Henüz tam bir kriz değil

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Durumumuz nedir? Son yıllarda ne oldu, şimdi, ne oluyor? Cari açık en çok büyüme hızına bağlı olarak artıyordu. Reel kur açığı açıklamada önemli, ama en önemli belirleyici değildi. Son yıllarda enerji faturası daha da önemli hale geldi. Reel kur rekabet gücünü açıklayan tek değişken değil. Fakat bunu söylemek rekabet gücümüzü düşünürken reel kurun önemsiz olduğunu sanmamızı da gerektirmiyor. Hem cari açığın kendisi, hem cari açığı neden/nasıl verdiğimiz, hem de cari açığın finansmanı önemliydi ve önemli.

Cari açık sıradan bir istatistik değil, dezenflasyon için ödediğimiz bir bedeldi. Ama aynı zamanda cari açık verimlilik %5-6 aralığında bir büyümeyi, desteklerken, iç tasarruflar bu hızda büyümeyi desteklemediği için, yapısal olarak dış dünyanın tasarruflarını kullanma isteğimize ve zorunluluğumuza da işaret ediyordu.

Tüm dengeleri birarada tutan yabancı yatırımcıların ilgisiydi ve bu durum yıllar sürdü. Defalarca vurguladığımız gibi Türkiye’de kıymetlerin hepsi tek bir varlık (asset) olarak görülmeli. Getiriler yüksek korelasyona sahip. Her şey birlikte hareket ediyor ve “iyi dengeye” götüren ortak neden, global likidite bolluğu ve gelişmiş ülkelerde düşük faiz koşullarında,  dış dünyanın uyguladığımız programa inanma yolunda hayli mesafe katetmiş olmasıydı. Daralan kar marjlarına muhatap olan sektörler verimlilik artışından yaklaşık 2 yıl boyunca tam olarak yararlandılar. Bir anlamda, 2003 ve 2004 yıllarındaki aşırı şikayetler erkendi. Fakat 2005 yılından itibaren uluslararası rekabet gücü kaybı belirgin hale geldi ve kur artışı asıl çare olmamakla beraber, YTL’nin aşırı değerli olduğu her açıdan belirginleşti. Program yıllar önce bittiği halde 2007 sonrası likiditenin GOP içinde hareket etmeye başlamasıyla, aslında global kriz sayesinde, birkaç yıl daha idare edildi. Aslında 2007-8 yıllarında yeni bir büyüme stratejisine geçilmeliydi. 

İki şeyden birisi olabilir: ya reel faizlerde borç verenlerin tatmin edici bulacağı bir eşik bulunacaktır ve hareket yavaş yavaş sönecektir –ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır- ya da kur ve faiz bir sarmal halinde birbirlerini yukarı itmeye bir süre daha devam edecektir. Kurda kalıcı yükselişin enflasyonist etkileri elbette görülecek. Kur artışı ihracata prensipte yardım etse bile, yani kurun “denge değeri” bu civardaysa, bilanço tahribatı daha ağır basacaktır. Bu, henüz tam boy bir kriz değildir: fakat şokları absorbe etme kapasitesinin düşündüğümüzden daha düşük olduğunu da görmüş bulunuyoruz. Şu an borsaya ilgi sadece ucuzluk bazında, kar veya büyüme bazında değil. 

Daha önce yazdığımı tekrar ediyorum: Yabancı yatırımcıların riskten kaçınma katsayıları ortalama risk katsayısından yüksekse, risk algılamasındaki bir artış hem sermaye çıkışına hem de kamu borcunun faiz oranında bir artışa yol açar. Kamu borcunun ödenememesi olasılığı –teorik bir olasılık, pratik bir imkan değil- arka planda artmakta iken ortaya çıkacak faiz artışının kur artışına yol açacağı gösterilebilir. Bu olasılık sıfır gibiyse, tahdit yoktur ve faiz artışı kuru tutmakta etkili olur. Yani? Bütün yollar Roma’ya çıkar aslında. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019