Geleceğimizi karartan çarpık kentleşme: Gecekondulaşma

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Remzi KOZAL / Mimar-Ekonomist TMMBP Genel Başkanı

Bir kabus gibi kentlerimizin üzerine çöken ve deprem hasarlarının yüksek olmasının başlıca nedeni olan gecekondulaşmayı, kısaca da olsa bir ele almanın yararlı olacağı kanaatindeyim.

Gecekondulaşma, nedir ve ne değildir?

- Konut ihtiyacı olan, düşük gelirli insanların buldukları boş topraklarda, çok kısa bir süre içinde kendi imkânlarıyla yaptıkları derme-çatma evlere gecekondu diyoruz.

- Gecekondu başkalarının toprakları üzerine kanunsuz olarak yapılıyor. Yine imarlı veya imarsız arsalara sahipleri tarafından kaçak olarak yapılan binalar vardır ki, çoğunlukla bu iki bina tipi birbirine karıştırılır.

- Gecekondulaşma, II. Dünya Savaşı'nın hemen sonrasında köylerden kentlere göçün hızlandığı bir ortamda ortaya çıkmıştır.

- Başlangıçta dört duvar bir çatı olarak inşa edilen gecekondu, zamanla imkan ve ihtiyaca göre geliştirilmektedir. Bu özelliği ile de gecekonduyu "bitmemiş konut" olarak tanımlayabiliriz.

Dünyada gecekondulaşma

- Asya, Güney Amerika ve Afrika'da insanların iş bulmak amacı ile kırsal alanlardan kentlere göçü, kentlerin nüfusunun beklenmedik biçimde artmasına neden oldu.

- Hindistan'da, Cezayir'de, Peru'da, Brezilya'da, Meksika'da, İran'da ve ülkemizde gecekondu yerleşim alanları yaygındır.

- Brezilya'da Reolfe'de 1.2 milyon dolayındaki insanın yoksulluk içerisinde yaşadığı favela denen uçsuz bucaksız gecekondu mahalleleri mevcuttur.

- Gecekonduların yerleştiği alanlar; Hindistan'da (Kalküta) basti, Cezayir'de bidonville, Peru'da pueblo joveno, Brezilya'da favela, Meksika'da colonia proletaria, İran'da zurabad olarak adlandırılıyor.

Türkiye'de gecekondulaşma

- Türkiye'de gecekondu yapımı 1930'lu yıllarda başladı. Ama asıl II. Dünya Savaşı'ndan sonra köyden kente göçün hızlanması ile yoğunluk kazandı.

- Konu hakkında ilk yasa 5218 sayılı ve 1948 yılında çıkarıldı. Aynı yıl 5228 sayılı Yasa çıkarıldı.

- Bilahare 1948'de 5431 sayılı yasa çıkarıldı. 1953'te 6188 sayılı yasayla da o ana kadar yapılmış bütün gecekondular yasallaştırıldı.

- 1966'da 775 sayılı "gecekondu" adını taşıyan ilk yasa çıkarıldı. 1980'lerdeki düzenlemeler siyasal amaçlarla bağlantılı oldu ve beklenen sonucu vermedi.

İstanbul'da gecekondulaşma

- Fatih Sultan Mehmet'in fethiyle birlikte İstanbul'a yönelme başladı. O yıllarda İstanbul'un nüfusu 50 bin kadardı ve ilk olarak Samsun-Çarşamba Bölgesi'nden getirilen yerleşimciler, geldikleri yerin adıyla anılan Fatih-Çarşamba'ya yerleştirilmişler; böylece Türkleşen İstanbul'un ilk semti meydana gelmişti.

- 15. Yüzyılın sonunda Osmanlı Padişahı 2. Mehmet'in, Haliç bölgesindeki yatırımlarla iş kapasitesini genişletmesiyle 16. Yüzyılda ilk göç dalgası gelmeye başladı.

- O tarihlerde İstanbul'un nüfusu 400 bine vardığında dünyanın en büyük kenti ünvanını almıştı. Deprem sonrasını dikkate almazsak, 400 bin son dönemlerde, İstanbul'a yılda gelen göç rakamıdır.

