G-20 de görünen ve görünmeyenler

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Okuyanlar bilecektir, eylül başında bu köşede Ankara'da yapılan B-20 toplantısının ardından bu en yüksek düzeyli küresel platforma ev sahipliği fırsatını, uzun süren ve gürültülü seçim konjonktürü ve çalkantılı piyasalar gölgesinde iyi kullanamadığımızı yazmıştık. İki de temennimizi belirtmiştik: Biri milli gelirimizin büyüme temposunu bu platforma girmeyi garantileyecek düzeyde sürdürebilmek, diğeri de yapısal reformları tamamlama kararlılığı gösteren daha rekabetçi bir aktör kimliğiyle daha fazla katkı yapabilmek idi. Nihayet toplantı gündeminin daha ziyade gelişmiş ülkelerin belirleyip önemsediği konulara yoğunlaştığı, zaten fazlasıyla bize özgü olan rutin gündemimiz ile pek az benzeşen KOBİ'lerin geliştirilmesi gibi konularda da yaklaşım, tanım ve koşullar yönünden ciddi bir farklılık bulunduğu yolundaki gözlemimizi paylaşmıştık. Bu nedenle hiç değilse seçim geriliminin sona ereceği bir zamanda, Kasım ortasında yapılacak ve şahsen de katılmakta olduğum B-20 ile birlikte diğer alt platformları da kapsayacak G-20 Liderler Zirvesi'ni merakla bekliyordum. Doğrusu bu ya, bunca sıkıntıdan sonra biraz da umutlanacağımız işaretler görebilir miyiz diye düşündüm.

Antalya gündemi ve terör 

Aslında G-20, yirmi yıldan fazla süren selefi G-7 gibi, küresel nitelikteki sorunlar için müzakere ve karar sürecinin en üst ve ilk halkası. Bu nedenle de bu toplantıların çıktılarının doğrudan uygulamaya aktarılacak eylem planlarından ziyade, bu planları hazırlayacak uygulamacı kuruluşlara aktarılacak direktifler oluşturabilmek, bunun için gereken uzlaşmayı sağlamak. Bu kadar birinci adamın bir araya gelip dünyanın kronik ve güncel ne kadar sorunu varsa ikili ve çoklu görüşmelerle tartışması yeterince önemli bir olay zaten. Bu defa ki, zirvenin özelliği ise gündemin en ön sırasına artık küresel nitelik kazanmaya başladığını Paris katliamı ile kanıtlayan terörün oturması oldu. Bazılarınca zirvenin önemini azaltan bir faktör olarak yorumlansa da, bir bakıma siyasal liderlerin katılımını daha da anlamlı kılan ve bu arada terörün kaynağı olan Ortadoğu ile ilişkileri nedeniyle ister olumlu ister olumsuz sayılsın Türkiye'ye yönelik dikkatleri arttıran bir gelişme oldu bu. Aynı zamanda terörü çevreleyen ekosistemin mercek altına alınmasını, ona yol açan ekonomik koşulların en azından tartışılmaya başlanmasını sağladı. Nitekim bizim medyaya en fazla yansıyan da, magazinsel ayrıntılar dışında, bu tartışmalar oldu. 

Ayrıca gelişmiş G-20 ülkeleriyle bizim gibi G-20 ülkelerinin gündemlerindeki ayrışmayı giderek azaltacak bazı adımlar da atıldı bu toplantıda. Öncelikle terörün herkes için ortak bir tehdit haline geldiği için G-20'nin daha işlevsel bir mekanizma haline gelmesi doğrultusunda bir baskı yaratmış olabileceğini düşünüyorum. Öte yandan hayata geçmesi durumunda dünya ticaretinde 3 trilyon dolarlık ve istihdamda 20 milyon kişilik artış sağlayacağı öngörülen "ticareti kolaylaştırma anlaşması" nı imzalama taahhüdü veren ülkelerin sayısı arttı. İstanbul merkezli bir "Dünya KOBİ Forumu"nun vakıf şeklinde bir kurumsal yapıya kavuşması da bu dönemde oldu. Altyapı yatırımları ve finansmanı konusunda ortak strateji hazırlığının tamamlanması, işgücü piyasalarını daha esnek ve kapsayıcı kılacak reformların planlanması da bu dönemde yoğunlaşılan konular arasında. Sürdürülebilir büyüme bağlamında gelişmekte olan ülkelerin maliyetini hafifletecek küresel telafi mekanizmaları da konuşuldu. Geçen yıl Avusturalya'da toplanan zirvede kabul edilen dünya ekonomisi için % 2 ekstra büyüme hedefi için ülkelerin taahhüt ettikleri politikaları izleyip izlemedikleri ile ilgili bir "ilerleme raporu"nun ilk kez yayınlanması da toplantının işlevsellik kazanma yolunda olduğunu gösteriyor.

