İnternete müdahale hevesi

Edip Emil ÖYMEN
Edip Emil ÖYMEN YENİLEŞİM edip.oymen@outlook.com

Yönetişim, yönetimden farklı. Yönetişimde, farklı kurumların bir araya gelerek katılımcı, paylaşımcı bir yaklaşımla, ortak bir fayda için bir yönetim oluşturması umut ediliyor. Bu parçalı bohça durum nedeniyle yönetişim, demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla içtenlikle benimsemiş ülkelerde yürüyebiliyor. Ama yönetişimi uluslararası düzeyde, farklı ülkelerin kurumlarıyla yürütmeye çalışmak deveye hendek atlatmak kadar güç. İstanbul’da yarın başlayacak İnternet Yönetişim Forumu, bu hendek-deve derdinden muzdarip: Çünkü hükümetler internetin yönetişiminden ziyade, müdahaleye hevesli.

Bu müdahale, doğrudan doğruya sıfır numara sansür olabildiği gibi, daha dantelli sofistike yöntemlerle gözetim, fişleme de mümkün. Anayasası’nın daha 1. maddesinde “Basın özgürdür, sansürlenemez” yazan ABD bile, bu denetim işinde sabıkalı. Haziran 2013’den beri artçı sarsıntıları süren Snowden Depremi’yle ortaya saçılan bilgiler, Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSA) internete müdahale konusunda ne kadar pervasız bir uygulama geliştirdiğini gösterdi, gösteriyor. 

İnternete şu-bu-o gerekçeyle müdahale, tıpkı ilaç yan etkisi gibi, sonuçta ekonomiye zarar. Bu, 2+2=4 kadar kesin. ABD’de son bir yıldır çeşitli kurumlar, müdahale/ ekonomi ilişkisini dolar cinsinden hesapladılar: “Ne kadar müdahale, o kadar zarar” denklemini kurdular. Konuda son örnek, ABD düşünce kuruluşlarından Yeni Amerikan Vakfı’nın (NAF) “Gözetimin Bedeli: NSA’nin Ekonomi, İnternet Özgürlüğü ve Siber Güvenliğe Etkileri” başlıklı 64 sayfalık yoğun raporuyla geçen hafta geldi. Rapordaki 374 referans, ekonomik bedel konusunun ciddiyetine kanıt... 
ABD teknoloji siyasetine yenilikçi strateji öneren bir başka düşünce kuruluşu Bilgi Teknolojisi ve İnovasyon Vakfı (ITIF), 2016’ya kadar, NSA “yüzünden” Amerikan şirketlerinin 22-35 milyar dolar zarara uğrayacağını hesapladı. Ancak, Forrester Research’in hesabında daha vahim bir rakam var: 180 milyar Dolar. Boston Consulting Group da bu yıl yayınladığı, “İnternet Ekonomisinin Çarklarını Yağlamak” başlıklı raporunda şu saptamayı yaptı: 
İnterneti en serbest kullanan ülkelerin bu sayede GSYH’e yaptıkları katkı ile, internete direnç gösteren (yasaklayan, alt yapısını önemsemeyen, yasal düzenleme yapmayan v.b.) ülkelerde internetin GSYH’e yaptığı katkı arasında %2.5 fark oluşuyor. 

İnternete direnç konusunda en yakınımızdan örnek: Türkiye. İnternetle ilgili bir dizi sorun arasından, ekonomiye doğrudan etkisi bilinen “kişisel verilerin korunması” yasamız hala yok. Oysa Adalet Bakanlığı bir tasarı hazırlamıştı. 7 Nisan 2008’de hükümet TBMM’ye gönderdiği halde görüşülmeden kaldı ve öldü. 

Üstelik, 2010 Referandumu’yla kabul edilen 5982 sayılı Yasa’da Anayasa’nın 20. maddesi’ne yapılan ekleme ile kişisel verilerin korunması “temel bir insan hakkı olarak” koruma altına alındığı ve bunun yasayla düzenlenmesi öngörüldüğü halde hala bekliyoruz. 

Bu, önemli. Çünkü, yasa olmadığından Türkiye, AB mevzuatına göre “güvensiz üçüncü ülke.” AB’den Türkiye’ye veri transferi yapılamıyor. Böyle güvensiz statüde bir ülke üzerinden, yabancı şirketler operasyon yürütmek istemiyor. Yatırım yapmıyor. Örneğin, İsrail’in AB ülkelerine çağrı merkezi hizmeti vermesi bize göre daha kolay. Çünkü, bu tip hizmetler “kişisel veri transferi” gerektiriyor. Ve İsrail’de bunu güvenceye alan yasa var. Ayrıca bu durum, Türkiye’den ihraç edilecek bilişim hizmetlerini de köstekliyor. Yurt içinde de e-ticaretin gelişmesini... İnternete bu ve diğer malum “dirençlerimiz” nedeniyle ekonominin zararını hesaplamak için ABD örneklerinin metodolojisi uyarlanabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hollywood’a yapay zekâ 02 Ağustos 2019