‘Devlet, önce yatırımcısına güvenmeli!’

Sanayiciye göre, teşviklerin sonuç verebilmesi için bürokratın, ‘yatırımcı üçkağıtçı’ zihniyeti değişmeli.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Hüseyin GÖKÇE - Yeşim ARDIÇ - Büşra KOSİF

ANKARA - Ankara Sanayi Odası Elektrik Komitesi üyeleri, ASO Başkanı Nurettin Özdebir ile birlikte DÜNYA- ASOMEDYA yuvarlak masa toplantısında bir araya geldi.

Yuvarlak masa katılımcıları, Türkiye’de devletin yatırımcıya, yatırımcının da devlete güvenmesi gerektiğini belirtirken, gelinen noktada sanayicinin para kazanmayı bırakıp, ayakta kalma derdine düştüğünü kaydettiler. Mevcut teşvik sisteminden yararlanmanın güçlüğünden bahseden Elektrik Komitesi üyeleri, standartların belirlenmesi konusunda da sanayicilerin üzerine düşen görevler olduğunu aktardılar. Üyeler, yatırımcıya bedava arsa verilmesi uygulamasının olumlu olduğunu ancak kendi arsalarına yatırım yapmaya bile zorlandıklarını anlattılar.

Nurettin Özdebir: Yatırımların önü tıkaçla tıkanmış

Aslında bizim bürokrasimiz vatandaşın, özellikle yatırımcının üçkağıtçı olduğu kanaati olduğu düşüncesine organize olmuş durumda. Devletin hakkını vatandaşın hakkını kimseye yedirmeyeceğiz zihniyetiyle adeta eziyet ediyorlar. Siyasiler bir alana teşvik vereceğini söylüyor ama bu kanun haline gelene kadar, kaleme alanlardan başlayarak ikincil mevzuatta ‘istismar edilir’ endişesiyle birtakım engeller konuluyor. Böylece teşviklerden yararlanmak zorlaşıyor ve süreç uzuyor.

Vatandaşa güvenmelisin, işini serbestçe yapabilmeli suiistimal eden varsa onu denetleyip yakalaman lazım. Bizim devlette bürokrasi anlayışımız hep bu şekilde. Devlete yakın olanlar onun nimetlerinden istifade etmişler sonucu da şu anda yaşamış olduğumuz FETÖ terör örgütü devletin imkanlarından istifade ederek insanları ve ülkeyi sömürmeye dayanıyor. Bürokrasi hep işin nasıl olmayacağını gösteriyor, nasıl olacağını değil.

Bürokraside bir şeye evet deyince sorumluluklar başlıyor, hayır diyenin sorumluluğu yok ülkemizde. Avrupa’da standartlar, birlik içinde olan ülkelerin temsilcileri tarafından hazırlanıyor. Bizim sanayici olarak AB bünyesindeki standart müzakerelerine katılmamız lazım. Devletin de bu konuda kaynakları da var ama kaçmaktan kovalamaya fırsatımız olmadığı için oyunun kurallarının konulduğu yerde bulunamadığımız için onlar ne yazdıysa kabul etmek zorunda kalıyoruz.

O pazarlıkların içinde bulunup kendi şartlarımızı dikte edebilmemiz lazım. Bir kısa devre tesisi için Avrupa’daki bir ülkede rezervasyon yaptırmanız, daha sonra ürünü kamyona yükleyip götürmeniz gerekiyor. Üstelik bu testi orada sizin rakipleriniz yapıyor.

Oysa, bu laboratuvarlar ülkemizde olsa sanayicimiz ürün geliştirmesini de satın alma kararını verenlerin aldıkları malı kontrol etmesini de kolaylaştıracak.

Türkiye’de yerlilik payı hesaplanırken, ‘akıl teri’ dikkate alınmıyor. Sen mühendislik çalışması sonucu ortaya bir şey çıkarıyorsun. Oradaki malzeme her yerde var ama senin yaptığın iş sayılı. Yani bu yüzde 51’in hesabında sadece yurt dışından getirilen malzemelerin mukayesesi doğru bir sonuç değil. Mesleki yeterlilikte mevcut sınav sistemine sanayicilerimizden eleştiriler geliyor, başarısızlık oranı gerçekten çok yüksek. Bunun önüne geçmek için kısa süre önce İŞKUR ile bir protokol imzaladık. ASO olarak mesleklere yönelik 40’ar saatlik eğitim programı hazırladık ve çalışanlar sınava girmeden önce bu eğitimi alacaklar. Mesai saatleri dışında hem teorik, hem pratik eğitimler verilecek. Eğitim çok önemli çünkü özellikle iş sağlığı ve güvenliği açısından yanlış bilinen şeyler var.

