yüksek takımlar, diğer tarafta ise düşük bütçeli ve rekabet gücü zayıf kulüpler yaratıyor. 

Finansal polarizasyon, yeşil sahaların dışında futbolun finansallaştığının da bir göstergesi olarak görülmelidir. Yani, rekabet sadece yeşil sahalarla sınırlı kalmamakta, yeşil sahaların dışında da farklı koşullarda devam etmektedir. Finansal polarizasyon, diğer taraftan güçlü ve zengin kulüplerin mevcut sportif performanslarından bağımsız gelir yaratabilmelerine ve bu yapıyı sürdürebilmelerine olanak sağlayan, anomalik bir yapılanmayı da beraberinde getiriyor. Son iki yıldır Premier Lig’de ve Şampiyonlar Ligi’de son derece başarısız sonuçlar almasına karşın, Manchester United’ın hala Avrupa’nın en zengin ve en çok gelir elde eden kulüplerinden birisi olmasını veya yıllardır Avrupa’da ve Premier Lig’de sportif başarıya ulaşamayan Arsenal’ın, her sıralamada Para Ligi’nde üst sırada yer almasını, 2001- 02 sezonunda Şampiyonlar Ligi şampiyonu olduktan sonra 12 yıl boyunca Avrupa’da kupa kazanamayan ve son on yılda La Liga’da üstünlüğünü Barcelona’ya kaptıran Real Madrid’in hala dünyanın en fazla gelir elde eden kulübü olmasını açıklayan başka bir neden bulunmamaktadır.

Gelecek hafta kaldığımız yerden devam edeceğiz. 

(1) Stephan Dobson and John Goddard, The Economics of Football, Cambridge University Press, Fourth Printing, 2006,sh.22. (2) Tuğrul Akşar, Futbolda Finansal Üstünlük Rekabeti Öldürüyor!, 27 Ekim 2014, http:// www.futbolekonomi.com (3) Deloitte Sport Business Group, Annual Review of Football Finance, June 2013,Sh.6-7

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar