İstikrar ve güven artırıcı adımlar

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Başlık benden değil. Merkez Bankası’ndan aldım. Çarşamba günü Cumhurbaşkanı ile Merkez Bankası arasındaki toplantıda yapılan 130 sayfalık sunumda faizleri düşürmenin yolları arasında sayılan önlemlerin birincisi bu. Anladığım kadarıyla Merkez Bankası eğer faizleri düşürmek istiyorsanız öncelikle istikrarı bozmayacaksınız, güveni sarsmayacaksınız demeye getiriyor. Son sıralarda yazdığım yazılarda, yaptığım konuşmalarda ben de aynı şeyi söylüyorum. Bunun söyleyen pek çok insan var zaten.

Peki uzmanlar, yazarlar, çizerler, piyasa profesyonelleri sonunda da Merkez Bankası bu “istikrar ve güven” meselesine durduk yerde neden vurgu yapma ihtiyacı duymaya başladılar? Sorunun cevabı basit. Çünkü Türkiye’de bir süredir siyasi otoritenin izlediği yolun, takındığı tavrın, sergilediği üslubun, kısacası eylem ve söyleminin istikrarı tehdit ettiğine, güveni aşındırdığına ilişkin pek çok bilgi ve veri çıktı ortaya. İstikrarın bozulması ya da böyle bir olasılığın ortaya çıkması halinde ekonomide ne olması bekleniyorsa hepsi peş peşe olmaya başladı. Güvenin sarsıldığı koşullarda ekonomiye dönük algı ve beklentilerde ne tür değişmeler olursa bizde de bunlar birer birer geçekleşmeye başladı. Üstelik bunlar dünya ekonomisinin kararsızlaştığı, belirsizliklerin yoğunlaştığı, risk iştahının gerilediği bir ortamda ortaya çıktı. Yani istikrar ve güveninin özellikle önem kazandığı koşullarda biz adeta ters yola saptık. Birçok ağızdan aynı şeylerin söylenmeye başlamasının nedeni bu sapma.

Ters yola sapmanın bedeli var tabii. Meraklı gözler Türkiye ekonomisinin bu bedelleri ödemeye başladığını hemen gördü. Aslında yaşadığımız dönem bizim türümüzdeki ülkelere zaten ekstra bedeller yüklüyor. Belirsizliğin arttığı, beklentilerin bozulduğu durumlarda uluslararası sermayede riskten kaçma, riski düşük alanlara yönelme gibi eğilimler gelişiyor. ABD’de öngörülen parasal daralmanın ne zaman başlayacağı konusu belirsizliğini koruduğu için dünya ekonomisinde beklenti ve algı bozulması var. Uluslararası sermaye akışı görece daha riskli olarak algıladığı gelişmekte olan ülkelerden çıkmaya başladı. Beklendiği gibi, sermaye çıkışı döviz kurlarını yükseltiyor, ulusal paraların değerini düşürüyor, çıkış sürecinde oluşan ulusal para talebi de faiz oranlarını da baskı altına alıyor. Bu sürecin sonuçta fiyatları da baskılayarak enflasyonu kışkırttığı biliniyor. Bütün bunlar bizim türümüzdeki ülkelerin küresel gelişmelere ödediği bedel. 

Dünyanın bu ahvalinde istikrarı koruyamayan, güveni sürdüremeyen ülkeler bu bedelleri misliyle ödemek zorunda kalıyor. İstikrarını ve güveni koruyabilenler sadece küresel koşulların dayattığı bedeli ödüyor. İstikrarını bozan, güveni sarsıcı eylem ve söylemlerine devam eden ülkeler ise bunun üzerinde ekstra bir bedel ödemek durumunda kalıyor. Türkiye ekstra bedel ödemek zorunda kalan ülkeler arasında ikinci sırada yer alıyor. Oysa, ekonominin temel dengeleri bu tür bir bedel ödemeyi gerektirecek kadar bozuk değil. Fazladan ödediğimiz bedelin nedeni son sıralarda istikrar ve güven kaybına neden olan bir yola sapmış olmamız. 

İstikrar ve güven mutlaka gerçekleşmiş, somutlaşmış olgular değil. Bunlara dönük ilk işaretlerin ortaya çıkmasından itibaren algı bu yöne kayıyor, beklenti bu yönde bozuluyor. Örneğin, ekonomide başarılı bulunan politikaların ve/veya başarılı olduğu düşünülen kadroların değişebileceği izlenimi yaratan eylem ve söylemler istikrar ve güven kaybına neden oluyor. Bu ekonomiye dönük algı ve beklentilerin bozulmasına yetiyor. Şimdilerde bizde olan da böyle bir şey. Siyasi iktidar ile para otoritesi arasında sürüp giden gerilim, bu çerçevede sergilenen tavır ve üslup şimdiye kadar başarılı olduğu düşünülen politikalardan sapılacağı, bu başarıyı sağladığı düşünülen kadronun değiştirileceği izlenimi yarattı. Böylece, siyasi ve ekonomik istikrar algısının bozulması, güven duygusunun kaybedilmesi yönünde ilk adım atılmış oldu. Herkes küresel çalkalanmaya üç öderken Türkiye’nin beş ödemek durumunda kalması da bu adımla başladı. 

Cumhurbaşkanı ile Merkez bankası arasındaki toplantıyı bu açıdan önemli buluyorum. Manasız bir esinti fırtınaya dönmeden sürece müdahale edildi. Gerilim yumuşatıldı. İstikrar ve güven arttırıcı bir adım atıldı. Bütün sorunlar çözülecek, her şey düzelecek, ortalık şenlik olacak anlamına gelmiyor bu. Ama aklın avdet ettiğini aleme ilan etmek bile iyidir diye düşünüyorum. 
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018