İktidar marka vaadini unutursa...

Güventürk GÖRGÜLÜ
Güventürk GÖRGÜLÜ PAZARLAMA 3.0 guventurk@portakalonline.com

Önceki haftaki yazımızda marka vaadi ile gerçek durum arasındaki farkın açılmasının marka algısında yarattığı tahribattan söz etmiş ve bu çelişkinin sizi eninde sonunda bir açmaza götüreceğini söylemiştik. Bu duruma örnek olarak da Habertürk ve CHP’yi vermiştik. Dilerseniz bu hafta da iktidar partisinin yani AKP’nin marka vaadiyle gerçek durumu arasındaki farka bir bakalım...

Yaşı müsait olanların hatırlayacağı gibi Türkiye 1990’lı yılları büyük bir siyasi ve ekonomik kaos içinde geçirmişti. Tansu Çiller’in başında bulunduğu DYP’nin ortak olduğu hükümetlerin ekonomik başarısızlıkları 1994’te çok büyük bir krize neden olmuş, 5 Nisan kararlarıyla toparlanmaya çalışılan ekonomi 1998’de tekrar açmaza sürüklenmişti. Bu arada ülkenin özellikle güneydoğusundan başlayarak dört bir yanında siyasi cinayetlerin yarattığı bir terör ortamı oluşmuş, bu arada 28 Şubat 1997’de “post modern” olarak nitelenen bir de askeri darbe yaşanmıştı.

Toplum bu gelişmelere tepkisini o güne kadar pek de iktidar adayı olarak görülmeyen iki partinin; Ecevit’in DSP’si ve Devlet Bahçeli’nin MHP’sini birinci ve ikinci parti yaparak göstermişti. Hâl böyle olunca DSP-MHP koalisyonu kurulmuş, bu gelişmeyle birlikte ülkede siyasi olarak nispi bir rahatlama yaşansa da ekonomik durum pek toparlanamamıştı. 1999 depremi ve 2001 ekonomik krizi sonrasında ortaya çıkan tablo, koalisyonun da sonunu getirmişti. Bunda da en büyük rol hiç kuşkusuz krizle ortaya çıkan bir dizi bankacılık skandalıydı.

Çok büyük bir çoğunluğun hatırlayacağı gibi 2002 seçimlerinin galibi AKP’nin iki büyük iddiası vardı. Bunlardan ilki devleti yolsuzluklardan temizlemek, ikincisi ise ülkeye Avrupa Birliği standartlarında demokrasiyi yerleştirmek...

Bunca yolsuzluğun ve krizin ardından beklendiği gibi oldu ve AKP’nin tek başına iktidar dönemi başladı. 12 yıl yaşadığımız bu iktidar döneminin ilk yıllarında yine herkesin hatırlayacağı gibi, öncelikle ekonomik istikrar sağlandı ve o güne kadar topluma rahatsızlık veren yolsuzluk görüntüsü ortadan kaldırıldı.

Ekonomik alanda, marka vaadi ile gerçekleştirilenler arasındaki bu uyum ve demokrasi konusundaki ısrar, AKP’nin ikinci seçim zaferinin ilkinden çok daha parlak olmasını sağladı. Ancak ne olduysa işte bu aşamadan sonra oldu ve parti, elde ettiği bu güçle, marka vaatlerinin arkasında eskisi kadar sıkı durmamaya, daha doğrusu artık buna “gerek görmemeye” başladı.

Parti programlarında ısrarla vurgulanan “Muhafazakar demokratlık” kavramı adım adım, içinde daha fazla muhafazakarlık, daha az demokratlık barındıran bir bileşime dönüştü. Yolsuzluk konusunda ise tasfiye edilen eski yöntemler yerine, daha kapalı devre gerçekleştirilen, ancak elde edilen çıkarın bir bölümünün seçmen tabanına da paylaştırıldığı yeni bir yöntem geliştirildi. Kapalı devre elde edilen veya birilerine sağlanan ekonomik çıkarlar, bir yandan da toplumla paylaşıldığı için, herkesin bildiği, fakat herkesin suskun kaldığı bir oydaşma haline geldi. Yüksek sesle dile getirilmeyen, birileri tarafından getirilse bile çeşitli mekanizmalarla görünmez, konuşulmaz kılınmış bir “kötüye kullanma” mekanizması yaratıldı. Bu mekanizmanın iki önemli ayağı, istendiği zaman istenen yönde çalıştırılabilen yargı ve sahiplerin iş ilişkileri nedeniyle olan bitene seyirci kalmayı tercih eden medyaydı.

Hikayenin bundan sonrası herkesin malumu olduğu için anlatmaya hiç gerek yok. Ancak marka açısından yapılan hatanın ne olduğunu kalın, kırmızı çizgilerle çizmekte fayda var. Pazar lideri olduğunuzda -ki yüzde 50 oy alan bir parti pazar lideridir- müşterilerin ne olursa olsun sizden başka bir yere gitmeyeceği hissine kapılabilirsiniz. En yakın rakibiniz, pazar payı olarak sizin çok gerinizde kalmıştır ve gerek sermayesi, gerek ürünü, gerekse pazarlama yöntemleriyle sizle boy ölçüşebilecek durumda değildir.

Bu durumda marka vaadinizi tam olarak yerine getirmeseniz de, ürününüzden biraz eksiltseniz de bir şey olmaz gibi gelebilir. Oysa müşteri sizin tapulu malınız değildir. Coca Cola’nın formül değiştirme olayını hatırlayın ve müşteriden gelen tepkiye rağmen şirketin bunda ısrar ettiğini bir düşünün. Üstelik bir siyasi parti, yalnız kendisini satın alanlar üzerinde değil, almayanlar, tercih etmeyenler üzerinde de etkili bir üründür. Bu nedenle vaadiyle gerçeği arasındaki uyum makası açıldıkça, önce kendisini satın almayanların -oy vermeyenlerintepkisiyle karşılaşır, uyumsuzluğun dozu arttıkça da kendi müşterilerini -seçmenlerini- kaybetmeye başlar. Bugün İktidar partisinin yaşadığı durumun özeti de budur...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Orta vadeli temenniler 21 Eylül 2018