Gastronominin “dünya kupası”

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK kitap@dunya.com

Bugün, Bocuse d’Or Yarışması’ndan söz edeceğim. Yani Altın Bocuse’den... Yarışma 1970’li yıllarda ortaya çıkan Nouvelle Cuisine (Yeni Mutfak) akımının öncüsü Fransız şef Paul Bocuse tarafından hayata geçirilmiş. 46 yıl boyunca 3 Michelin yıldızı taşıyan şef, bugünlerde 88. yaşını kutladı. Bocuse’ü yaşayan en önemli gastronomi şahsiyeti olarak nitelendirirsek abartmış olmayız. 1987 yılında başlayan yarışma için ise futboldaki Dünya Kupası’nın gastronomideki karşılığı diyebiliriz. 

Dünyanın en prestijli gastronomi yarışması Bocuse d’Or’da 60 ülkeden 2 bin şef yarışıyor. Yarışmanın şartları arasında yerel hammaddeler veya pişirme teknikleri kullanmak zorunluluğu olduğundan, katılan ülkelerin mutfak kültürlerini dünyaya tanıtmaları açısından da önemli bir fırsat olarak görülüyor. Tabii bu lezzetlerle hazırladıkları tabakları jüri üyelerine beğendirebilmek için hayal gücü, yaratıcılık,yorum, vizyon, üst düzey teknikler gibi beceriler şart. Yani uzun süreli, disiplinli bir çalışmayı gerektiren stresli bir yarışma Bocuse d’Or... Bu nedenle de iki senede bir yapılıyor.

Peki bütün bunları neden anlatıyorum, çünkü ilk kez Türkiye’yi temsilen bir şef bu önemli yarışmaya katılıyor. Ülkemizde yapılan seçmelerde birinci olan Gürcan Gülmez, Stockholm’deki Avrupa Finali’nde başarı kazanması durumunda, Fransa’nın Lyon kentinde Ocak 2015’te düzenlenecek Dünya Finali’nde Türkiye’yi temsil etme hakkı kazanacak.

Türk Mutfağı Derneği (TMD) çatısı altında kurulan Bocuse d’Or Akademi Türkiye, finale kadar olan sürecin yönetimini üstlenmiş durumda. Koçluğunu Şef Rudolf van Nunen’in yaptığı Gürcan Gülmez ve ekibi, Avrupa Finali’ne Metro Toptancı Market’in ana sponsorluğu ve Öztiryakiler’in profesyonel mutfak sponsorluğunda hazırlanıyor.

Türk mutfağı ve kültürünün dünyada hak ettiği konuma yükselmesi için önemli bir basamak olacağına inandığım bu yarışmanın özelliklerinden birisi de hangi ülkede yapılıyorsa aşçıların oraya ait bir ürünle ana yemekleri sunmaları. Bu sene, kuzeyin soğuk sularında yaşayan sej balığı seçilmiş. Bu balık, lezzetli olmadığından tavası tercih ediliyor. Yarışmaya katılan şeflerden yerel unsurları da katarak onu lezzetli bir hale getirip sunmaları isteniyor. 

Gürcan Gülmez de aylardan beri bu balık üzerinde çalışıyor. Geçtiğimiz günlerde yarışmada kullanacağı balıkla The Marmara Taksim Otel’de bizim için özel bir sunum yaptı: Balığı buharda pişiren Gülmez, kırmızı lahana püresi ve marmelatı, kavrulmuş pancar kökü, karamelize edilmiş arpacık soğan ve sej balığı bisque (kremsi çorba) ile servis etti. van Nunen ve Gülmez, Mayıs ayına kadar sunumu daha da mükemmelleştirmek için çalışmaya devam edecekler. Biz de kendilerine güveniyor ve başarılar diliyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar