Patinajın iki listedeki yansıması

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Gecikerek gelen yazın ve sıcak seçim sonuçlarının yarattığı dikkat dağılmasına rağmen ülkenin kronik sorunlarını ve temel önceliklerini istesek de uzun süre unutmak mümkün değil. Şu veya bu vesileyle varlıklarını hatırlatıyorlar. Zaten bu nedenledir ki bir süredir siyasetin sorumluluk alanının daraltılmasının ve siyasetçilerin performans ölçümünün kolaylaştırılmasının yerinde olacağını vurgulayıp duruyoruz. Toplumun ve onun örgütsel yansıması olan devletin kurumsal kapasitesini kalıcı bir şekilde yükseltebilirsek, bunca deneyimden sonra artık tartışılacak bir tarafı kalmayan ve gelişmenin / refahın önkoşulları olan temel kurumsal çerçeve olgunlaşıp kökleşir ve biz her seçimde her konuda sıfırdan başlayacak kısır bir tartışma sürecini yaşamak zorunda kalmayız. Aksi takdirde Sayın Erdoğan'ın da Başbakan'lığının son zamanlarında kabul ettiği ekonomide patinaj olgusuyla sürgit birlikte yaşamak kader haline gelir. 

Küçük ölçek, düşük kârlılık

Geçtiğimiz iki haftada yayınlanan iki liste, içinde bulunduğumuz tatsız durumu farklı açılardan bir kez daha yansıttığı için üzerinde durmaya değer. Bunların birisi İstanbul Sanayi Odası'nca (İSO) uzunca bir süredir düzenli olarak yayınlanan 500 büyük firma, diğeri de ilk 100'e giren kurumlar vergisi ve gelir vergisi şampiyonları hakkında. Gerçi ülkenin temel ekonomik sorunları ve diğer ülkelerle karşılaştırmalı durumu pek çok uluslararası kuruluşun sık sık yayınlanan raporlarında ayan beyan belli ama, dışa kapalı zihinsel kodlarımız bunları fazla kaale almamaya teşne olduğu için ortalama vatandaşın da izlediği bu listelerdeki ipuçları da önemli. 

Öncelikle İSO'nun 2014 raporuna göz atalım. Reel kesimin ve sanayiin temel zaafl arından biri olduğunu öteden beri vurguladığımız ölçek darboğazı, bu yılki listede de hemen göze çarpıyor. Listenin ancak ilk 20 şirketi küresel ölçekte büyük sayılabilecek 1 milyar dolarlık ciro sınırını aşabiliyor. Yine sadece 50'si 600 milyon doların, sadece 100'ü 300 milyon doların üzerinde satış yapmış. Hasılatı 100 milyon doları aşan şirketlerimizin sayısı ise 400. Geçmişte zikrettiğimiz 1000'in üzerinde çalışanı olan şirket sayısının ancak 250 olduğu yolundaki açıklamalarını büyük ölçüde teyid eden rakamlar bunlar. Ayrıca bu şirketlerin üçte birinden fazlasının İstanbul'da, yarısının ise İstanbul, Kocaeli ve İzmir'de toplanması, doğu'dan hiçbir şirketin listeye girememesi de hem bir yapısal dengesizlik sorununa, hem de uzun yıllar boyunca yoğun bir şekilde uygulanan teşvik rejimlerinin fazla bir kıymet- i harbiyesi olmadığına işaret ediyor. Öte yandan listenin kendi içinde de oldukça büyük dengesizlikler var, ilk elli şirket toplam satışların da yüzde ellisini yapıyor. Ölçek küçüklüğünü göstermesi açısından ilginç olan bir diğer nokta da 500 şirketin toplam ciro büyüklüğünün 421 milyar TL’nı yani 181 milyar doları ancak bulması. Bu da dünyanın en büyük beş şirketinden her birinin ancak yüzde 33'ü ile yüzde 50'si oranında bir büyüklüğe tekabül ediyor. (Kaldı ki 2015'teki kur düşüşü, dolar değerinde bu yıl çok daha büyük bir azalma yaratacak.) 