Uluslararası vergilemede eylem planı

Ancak Türkiye'de kamuoyunun bilgisi ve medyanın ilgisi dışında kalan bir konu var ki muhtemelen G-20 gündeminin uygulamaya yönelik en önemli maddesi. Aslında hazırlıkları yıllardır G-20'nin görevlendirmesi çerçevesinde OECD tarafından yürütülen ve ilk defa 2013 yılında yayınlanarak ülkelerin bilgisine sunulan, o zamandan beri de ülkelerin ilgili bakanlık bürokrasilerinde yoğun çalışmalara yol açan bir Eylem Planı, teknik düzeyde tamamlanmış ve OECD'nin nihai raporlarına bağlanmış olarak ekim başında Peru'da Maliye Bakanları zirvesinde onaylanmıştı. Uygulamaya geçilmesi için nihai onay ise Antalya'daki zirvede liderler tarafından verildi. Planın adı "matrahın aşındırılması ve kar aktarımı eylem planı". Plan, uluslararası yatırımlarda ve para/ sermaye hareketlerinde uygulanacak vergi kurallarını ortak ve akılcı bir reform ile şekillendirip ülkelerin vergi kayıplarını minimize etmeyi öngörüyor. Temel amaç, uluslararası işlemlerde ve yatırımlarda karların vergi cennetlerinde ya da düşük vergili ülkelerde değil, gerçekte elde edildiği yerlerde vergilenmesini sağlamak ve vergi anlaşmaları ile sağlanan mutlak vergi dışılığı önlemek. Bunun için standartlar geliştirilerek herkes tarafından uygulanması sağlanacak.15 ana başlıkta toplanan bu eylemlerin ayrıntısına muhtemelen başka bir yazıda gireceğiz. Dünya ekonomisinde, yarısı ABD'de olmak üzere 200 milyar dolarlık bir vergi kaybına yol açtığı hesaplanan mevcut uluslararası vergilendirme kurallarının değişeceği kesinlik kazanmış durumda ve bunun yerel vergi mevzuatlarına ve ülkeler arasındaki ikili vergi anlaşmalarına yansıması 2016'dan itibaren OECD tarafından koordine ve takip edilecek. Yani kurulacak hükümetin gündeminde bu konularla ilgili mevzuat düzenlemelerinin yer aldığına yakında tanık olacağız.

Gerçi kasım başında bu konu ile ilgili bir panelde belirttiğim gibi Türkiye'nin küreselleşmiş şirketleri çok az sayıda olduğu için bu düzenlemelerden doğrudan etkilenmesi gelişmiş ülkeler kadar olmayacak. Ancak yakın geçmişte başladığımız küreselleşme yolculuğunda şirketlerimizin çok daha planlı ve dikkatli hareket etmesi gerekecek. İdari kapasitenin ve teknik altyapının süratle geliştirilmesi gereği de işin bir başka cephesi. Bu arada geçen Temmuz'da yayınlanan standart bir format içinde ülkeler arasında otomatik bilgi değişiminin finansal kuruluşlar aracılığıyla, mevzuat uyumunun ardından hemen yürürlüğe girmesi konusunda biz de dahil 65 ülke anlaşmış durumda. Küreselleşme külfetli hale geliyor...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019