(13:00)"Ekonomi dış şoklara karşı daha dirençli"

(13:00)"Ekonomi dış şoklara karşı daha dirençli"

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İSTANBUL - Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türk ekonomisinin 2002 yılının ilk çeyreğinden itibaren kesintisiz ve yüksek bir büyüme sürecine girdiğini belirterek, Ekonominin dış şoklara karşı daha dirençli bir yapıya kavuşturulduğunu söyledi. Uluslararası Ekonomi Birliğinin, Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlenen 15'inci Dünya Kongresi'nin açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Gül, 20'nci yüzyılın son çeyreğinden itibaren ekonomi alanında etkilerini hissettirmeye başlayan küreselleşme sürecinin, günümüzde hemen her alanda belirleyici hale geldiğini ve bir anlamda dünyada yeniden yapılanmaya neden olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Gül, teknolojik gelişme ve bilginin paylaşımındaki kısıtlamaların büyük ölçüde ortadan kalkmasına paralel olarak, yüksek oranlı verimlilik artışları sağlanabilmesinin de önemli bir gelişme olduğunu ifade etti. Bu gelişmeler sayesinde 2000'li yılların başlarından itibaren küresel ekonominin büyüme yönünden önemli bir ivme yakaladığını ve dünya genelinde enflasyon oranlarında belirli düşüş gerçekleştiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Gül, şunları kaydetti: "Dünyada gözlenmiş olan bu canlılığa paralel şekilde Türkiye ekonomisinin de 2002 yılının ilk çeyreğinden itibaren kesintisiz ve yüksek bir büyüme sürecine girmiş olduğunu biliyorsunuz. Buna göre Türk ekonomisi 2002-2007 döneminde reel olarak yıllık ortalama yüzde 7 civarında büyüyerek 659 milyar dolarlık bir milli gelire ulaşmıştır. Satın alma gücü paritesine göre bu miktar 1 trilyon dolara tekabül etmektedir. Bu milli gelir düzeyi ile Türkiye dünyanın 17'nci, Avrupa'nın ise 6'ncı büyük ekonomisi haline gelmiştir. Bu dönemde Türkiye ekonomisinde dikkat çekici verimlilik artışları gerçekleşmiştir. Buna ilaveten üretimde teknolojik düzeyin yükselmesi ve eğitimli genç insan gücünün artması da önemli gelişmelerdendir." "Kronik enflasyon sorunu aşıldı" Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "büyük ekonomik ve sosyal maliyetler yaratan kronik yüksek enflasyon sorunun aşılarak, enflasyonun uzun yıllardan sonra tek haneli oranlara inmesinin sağlandığını, bunun bir paradoks gibi gözükse de Türkiye'nin yüksek büyümeye paralel olarak enflasyondu düşüş sağlamış olmasının kayda değer bir başarı olduğunu" söyledi. Türkiye ekonomisini bu performansında olumlu dış koşulların yanında uygulanan yapısal reformlar ve makroekonomik politikalar ile bu süreçte yurt içi ve yurt dışı piyasalarda tesis edilen güven ortamının ve AB ile müzakere başlanmasının olmasının belirleyici bir rol oynadığın vurgulayan Gül, Türkiye'de 2001 yılı sonrasında uygulanan ekonomik program sonucunda kamuda mali disipline bağlılığın süreklilik kazandığını, finansal sistemdeki kırılganlıkların önemli ölçüde giderildiğini ve sürdürülebilir büyümeyi destekleyecek güçlü bir finans sistemin oluşturulması yönünde kurumsal ve hukuki altyapının tesis edildiğini kaydetti. "Riski minimum hale getiren bir performans gösterildi" Cumhurbaşkanı Gül, böylece ekonominin dış şoklara karşı daha dirençli bir yapıya kavuşturulduğunu belirterek, bu kapsamda izlenen sıkı mali ve para politikalarının büyümeyi sınırlandırıcı bir etkisi olmadığını, aksine, kamu dengelerindeki iyileşme ve fiyat istikrarını sağlama yönündeki gelişmelerin büyüme sürecine önemli katkılar sağladığını dile getirdi. Gül, "Türkiye, siyasi ve makroekonomik istikrar sağlanmasıyla ve uygun yatırım ortamının oluşturulmasıyla birlikte yabancı yatırımlar açısından da bir cazibe merkezi haline gelmiştir" dedi. Gül, 1990-2000 döneminde 6,2 milyar dolar düzeyinde gerçekleşen net doğrudan yabancı yatırımların 2002-2007 döneminde 52 milyar doları aştığını, böylece Türkiye'nin bir yandan gelişmekte olan ülkelerin sunduğu fırsatları sunan ama aynı zamanda gelişmiş ülkeler gibi riski minimum hale getiren bir performans gösterdiğini kaydetti. "Likidite daralmasının etkisi Türkiye'de sınırlı kaldı" Cumhurbaşkanı Gül, 2007 yılında ortaya çıkan küresel likidite daralmasının Türkiye üzerindeki etkisinin sınırlı düzeyde kaldığını kaydetti. Bu