En önemli değişkenlerden biri

UZMAN GÖRÜŞÜ
UZMAN GÖRÜŞÜ dunyaweb@dunya.com

Murat BERK / YAPI KREDİ YATIRIM

Uluslararası piyasalar açısından gelişmiş ülke, özellikle de ABD faiz oranlarının en önemli değişkenlerden biri olmaya devam ettiğini düşünüyoruz.

Lehman Krizi sonrasında gelişmiş ülke merkez bankalarının ve özellikle de FED’in faizleri hızla aşağı indirmesi ile uluslararası fonlama maliyetleri için önemli bir gösterge olan “risksiz faiz oranı” hem nominal, hem reel anlamda ciddi olarak geriledi. Gelişmekte olan ülkelerin merkez bankaları da kamu sektörünün durumunun örneğin kamu borç oranlarının, geçmişe nazaran çok daha iyi olması sayesinde, FED’in ve diğer gelişmiş ülke merkez bankalarının bu politikalarına faiz indirimleri ile eşlik etti. Bir yerde FED’in düşük faiz politikasını ithal etmiş oldu. O günün koşullarında aslında bunlar gelişmekte olan ülke merkez bankaları açısından cesur hamlelerdi. Bu düşük küresel faiz ortamının yararları olduğu kadar bazı yan etkileri de oldu. Özellikle eski dönemlerde kendini tüketici enflasyonu olarak gösteren enflasyonun yerini, iş gücü pazarlarındaki değişiklikler, teknoloji ve küreselleşme ile beraber daha fazla varlık fiyatı enflasyonuna bırakmış olma ihtimali de var.

Geçtiğimiz haftaki yazımızda da ifade ettiğimiz gibi Ludwig von Mises ve Rothbard gibi Avusturya ekonomi ekolünün temsilcileri tarihsel olarak varlık fiyatı enflasyonuna karşı duyarlı oldular. Ancak ekonomi camiasının büyük çoğunluğu ve özellikle de son 20 seneye damgasını vuran Neo Keynezyen ve monetarist akımlarının bunu pek dikkate almadığını görüyoruz. Tabii Bank of International Settlements (BIS) gibi bazı kurumlar, bunların William White, Claudio Borio gibi geçmiş ve bugünkü üst düzey yöneticileri istisna oluşturuyor.

Şu an görebildiğimiz kadarıyla uluslararası alanda parasal politika yapıcıları arasında ekonomilerin büyümesi için faizlerin düşük tutulması yönünde konsensüs var. Fakat düşük faizlerin yaratabileceği yan etkilere karşı da makro ihtiyati tedbirlerin alınmasında da konsensüs sağlandığını düşünüyoruz. Parasal politika yapıcıları arasında oluşan konsensüse göre, ekonomilerin büyümesi için faizlerin düşük tutulması, fakat düşük faizlerin yaratabileceği yan etkilere karşı da makro ihtiyati tedbirlerin alınması gerektiği düşünülüyor. Daha sonra bu ortak görüşe, merkez bankalarının “forward guidance” ile piyasaları amaçları doğrultusunda bir iletişim politikası ile yönlendirmeleri de eklendi. Fakat piyasa faizlerinin bu “forward guidance”’ın ne kadar etkisi altında kalacağı bizce soru işareti. Özellikle de verilerin ekonomilerde toparlanma yönünde gelmeye devam etmesi durumunda... Ayrıca, şu an ABD’de enflasyonun artacağına yönelik çok fazla işaret olmasa da varlık enflasyonun TÜFE enflasyonuna dönüşümünün ilk işaretlerini özellikle ücretlerdeki artış hızını dikkate alırsak görmek mümkün.. . Böyle bir durumda ABD’de faizlerin daha da artması gündeme gelebilir. Dolayısıyla Aralık başından beri olduğu gibi gelişmekte olan ülkeler için temkinli bir bakış açısının daha doğru olacağını düşünüyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Euro nereye koşuyor? 03 Ağustos 2017