Mahmut Yiğit- Yiğit Akü Yön. Kur. Başkan Vekili:

Yatırım yerine tekne alıp gexmeyi düşünüyorum!

Biz firma olarak akü üretiminde çevresel sorunların yanı sıra hammadde temininde güçlük çekiyoruz. 1976 yılında Ata sanayinde küçük bir atölye şeklinde kurulan şirketimiz bugün 536 kişiyi istihdam ederken, 40 dönümlük arazi üzerinde yaptığımız üretimi 90 ülkeye ihraç ediyoruz. Geçen yıl 74 milyon dolarlık ihracat yaparken, son 5 yıldır da en büyük 500 firma arasında yer alıyoruz. Uzun süredir yatırımla uğraşan birisi olarak, yeni ekonomik paketler açıklandığında çok şaşırıyorum. Yatırımda ciddi sıkıntı çekiyoruz. Sanayiciye arsanın bedava verilmesi gerekli ama biz kendi arsamız üzerinde yatırım yaparken zorlanıyoruz.

Eskişehir’de bir üretim yapmaya karar verdik, aradan 2.5 sene geçti daha belediyeden izin alamadık, bu arada yatırımın maliyeti de 6 milyon eurodan 12 milyona çıktı. Sonra kendi kendime diyorum ki biz niye yatırım yapıyoruz? Git 40 metrelik bir tekne al ve onunla gez.

Ali Kartal Usluel - Usluel Enerji Yönetim Kurulu Üyesi:

Kamu alacak diye yatırım yaptık, özelleşince ortada kaldık

Bizim grup olarak ana işimiz ağırlıklı olarak elektrik taahhüt bazında yoğunlaşıyoruz. Üstlendiğimiz projelerde kendimiz belli entegrasyonlar yapıyoruz, çeşitli sistemleri kurup devreye alıyoruz. Şimdi Türkiye’de biz katma değeri yüksek teknolojik ürün imalatı il ilgili bir takım teşviklerle uğraşıyoruz. Projemizle ilgili çeşitli bakanlıklara gidiyoruz, bedava yer, vergi muafiyeti gibi teşvikler gündeme geliyor. Oysa para kazanamadıktan sonra vergiden muaf olsan ne olacak, olmasan ne olacak? Biz vergiden kaçmıyoruz, para kazanırsak zaten vergimizi öderiz. Çok basit bir örnek daha, LED kullanımının zorunluluğuyla ilgili bir yönetmelik yayınlandı, bu aşamada 10 milyon ampul üretimi için yatırım yaptık ama yönetmelik ertelendi. Şimdi Çin’den geliyor hepsi. Benzer şey, enerji tasarruflu lambalarda da yaşandı. Herkes, atacakları lambalarını maalesef ülkemize attılar.

Biz ayrıca HES alanında da yatırım yaptık Karadeniz tarafında. Borca girdik ve üretim yapıyoruz. Belli bir üretim bedeli verdiler ve fiyattan satış yapıyoruz. Sonradan ne olduysa, durup dururken, cironuzdan yüzde 1.5 kesilecek dediler, yani salma saldılar. Bu tarz keyfi uygulamalar, yatırımın geri dönüş süresini 10 yıldan 15 yıla çıkarıyor.

Süreyya Çetin - Radsan Elektromanyetik Yönetim Kurulu Başkanı:

Sanayiciler kendi standartlarına sahip çıkmıyor

Biz normal eleman temininde bile güçlük yaşarken, yetişmiş eleman konusunda daha büyük sorun yaşıyoruz. Bu yüzden birkaç kişiye özel olarak yatırım yaptık, inşallah sonu da iyi gelir. Teknoloji esaslı bir firma olarak, tüm yenilikleri takip ederek uygulamaya çalışıyoruz. Yurtdışına açılmak için uğraşıyoruz. Yıldırımdan koruma ve topraklama elektrikteki topraklama uygulamasının malzeme üreticisi ve uygulayıcısıyız. Yurt dışında da Avusturya’da kurduğumuz bir firmamız var 2004'ten beri faaliyette ama Türk firması olarak lanse edemiyoruz. Türk firması olarak gidemediğimiz ülkelere, oradan satış yapıyoruz.

Biz işçi-işveren ilişkileri yönünden çözmekte zorlandığımız sorunlarımız var. Elemanları bitirdikleri okullar değil, biz eğitiyoruz. Basit bir ofis programını bile kullanamayanlar var. Ben üretime yönelik teşviklerin çok realist olduğunu düşünmüyorum. TÜBİTAK’a başvurup aylarca bekleyenler var. Yöneticilerin söyledikleriyle uygulamalar çok farklı.

Ben işimle ilgili TSE’nin bir çalışma grubuna katıldım ve şunu gördüm ki biz sanayiciler olarak, standart konusuna çok uzağız ve hiç sahip çıkmamışız. Avrupa ve ABD’de bu işi firmalar götürüyor. Bence mevcut haliyle bu sistem, sanayiciye atılmış darbe niteliğindedir. Sanayicinin yatırım yaparken, hibe değil desteğe ihtiyacı var.

Zafer Arabul - Emek Elektrik Genel Müdürü:

Teşviklerden yararlanmak zor onun yerine banka desteği alırım

Normal olarak elektrik sektöründe bir ürün üretip dünya pazarında standartlara uygun olarak yer almak istiyorsanız, denemeler yapmak zorundasınız. Eğer laboratuvar yok ise elektrik sektörü olduğu yerde kalır ama ilerleyebilmesi, yerli sanayiyi artırmak için mutlaka olması lazım ama bunu bir özel sektör gelip tek başına kuramaz. Kamuya destek verebilir, içinde yer alabilir ama tek başına özel sektörün yapacağı bir şey değil. Bize hep söylenen siz bu işin içine para koyun yapın, yapalım. Biz koyamayız ki kendi derdimizle uğraşıyoruz yatırımlarımızla kendi iç sorunlarımızla uğraşıyoruz ama yaptırmak zorundayız bu tesisleri. Bu bir devlet politikası haline gelmediği sürece, elektrik sektörünün gelişeceğine inanmıyorum.

Biz TÜBİTAK destekli bir proje yaptık ve bu tarz projelerin en büyük sorununun, Ar-Ge aşamasında kayıp, hayata geçirilememesi olduğunu gördük. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın da yönlendirmesiyle başvuru yapmıştık. Desteklemeye değer gördüler hatta bu konuda ilk desteği alan firmalardan birisi de biz olduk. Ancak projeyi gerçekleştirmemiz için gereken yatırım 2 milyon dolar iken, bize verdikleri rakam 100 bin dolar. Üstelik, önce parayı harcayacaksın, teşviki sonra alacaksın diyorlar. Yani teşvikler aslında göstermelik nitelikte. Ben bu teşvikten yararlanacağıma, bankaya başvurup ödemeyi uzun vadeye yayarım.

Türkiye’de temel alıcılardan birisi kamu. Ancak burada da rekabet çok yüksek. Kendi ülkemizde, yurtdışı firmalarla ciddi rekabete girmiş durumdayız. Gelinen noktada kar etmeyi bıraktık, genel giderlerimizi karşılayacak noktalara kadar geldik. Ancak biz para kazanmalıyız ki, üretimimize katma değer katalım, yeni ürünler ortaya çıkaralım. Yani sanayici para kazandıkça yeni yatırımlara yöneliyor. Oysa bırakın para kazanmayı, nasıl ayakta kalacağımızın derdindeyiz.
Devletimiz yerli malı belgesi alırsan, ihalede yüzde 15 fiyat avantajı sağlayacağını söylüyor. Ama mevcut formülasyonda özellikle elektronik sektöründe yüzde 51 yerlilik şartını tutturma şansı yok. New York elektrik şebekesinin ihalesini kazandık ama halen oradaki standartları uyum sağlamak için uğraşıyoruz, biz aslında ayakta kalmaya çalışıyoruz.

Olaya başka açıdan bakarsak, aslında bu krizler, ulaşamadığımız pazarlara ulaşmak için bir motivasyon oluşturdu bizde. Şu anda tabi yerli bir sanayici, yatırım malzemesi üreticisi olarak çok fazla devlete bağlı olarak çalışıyoruz.

Nihat Güçlü- Eptim Müdürü:

