Hazine garantisini nereye vermeli?

Hakan GÜLDAĞ
Hakan GÜLDAĞ hakan.guldag@dunya.com

İhracatın Yıldızları Ödülleri'nin geçen hafta düzenlediğimiz tören gecesi muhteşem oldu... Bana göre, elimizden geldiğince geniş verdiğimiz törene ilişkin haber ve fotoğrafl ar o muhteşemliği tam yansıtamadı... 

Belki de yansımasını beklemek doğru değil... 

Kreatif ürün dalında birinciliği alan Bitlis'in Hizan ilçesinde video izleyerek, Norveçli ustalarla mesajlaşarak öğrendiği elektro gitarları, ceviz ağacından üreten ve Kanada'dan Avustralya'ya tam sekiz ülkeye satma becerisini gösteren genç girişimci Faruk Yılmaz'ın ödülünü alırken gözlerindeki o ışığı bizzat görmek gerek... 

Keza aynı kategoride jürimizden ikinci en yüksek oyu alan firmamız, dünyaya araştırma laboratuvarları ihraç etme başarısını gösteren Hedlab'ın Genel Müdürü Şakir Çelik'in heyecanı ve gururunu da... 

Ya da evini, teknesini satıp İzmir'de keçi çiftliği kurarak üretime yönelen Funda Özer Baltalı'nın davasının getirdiği haklılıkla o dik duruşunun farkına varmak...

Ford Otosan, Durmazlar Makina, Aselsan... 

O akşam ödül alan 17 kuruluş ve kişi Türkiye'nin akılla birleşen enerjisinin ışığını dünyaya yansıttılar... 

Törenimizi onurlandıran Başbakan Yardımcısı Ali Babacan önemli mesajlar verdi... “Türkiye ekonomisi açısından ihracat olmazsa olmaz” dedi... 

“Bizim ekonomik yapımız ancak ürettikçe, ihraç ettikçe ve buna dayalı bir büyüme elde ettikçe sıhhatli gelişiyor” dedi... 

“Türkiye ekonomisinin büyüme ve ileriye doğru var ettiği bütün potansiyeli bir bakıma ihracata borcu olduğunu” kaydetti... 

Ve gazetemize manşet yaptığımız cümleyle ihracatın Türkiye ekonomisi için anlamını özetledi: “İhracat, eşittir ekmek!”

Çok önemli bir başka noktanın daha altını çizdi Başbakan Yardımcısı Babacan: “Türkiye kişi başına milli geliri 2008 yılında 10 bin dolara çıkardı... 

Ancak aradan geçen 5 yılda bin dolar arttırıp, 11 bin dolara çıkaramadı... 

Tabii bundan küresel krizin etkisi var... 

Şu var, bu var... 

TL'nin ABD Doları karşısında değer kaybının etkisi var... 

Ama nereden bakarsanız bakın, 10 binden 11 bine atlamakta dahi güçlük çekmeye başladık... 

Bu bir gerçek... 

İşte o orta gelir tuzağı dediğimiz riskli bölgeye düşmemek için ve büyümemizi yılda 3'lük, 4'lük bir alana hapsetmemek için siyasi reformları kararlılıkla yürütüyor olmalıyız” dedi...

Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet Büyükekşi de “Türkiye'nin sürdürülebilir büyümesini gerçekleştirebilmesi için mutlaka ihracatla büyümesi gerektiğine” dikkat çekti... 

Cumhuriyet'in 100'üncü yılında 500 milyar dolar ihracata ulaşmanın anlamının da bu olduğunu kaydetti ve bu süreçte ihracatçıların da ev ödevleri olduğunu vurguladı: “Rakamlara baktığımızda, Güney Kore'nin firma başına senelik ihracat rakamı 8 milyon dolar. Türkiye'nin sadece 2.6 milyon dolar. Firma başına senelik ihracatımızı ilk etapta 5 milyon dolara çıkarmaya hedefl iyoruz” dedi...

Kişi başına ihracat rakamlarına da değindi TİM Başkanı.. 

Türkiye'nin kişi başına ihracatının 2 bin dolar olduğunu, bu rakamın ABD'de 5 bin, Güney Kore'de ise 11 bin doları aştığını vurguladı... 

Keza, ihracat birim fiyatlarının da öyle... 

Büyükekşi'nin verdiği bilgilere göre, Türkiye'de bu rakam, yani ihracatımızın ortalama kilogram fiyatı, yaklaşık 1.5 dolar seviyesinde... 

Güney Kore'de 3, Almanya'da ise 4 doları aşıyor ortalama fiyat... 