durumun, Türkiye'de gerek makro ekonomik dengeler, gerekse finansal sistemi güçlendirme yönünde önemli mesafe kat edildiğini açık şekilde orta koyduğunu anlatan Gül, bununla birlikte sürdürülebilir büyüme ve istikrarı kalıcı olarak sağlayacak dış stokların olumsuz etkilerini en aza indirecek ve hatta bertaraf edecek ekonomik ve siyasi tedbirlerin alınmasına hükümetçe titizlikle devam edilmesinin büyük önem taşıdığını vurguladı. Gül, "Türkiye böylece güçlükleri aşmakla kaymayıp bölgesinde ekonomik cazibe merkezi olma özelliğini de pekiştirebilecektir" dedi. Küreselleşmenin, ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmesi üzerinde ön görülenin çok ötesinde belirleyici hale geldiği ve gelecekte bu etkinin artmasının kaçınılmaz olduğu bir ortamda, sadece Türkiye'nin değil, bütün ülkelerin ekonomilerinin güçlü tutma çabalarını aralıksız sürdürmek ve yeni koşullara uyum yeteneklerini geliştirmek durumunda olduklarını ifade eden Gül, bu yeni dönemin geçmişe göre çok daha değişken, esnek, açık, krizlerin çok daha etkili olduğu, büyük fırsatlar sunmanın yanında, ciddi yeni mücadeleler gerektiren bir dönem olduğuna işaret etti. Cumhurbaşkanı Gül, "Ancak bu çabaların, amaçlanan başarıyı kalıcı hale getirmesi, yani yüksek bireysel ve sosyal refah düzeyini sağlaması, geçmişten daha farklı bir yaklaşımı gerektirmektedir. Bu yaklaşımın temelini de küresel iş birliğinin geliştirilmesi, uluslararası toplumun sorunlara ortak çözümler üretmesi ve çözüm yolunda birlikte hareket etmesi gerektiğini bu kongre vesilesiyle uluslararası kamuoyuna vurgulamak isterim" diye konuştu. Küreselleşme sürecinde dünya hasılasında ve fert başına gelirde yüksek artışlar gerçekleştiğinin bir vakıa olduğunu ifade eden Gül, ancak ne yazık ki bu sürerken dünyanın değişik bölgeleri ve ülkeleri arasındaki gelir dağılımı eşitsizliklerinin ve yoksulluğun azaltılmasında önemli bir mesafe alınamadığının da bir gerçek olarak ortada durduğunu dile getirdi. Gül, dünya halklarının bilgiye ulaşmada kısıtlamaların ortadan kalkmasıyla, birbirlerini ve diğer ülkelerdeki gelişmeleri yakından izledikleri, bu durumun toplumsal ve kültürel tepkilerin artmasına ve daha da ileri giderek çatışmaların ortaya çıkmasına zemin hazırlayabildiğini kaydetti. "Ekonomik ve siyasi kuruluşları iş birliğine davet ediyorum" Dünyayı bir anlamda küçülten özel iletişim teknolojilerinin zengin ile fakir arasındaki uçurumu daha önce olmadığı kadar açık biçimde göz önüne serdiğini anlatan Cumhurbaşkanı Gül, ortaya çıkan tablonun öfke ve hayal kırıklığı yaratabildiğini ifade etti. Gül, küresel ekonominin performansının zayıflaması durumunda zaten var olan sorunlara bağlı yasa dışı göç, şiddet, örgütlü suç gibi eğilimlerin artarak devam etmesi riskinin ciddi biçimde mevcut olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti: "Finansal dalgalanmaların, küresel ekonomik konjonktüre ilişkin belirsizliklerin hakim olduğu, gıda, ham madde ve enerji fiyatlarında önemli artışların gerçekleştiği içinde bulunduğumuz dönem, bu açılardan dikkatle değerlendirilmelidir. Bu konjonktürde gelişmiş ülkeler dahi, kısa vadede enflasyonist baskıların artması, uzun vadede gıda güvenliği sorunlarına karşı tedbir aramaktadırlar. Gelişmiş ülkelerin bile tedbir aradığı bir dönemde, gelişmekte olan veya en az gelişmiş olan ülkelerin ne kadar büyük ve ciddi sorunlar ile karşı karşıya oldukları açıktır. Bunların başında açlık ve yoksulluğun daha da artması gelmektedir. Geldiğimiz bu noktada ortak sorumluluğumuz gereği acil sorunların çözümü yönünde tüm hükümetleri ve bölgesel ve uluslararası ekonomik ve siyasi kuruluşları samimi iş birliğinde bulunmaya ve kolektif çaba göstermeye davet ediyorum. Tabiatıyla iş dünyasının ve şirketlerin bu çabalara katkıda bulunmaları, hem insanlığa karşı ahlaki bir borçtur hem de kendi varlıkları bakımından akılcı bir tutum olacaktır. Kaynaklarımızın; savaş, çatışmalar, yolsuzluklar, akılcı ve verimli olmayan kullanımlarla israf edilmesi yerine, küresel düzeyde refahın artırılması, refahın ulusal ve uluslararası düzeyde daha dengeli dağılımının sağlanması, kaynakların açlık ve yoksullukla mücadeleye ayrılmasının dünya barışına çok önemli katkıda bulunacağına olan inancımı bu noktada özellikle vurgulamak isterim."