Yeni projemize bakanlar bile heyecanlandı ama daha yer gösteren olmadı

Biz de diğer arkadaşlar gibi TÜBİTAK ile bir proje gerçekleştirdik. 2009 yılında Elbistan Termik Santrali’nde otomasyon işleri yapıyorduk. Yaklaşık 7 ay orada kaldım. Her gün otele döndüğümde burun deliklerime kadar toz bulutu oluşuyordu. Döndükten sonra bu durum beni rahatsız etti ve bacadan çıkan bütün gazları absorbe eden bir proje geliştirdik. TÜBİTAK, ODTÜ ve Hacettepe ile birlikte çalıştık. 2 yıl içinde prototip de dahil 3 bine yakın testle biz bu zararlı gaz miktarını yüzde 94 azalttık ve doğaya artık zehirli gaz çıkmıyor. Üstelik atıktan da gübre ürettik ve Tarım Bakanlığı’ndan ve ziraat fakültelerinden tam not aldık, bitki yetiştirdik. Projeyi bitirdikten sonra çeşitli bakanlıklarla görüştük test raporlarını gösterdik, herkes bizi alkışladı, 12 tane bakan ziyaret etti. Hepsi, “Çok güzel, hemen hayata geçirilsin” dedi ama biz daha uygulamayı yapamadık. Bu çok büyük bir proje olduğu için bize yer gösterilmesi, destek verilmesi, projeyi kömürle çalışan bir bacada uygulamamız gerekiyordu. Bu maliyetli bir iş ve halen bize yer gösterilmedi. Bakanların hepsi değişti. Biz şimdilik kendimiz üretiyoruz, çiftçiye de gübresini satıyoruz bazılarına da bedava veriyoruz. Tam işleri rayına oturtup iş almaya başlamıştık ki Suriye ve Rusya krizi bütün siparişlerimizi durdurdu. Bunu bir yan şirket gibi düşünüyoruz. Ancak mutlaka açılacak. Asıl merkezimiz OSTİM’de. Ben OSTİM’de işe başladığımda 3 şirket vardı aynı alanda, şimdi olmuş sayı 333. Bir hesap yaptım, sadece bizim bonusumuz 35 olmuş. Yani bizden ayrılanlar 33 yılda 35 şirket kurmuş. Üstelik şimdi bunlarla rekabet etmek zorunda kalıyoruz. Ben markamla ismimle 33 yıllık işletmeyim. Ama nasıl ayakta kalacağız?

İşimizde uzmanlaşıp uluslararası rekabet edecek seviyeye gelmek lazım ama bu formatla olmuyor. Ben 2015 yılına kadar 35 ülkeye ihracat yapan bir firmaydım. Üretimimizin yüzde 35’in ihraç ediyorduk, şimdi ihraç ürünlerinin oranı yüzde 3’e kadar geriledi.

Şerif Birdal-EMS Elektromekanik Müdürü:

İhalelerde hükümetin belirlediği çerçeveler, şartnamede değiştiriliyor

Firmamız 1996 yılında daha önce Türkiye Elektrik Kurumu’nda çalışan 3 arkadaş tarafından kuruldu ve bugün de hala aynı işe devam ediyoruz. Aslında, firmamız, TEK’in özelleştirilmesinin ardından, kurumun işlerini piyasada yapacak kimse kalmaması sebebiyle kuruldu.

Trafo merkezlerine koruma kumanda ölçü panoları yapıyoruz. Bizim 1. derecede müşterimiz devlet 2. derecede de müteahhitler. Anahtar teslim işleri komple almıyoruz, müteahhitler alıyor parçalıyor bize ait olanları alıyoruz. Yeterlilik geçmişte bu şekilde verilmiyordu firmalar önce küçük bir iş verilip en vasıfsız işten başlatılıp çocukların sınıf geçtiği gibi müteahhitler de vasıfl arı büyüdükçe daha büyük işlere yeterlilik veriliyordu. En son da en büyük işleri yapınca tamam sen her işe yeterlisin hatta birkaç kuruma yeterlisin şekilden yeterlilikler vardı. Bugün yok bu. Eline çantayı alan bir banka müdüründen teminat mektubu ayarlayan artık en büyük işe girebiliyor o yüzden de köklü firmalar birkaç yıldır ihalelere bile girmiyorlar.

İhale yöntemlerinde rahatlama yaratılmasına rağmen, iş uygulamaya geldiğinde şartnameler değiştiriliyor. Türkiye’de bir şeyi daha iyileştireceğim diye yola çıkarsanız kendinizi kapıda bulursunuz, eğer hiçbir şeye karışmazsanız ödül bile alabilirsiniz.

Yabancı firmaların standartlar üzerinden Türk firmalarına kurdukları baskılar var. Siz bir şeyler yapıyorsunuz, adamlar bunun standartlarını değiştiriyor ve Türk firmalar elekten geçemiyor. Bunun üzerine kendileri doğrudan ürün satışı yapıyorlar.

Trafo üreten arkadaşların en büyük hammaddesi yağ. Oysa bu yağ Türkiye’de üretilmiyor. Mutlaka yüzde 50 yerlilik şartı aranıyorsa, o zaman bu yağın Türkiye’de üretilmesine yönelik özel teşvik verilmeli. O da içeride üretildiği için yerli ürün sayılacak.

Bu konularda ilginizi çekebilir