Gene iç tüketime mi yaslanıyoruz?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

 

 
MB salı günü yapılan PPK toplantısında gene sürpriz sayılabilecek kararlara imza attı. Genel beklenti, son dönemde yabancı fon girişlerinde bir miktar artış yaşanması nedeniyle, MB'nın faiz koridorunun alt bantını oluşturan "borç alma" faizlerinde bir miktar (25 baz puan kadar) indirime gideceği yönündeydi. Ancak, karar üç faizde birden (borç verme, haftalık repo ve borç alma) 50 baz puanlık (%0.5) indirime gidilmesi yönünde oldu.
Geçen toplantıdan beri Japonya Merkez Bankası'nın beklentilerden daha agresif bir parasal genişlemeye gideceğinin belli olması (ve bu durumun da Japon yeninde hızlı bir değer kaybına yol açmış olması), AB'nin sorunlarıyla daha oldukça uzun bir süre boğuşacağının anlaşılmış olması ve de son günlerde ABD ekonomisinde de bir momentum kaybının görülmeye başlaması küresel likidite ortamının daha uzun bir süre devam edeceğine işaret etmekte. Bu olguyla beraber, son dönemde petrol başta olmak üzere emtia fiyatlarında görülen gevşeme de, MB'nın enflasyonun hedefle uyumu konusundaki endişelerini azaltırken, sıcak para girişi ve TL'nin değerlenmesi konusundaki endişelerini artırmış gözüküyor. Faiz koridorunun altında yapılan indirimi bu şekilde gerekçelendirebiliriz. (Alt bant aynı zamanda para piyasalarında oluşan faizin tabanını da belirlediği için, bu faizin düşmesi kısa vadeli sıcak para girişlerinin cazibesini azaltacaktır.)
Ancak, koridorun üst bantının ve de özellikle politika faizi olan 1 haftalık repo faizlerinin de eş zamanlı olarak 50 baz puan düşürülmüş olması ve bunu yaparken de zorunlu karşılık oranlarının artırılmamış olması, MB'nın sıcak parayla birlikte büyüme konusunda da bazı endişeleri olduğunu göstermekte. Nitekim önceki günkü sunumda, MB kredi büyümesinin %15'lik hedefin oldukça üzerinde seyrediyor olmasını fazla ön plana çıkarmadan, iç talebin geçmiş 7 çeyreğin 6'sında gerilemekte olduğuna vurgu yaptı. Her ne kadar 1. çeyrekte bir miktar toparlanmayla birlikte %3 civarında bir büyüme şaşırtıcı olmayacaksa da, gerek güven endekslerinin karışık seyri, gerekse de PPK kararında net olarak belirtilen "ihracatın zayıf küresel talebin etkisiyle yavaşlamış olması" büyüme momentumunun zayıflama ihtimalini güçlendirmekte. 
Şahsen %5'lik politika faizinin de alt sınırına çok yaklaşmış olduğunu düşünüyorum, çünkü, gelinen noktada, politika faizi artık net biçimde reel olarak ekside. (Her ne kadar, diğer gelişmekte olan ülkelerde de politika faizleri ortalamada %5'in altına gerilemiş ise de, trend enflasyon dikkate alındığında, Türkiye reel olarak eksiye geçmiş bir kaç ülkeden biri.) Bu faiz indiriminin mevduat ve kredi faizleri üzerinde paralel bir etkisi olması kaçınılmaz. Ancak gelinen TL faiz seviyelerinde, TL mevduatın giderek cazibesini yitirdiğini, ve YP mevduata kaçış olabileceğini de hesaba katmak lazım (özellikle MB "TL'nin reel olarak değerlenmesine izin vermeme" iddiasındaysa!)
Öte yandan, bugünkü küresel "kur savaşları" konjonktüründe, faiz indirimi yoluyla TL'nin reel olarak değerinin sabit tutulması ihracatımızda istenilen boyutta bir ivmelenme yaratmayacaktır. (Nitekim de gördük: Son 9 aydır TL'nin reel değeri aşağı-yukarı sabit olmasına karşın, ihracat ivme kaybetmekte.) İvmelenme esas olarak iç talepte, ve özellikle de tüketici kredileri vasıtasıyla hanehalkı tüketim talebinde yaşanacaktır. Ancak, önceki tecrübelerden biliyoruz ki, böyle bir büyüme ister istemez "cari açık"ta da önemli bir artışa sebep olacaktır. Geçtiğimiz sene %2.2'lik büyümeye karşın, (altın ihracatının yarattığı distorsiyonu dışlarsak) %6.7 civarında bir cari açık verdiğimizi hatırlarsak, emtia fiyatlarındaki zayıflamaya rağmen bu sene açığın %8'in üzerine çıkmasının olasılığı çok yüksek. Cari açığımızın yüksek olması başlı başına bir sorun. Ancak ondan daha da önemli sorun son 4 yıldır Dünyada fevkalade yüksek miktarda ucuz para var iken, bizim bu bolluğu iyi değerlendirmeyerek, döviz kazandırıcı alanlara yapılan yatırım harcamalarıyla değil de, iç tüketim ve inşaat harcamalarıyla büyüme yolunu seçmiş olmamız. Burada da açıkçası asıl sorumluluk MB'nın değil. 
 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019