- O tarihlerde İstanbul'a göç edenlerin, iş yerlerinin bulunduğu, Haliç bölgesindeki tarlalara kulübeler yapıp yerleştikleri sanılmaktadır. Bu kulübeler, İstanbul'un ilk gecekonduları kabul edilebilir.

- İlk gecekondu semtleri; Haliç, Zeytinburnu ve Kağıthane'de oluştu.

- Bugün İstanbul'da 2.5 milyon civarında bina bulunmaktadır. Bunun yaklaşık 1.3-1.4 milyonu imara aykırı, yani kaçak binalardır. 

İstatistik bilgiler

- Türkiye'de, 1953'te kaçak yapı 80 bin civarında iken, 1960'da 240 bin, 1970'te 600 bin, 1980'de ise 850 bini buldu. Bugün bu sayının 3-4 milyon dolayında olduğunu söyleyebiliriz.

- Türkiye genelinde nüfusun %30 kadarı kaçak inşa edilmiş binalarda yaşıyor. Bu oran; Ankara'da %70, İstanbul'da %60-65, İzmir ve Adana'da %50, Samsun ve Erzurum'da %40, Bursa ve Diyarbakır'da %30 dolaylarındadır. Ancak, Güneydoğu'daki göçün direkt etkilediği Diyarbakır ve Adana'da belirtilen oranlar yukarılara doğru çekilmektedir.

- Türkiye'deki kaçak yapıların; %33'ü İstanbul'da, %30'u Ankara'da, %12'si İzmir'de, %5'i Adana'da, %4'ü Bursa'da, %3'ü Samsun'da bulunuyor.

Gecekondulaşmanın nedenleri

Gecekondulaşmanın başlıca nedenlerini şu ana başlıklarla sıralayabiliriz:

- Kontrolsüz göç.

- Hızlı nüfus artışı

- Hızlı kentleşme

- Planlama ve alt yapı yetersizliği

- Kaynak yetersizliği

- Siyasetçi ve yöneticilerin yanlış yaklaşımları

Gecekondulaşmanın sonuçları

- Sağlıksız yerleşim bölgeleri ve kentler oluşur.

- Plan yapmak zordur.

- Devlet arazileri haksız bir şekilde ele geçirilmiştir.

Ülkemizde yaşayan bütün insanların malı olan devlet arazileri, bir takım açıkgözler tarafından ele geçirilerek, gecekondu yapmak isteyenlere pazarlanmış ve bu yoldan haksız büyük kazançlar elde edilmiştir. Vurgun derecesinde kazanılan bu paralar, ortamdan yararlanan mafyanın gelişmesini ve güçlenmesini sağlamıştır. Aynı zamanda anarşist örgütlerin de bu ortamdan fazlasıyla fayda sağladığını söylemeliyiz.

- Kayıt dışı ekonomiye kaynak sağlamaktadır.

- Güvenliği olumsuz etkilemektedir.

Gecekondulaşmada çözüm

- Her şeyin başında planlama gelmektedir. Planlı şehirleşme gecekondulaşmanın; kaçak yapılaşmanın önünü kesecek çok önemli bir adımdır.

- Göç, göçün kaynağındaki nedenleri ortadan kaldırılarak durdurulmalıdır. Ülke genelindeki insan hareketleri kontrol edilmeli ve göç kaynağında, yapılacak iyileştirmelere rağmen yine de göçmek durumunda olan insanlar belli bölgelere doğru planlı, programlı bir şekilde yönlendirilmelidir. Özellikle İstanbul'un, Marmara bölgesinin göç almaması için, yaşadıkları yerlerden göçen insanları durduracak kalkan şehirler oluşturulmalıdır. Göçü, başka bölgelere yönlendirmek için yeni çekim merkezleri oluşturulmalı; örnek salkım şehirler kurulmalıdır. Kızılırmak-Fırat ekseni bir çekim merkezi, bir cazibe ekseni olarak düşünülebilir. Türkiye yaşadığı depremden ders alarak İstanbul ve Marmara bölgesinde büyük kayıplara neden olacak facialarla karşılaşmadan, bu bölgedeki insan ve ekonomik yoğunluğu yurt sathına yaymak zorundadır. Böylece doğal afetlerdeki kayıp riskini azaltmış olacaktır.

