İş sağlığımı yoksa işçinim sağlığı mı?

Prof. Dr. Betül ÇOTUKSÖKEN / Maltepe Üniversitesi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Son günlerde en çok duyduğumuz deyişlerden biri “iş sağlığı ve güvenliği”. Konuyla ilgili olarak ülkemizde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nda bir genel müdürlük var ve yine konuya ilişkin olmak üzere yasal düzenlemeler söz konusu. 30.06.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6331 sayılı Yasa doğrudan konuyla ilgili. Ayrıca iş sağlığı ve güvenliği konusunda üniversitelerimizde önlisans, lisans ve lisansüstü düzeyde eğitim-öğretim programları mevcut. Ancak konunun önemi toplum ve kamu yaşamında gerektiği kavranmış durumda mı? 

İnsanın çalışan bir varlık olduğu, öte yandan en temel gereksiniminin güvenlik içinde yaşamak olduğu, aynı zamanda “güven”in en temel etik değerlerden biri olduğu dikkate alınırsa, “iş sağlığı ve güvenliği” deyişindeki “güven”in sağlanmasının gerekli ve yeterli koşulları üzerinde düşünmenin de ne denli önemli olduğu anlaşılabilir. Ancak, ayrıntıya geçmeden önce “iş sağlığı” mı, yoksa “işçinin/çalışanın sağlığı ve güvenliği” mi diye sormamız gerekiyor. Burada özenle üzerinde durulması gereken, işçinin/çalışanın sağlığı ve güvenliğidir; iş ortamının da güvenlikli olmasıdır. O nedenle bu noktada ezbere bir duruş sergilememek, her şeyden önce işçinin/çalışanın sağlığı ve güvenliği için söz konusu olan tüm gerekli ve yeterli koşulları yerine getirmek; sağlıklı, güvenlikli bir toplum ve kamu düzeninin oluşturulmasında birincil derecede önem taşımaktadır. 

Çalışan bir varlık olarak insanın, işçinin/çalışanın –ister devlet sektöründe ister özel sektörde çalışıyor olsun– çalışması sırasında gerekli olan koşul, çalışanın ve çalıştıranın yapılan işle ilgili bilgiye dayalı yeterlilikleridir. Çalışan/işçi yapmakta olduğu işle ilgili olarak yeterince bilgi sahibi midir? Buradaki bilgi, kısaca, meslek bilgisi ya da alan bilgisi olarak adlandırılabilir. Bu türden bilgisel donanım, yapılan işle ilgili olarak gerekli koşulu oluşturur. Ancak bu bilgilere hukuk bilgisinin (yasal olana ilişkin bilginin, mevzuat bilgisinin) eşlik etmesi, ikinci dereceden yeterli koşulu oluşturur; birinci derecedeki yeterli koşulu ise etik nitelikli bilgiyle, insan hakları bilgisi oluşturur. 

İş/çalışma ortamında kişilerin, tarafların içinde yer aldığı ortamın kamusallığının niteliği, güvenin sağlanmasında son derece önemlidir. Burada dar anlamında kamu olarak devletin ve geniş anlamında kamu olarak sivil toplum kuruluşlarının; ayrıca meslek odalarının, başta üniversiteler olmak üzere bilim kuruluşlarının, araştırma kurumlarının sırasıyla denetim ve gözlem görevleri tartışılmaz bir önem taşımaktadır. Çalışanların/işçilerin, üreticilerin/hizmet verenlerin çalışmaya/işe ilişkin tüm süreçlerde sağlıklarının korunması, güvenliklerinin sağlanması ve sürdürülmesi hayati önem taşımaktadır. Tüm tarafların, işçilerin/çalışanların, işverenlerin, karar vericilerin, etikle, hukuk bilgisiyle, alan bilgisiyle bağlantılı olarak büyük sorumlulukları vardır. 

Etik ve insan hakları boyutu tümüyle gözden kaçırılmaktadır.

Son yıllarda çalışanın/işçinin sağlığının ve işin güvenli oluşunun, güvenilirliğinin sağlanmasında bilginin ne denli önemli olduğu anlaşılmış ve bu doğrultuda üniversitelerde önlisans, lisans ve lisansüstü düzeyinde, ayrıca yine üniversitelerin sürekli eğitim merkezlerinde konuya ilişkin eğitim-öğretim hizmetleri verilmeye başlanmıştır. Ancak “İş Sağlığı ve Güvenliği” programlarında ağırlıklı olarak mühendislik konuları, sağlık konuları, çok az olmak üzere psikoloji ve hukuk konuları yer alırken, konunun etik ve insan hakları boyutu tümüyle gözden kaçırılmaktadır. 

Oysa herhangi bir işi yapan, çalışan her insanın temelde, hiçbir kısıt olmaksızın, yaptığı iş aracılığıyla aynı zamanda kendisi de işin içinde olmak üzere, insan haklarını koruduğu, koruması gerektiği dikkate alınırsa, etik ve insan hakları bilgisinin, söz konusu eğitimlerde ne denli önemli olduğu anlaşılabilir. Öyleyse, eğitim çalışmalarında alan bilgisi, meslek bilgisi ve bunlara bağlı olarak mesleki yeterlilikler gerekli koşulu oluştururken, etik ve insan hakları bilgisi ve bu temele dayalı hukuk bilgisi yeterli koşulu oluşturacaktır. 

Kendisiyle, başka insanlarla, toplumla, kurumlarla, doğayla, çevreyle olan bağını çoğun “inanışlar”, “alışkanlıklar”, “değer yargıları”, kalıp düşünceler” üzerinden kuran, sürekli olarak “bana bir şey olmaz, bize bir şey olmaz” önyargısından hareket eden çalışan ve/veya çalıştıranlar her geçen gün bedeli ağırlaşan durumlarla karşılaşmakta, sıkıntılar her geçen gün artmaktadır. 

Çalışanın, çalıştıranın, gözlemleyenin, denetleyenin gözden kaçırmaması gereken nokta, önlemlerin her zaman bilgiye dayalı olarak alınması, “bana, bize bir şey olmaz” önyargısından vazgeçilmesi, “iş sağlığı ve güvenliği” deyişi yerine, “işçi sağlığı ve güvenliği” deyişinin geçirilmesi, konuya ilişkin eğitimlerde etik ve insan hakları boyutuyla, hukuk bilgisi boyutunun hiçbir şekilde ihmal edilmemesi; özellikle devletin bilgiye, hukuk bilgisi, etik ve insanları bilgisine dayalı düzenleyici, denetleyici rolünü hiçbir zaman unutmamasıdır.