Kârlılık ve finansal borçluluk yönünden de şirketlerimizin performans trendi aşağı yönlü. Üstelik 30 milyar liralık esas faaliyet kârının (hasılatın yüzde 6.4'ü) yarısı finansman maliyetine gidiyor. Karlılıktaki düşüş, bir ölçüde faaliyet dışı gelirler ve özellikle kambiyo karları ile dengeleniyor. Kaldıraç, yani borcun özkaynağa oranı ortalama 1.32 düzeyinde. Performans göstergelerinin kötüleşmesine listede hala yukarılarda yer bulan kamu şirketlerinin de katkısı var. Listedeki şirketlerin üretimde yüzde 30'unu, yaratılan katma değer ve ihracatta ise yüzde 40'ını teşkil eden ve 2010 öncesinde 150’yi aşan yabancı sermayeli şirket sayısı da 2014 te 126'ya düşmüş durumda. Diğer bir olumsuzluk da şirketlerin yüzde 40'ının düşük, kalanının orta teknolojiyle üretim yapılan ve büyük kısmı yüksek enerji maliyetiyle çalışan sektörlerde faaliyet göstermesi, yüksek teknoloji kullananların ise ancak yüzde 3 düzeyinde kalmasıdır. Bu tablo, on beş yıldır mili gelir içindeki payı sürekli gerileyen imalat sanayiinin, son olarak 2015 yılının ilk çeyreğinde neden ancak yüzde 0.8 büyüdüğünü de bir bakıma açıklıyor. Listede ağırlıklı yer işgal eden otomotiv, demir çelik ve petrokimya sektörlerinin büyük ölçüde ithal girdi gerektirmesi, katma değer ve net ihracata katkı düzeylerinin düşük bulunması da unutulmamalı. 

Vergi beyanlarında da yeni haber yok 

Tıpkı en büyük 500 listesi gibi 2014 Kurumlar ve Gelir Vergisi rekortmenleri listesi de 15-20 yıldır aşağı yukarı aynı şirket ve isimler ekseninde oluşuyor. Şirketlerde 100 milyon TL'nin, şahıslarda da 6 milyon TL’nin üzerinde vergi ödeyenlerin sayısı 30 civarında. Gerek 1 trilyon dolara yaklaşan mili gelir rakamı, gerekse gelişmiş ülkelerle yarışan dolar milyarderi sayısı ile kıyaslandığında oldukça düşük görünen bu veriler bir yandan vergi sistemindeki zaaf ve boşlukları, bir yandan da esas faaliyetlerle ilgili özkaynak, kârlılık ve verimlilik sorunlarını ve faaliyet veya kayıtdışı gelirlerin önemli düzeyde bulunduğunu gösteriyor. Zaten yaklaşık 3.2 milyon beyannameli mükellef başına tarh edilen ortalama verginin 5 bin lirayı biraz aşması da sorunun ne boyutta olduğunu yeterince gösteriyor. Bu arada son yılların en parlak sektörü olarak öne çıkan inşaat kesiminden listeye nadiren girip çıkanların olmasını ve süreklilik kazanmamasını da hem bu sorunlarla ilişkilendirmek, hem de bu sektörün mili gelire de bir defalık katkı yapan düşük verimliliğine bağlamak mümkün. 

İki listenin bir başka ortak özelliği de isim ya da veri açıklamak istemeyenlerin oranının giderek artması, yani saydamlık düzeyinin her geçen yıl düşmesi. Bir yönüyle güven eksikliğine, diğer yönüyle kurumsal yönetim yetersizliğine yorulabilecek bu durum da hem gerçekçi analizlerin yapılmasını, hem de paydaşların ve iş ilişkisinde bulunan diğer tarafl arın bilgilenmesini kısıtlıyor. 

Kuşkusuz listelerden çıkarılabilecek diğer bir sonuç da enflasyonun yükseldiği bir konjonktürde gelirlerin artmayışını ekonomide bir yavaşlamaya işaret saymak. Böyle bir durum ücretleri düşük tutmak ve düşük katma değerli fasonculuk dışında bir stratejik yaklaşımın, yenilikçilik ve verimlilik artışının ipuçlarını vermeyen şirketler ve patronları için daha da olumsuz günlerin habercisi gibi...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019