- Şehirlerin, gelişme bölgeleri ve hızları dikkate alınarak yapılaşmadan önce planları yapılmalı ve konut yapmak isteyen vatandaşlara sunulmalıdır.

- Yeterince altyapısı hazır arsalar üretilmelidir.

- Talebin yüksek olduğu bölgelerde toplu konut projeleri devreye sokulmalıdır.

- Finans kuruluşlarının konut sektörüne yatırım yapması teşvik edilerek, inşa edilen konutlara vatandaşın kira öder gibi sahip olması sağlanmalıdır. 

Özetlersek, planlama her zaman işin başında yer almalıdır. Memleketimizde, bu güne kadar tersi yaygın olarak yaşanmıştır. Bu, bir noktada Türkiye'yi yönetenlerin bir eksikliğidir. Planlama deyince çok geniş bir ilgi sahası vardır. İstanbul ile ilgili bir örnek verelim:

- Bugün Haydarpaşa limanı büyük ölçüde işlevini yitirmiş ve yeterli olamamaktadır. Yeni bir planlama ile Haydarpaşa limanının taşınmasını önerebiliriz. Buna bağlı olarak İstanbul'un nüfusunun 500 bin ile 1 milyon kişi kadar azalacağı hesap edilmiştir.

- Haydarpaşa limanı yerine, Tekirdağ tarafına ve Karadeniz'de Kırklareli'nin İğneada ve İstanbul-Şile ile Sakarya-Karasu arasına, Ege denizi- Saros ve Ayvalık körfezlerine yeni limanlar yapılabilir ve bunların karayolu bağlantıları yeterli hale getirilir ise;  

- Hazar Denizi çevresindeki ülkelerden Volga ve Don nehirleri, Avrupa'daki birçok ülke ile de Tuna ve diğer nehirlerle Karadeniz'e suyolu ulaşımı sağlanmaktadır. Kirliliğinden etkilendiğimiz bu nehirler vasıtasıyla Karadeniz'de önerilen limanlarla hem daha çok ticaret yapmalı, hem de ulaşım imkânlarından yararlanmalıyız. Ege'den gelecek yüklerde bölge limanlarına yönlendirildiğinde, İstanbul boğazlarının yoğunluğu azaltılırken, bir taraftan da limanlanan yükler daha kısa mesafelerde taşınarak yerine ulaştırılmış olacaktır. Bu yapılanma, kara ulaşımı için de belli ölçülerde rahatlama sağlayacaktır. Kara yollarındaki yükü daha da azaltmak ve potansiyelimizden yararlanmak üzere bir taraftan da, dünyanın çok gerisinde kaldığımız nehir ulaşımının başlatılması için yatırımlar planlanmalıdır. İstanbul dahilinde yer alan ve 100 kişiden daha çok insanın çalıştığı endüstri işletmelerini önerilen limanların yakın çevresine ve yeni cazibe merkezlerine taşıdığımızda, İstanbul'un nüfusunun otomatik olarak 3-4 milyon kişi kadar azalacağı hesaplanmıştır.

- Böylece İstanbul'daki yığılma, dolayısıyla da gecekondulaşma kalkacaktır. Ancak yeni yerleşim bölgelerini çarpık yapılaşmaya imkân vermeyecek şekilde planlamak ve bu planları uygulamak zorundayız.

Gecekondulaşma bir diğer bakış açısıyla da, çoğunlukta ekonomik nedenlerle göçüp gelen insanların ürettikleri bir tür çözüm olarak görülebilir. Ancak, günümüz şehirciliğinde bu olguyu devam ettirmek mümkün değildir. Bugün için, artık süratle şehirlerimizi dönüşüm projeleri ile yenilemeliyiz. Mutlaka ve mutlaka planlı şehirleşmenin önü açılmalı ve şehirlerimiz insanlarımızın rahatça yaşayabileceği şekilde konuşlandırılmalıdır. Depremlere karşı güvenli bir şekilde yaşamak istiyorsak, başka çaremiz de yoktur.