Peki ne yapmamız lazım? Büyükekşi devam etti: “Yüksek teknolojili ürünlerin payı ihracatımızda yüzde 3.5 civarında... 

Halbuki Avrupa Birliği'nin payı yüksek teknolojili ürünlerde yüzde 20... 

Bu oran Çin'de yüzde 25... 

İnovasyona ve teknolojiye daha fazla önem vermemiz gerekiyor...” 

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın verdiği mesajların da... 

TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi'nin vurguladıklarının da... 

Altına imzamızı hiç düşünmeden koyarız... 

Sanırız, Türkiye'de bu konular üzerine kafa yoran pek çok kişi de aynısını yapar... 
Ancak asıl soru şu: Bunu nasıl başaracağız? 

Geçen hafta gündemi, özellikle ekonomi gündemini işgal eden en önemli konulardan biri büyük projelere verilen kredilere getirilen 'Hazine garantisi' idi... 

Cuma günkü DÜNYA'da konuyu Canan Sakarya ve Mehmet Kaya'nın kaleminden manşete taşıdık... 

Farklı görüşleri yansıtmaya çalıştık...

Düzenlemeyi, “rekabet hukuku açısından sakıncalı görmeyenler” olduğu gibi... 
“Hazine'nin yükü artacak” diyenler... 

Ya da “Adrese teslim düzenleme” olarak niteleyenler de var... 

Bu tartışmalara diyecek bir şeyimiz yok... 

Yapılması doğrudur...

 Aksine bu tartışmaları yansıtmak, konuyla yakından ilgilenen ve bir çoğu okurumuz olan iş dünyasını bilgilendirmek bizim işimiz... 

Ancak bütün bunların ötesinde, bence üzerinde durmamız gereken bir başka konu daha var... 

Ki, bence bu boyutu hep 'es' geçiyoruz... 

Söylemeye çalıştığım şu: Hazine garantisini ya da farklı destekleri rekabete etkileri açısından tartışırken, nereye gittiğini de iyi irdelememiz lazım... 

Yok, herhangi bir firmayı ya da kişi kastetmiyorum bu soruyu sorarken... 

Hangi sektöre gittiğini, tercihlerimizi hangi alanlardan yana yaptığımızı sorguluyorum... 

Ve ortada inkar edilemeyecek bir gerçek var ki, biz epeydir ekonomik gelişmemizi 'inşaat işlerine' fazlaca bağladık

Tabii ki büyük projeler olacak, olmalı... 

Türkiye'nin altyapısının gelişmesi, insanlarımızın daha iyi koşullar sunan konutlara kavuşması... 

Hepsi iyi güzel de...

Biraz da diyorum, bu Hazine garantilerini ihracata, özellikle de yüksek teknolojili ihracata versek...

Geçtiğimiz haftalarda gazetemize yansıyan bir haber doğrusu içimi 'cız' ettirdi... 

Dünyanın otomotiv devlerinin otomasyonunu gerçekleştiren bir firmamız, projeye finansman sağlayamadığı için yurtdışında iş kaybettiğini anlatıyordu... 

Yüksek teknoloji ise yüksek teknoloji... 

Dikkatinizi çekerim; konu otomasyon, robotikten bahsediyoruz... 

Katma değerli ürünse, katma değerli ürün... 

Mühendislik, know-how ihracatı içeriyor... 

Tekrarlıyorum, yanlış anlaşılmasın... İnşaatla, altyapı yatırımlarıyla, Türkiye'nin çıtasını yükseltecek işlevsel 'büyük projelerle hiçbir alıp veremediğim yok, olamaz da... 

Ancak, üretimi desteklemek, katma değerli ürünü teşvik etmek istiyorsak, ne yapıp edip Türkiye'nin dikkatini bu yöne çevirmeliyiz... 

Tamam ihracat bir aşk, sanayicilik bir tutku ama... 

Paranın nereden kazanıldığı, iş dünyasında verilen kararlar açısından sistematik önem taşıyor... 

Girişimcilerimizin alışveriş merkezi mi yapmaya yönelecekleri, yoksa Ar-Ge'ye ağırlık verip yüksek teknolojili ürün ihracatına mı yöneleceklerini, işte o sistematik belirliyor... 

Para kazanmanın yolunu, Ar- Ge'ye, yüksek teknolojili üretime, inovasyona hangi yolla, vergi düzenlemeleriyle mi, Hazine garantisi vererek mi yaparız bilmem... 

Ama eğer biz geleceğimizi burada görüyorsak, dikkatimizi ve desteğimizi de oraya vermemiz akılcı olandır... 

Bakın o zaman, o ihracatın yıldızlarının ışığı kaç kat daha güçlü parlayacak!

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar