Kasaba politikacısı ya da "orta kültür tuzağı"

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

İlk yazım, Tokat' da   Sulusokak' da matbaası olan Necati Diren' in Tozanlı Gazetesi'nde yayımlandı. O sokak, dönemin  zenginliğini  yansıtan, demirci  ve bakırcı esnafının balyozlarına ve çekiçlerine türküler söylettiği,yazmacı esnafının yüreklerin çilesini desenlere yansıttığı yerdi. Türk, Ermeni ve Rum ya da değişik inançtan,ırktan insanların çok kültürlülüğü "insanlık potasında" erittiği,kardeşlik temelli  yaşamanın  yeriydi. Leon ve Onik ustaları ürettikleri baltalara ve keserlere nasıl su verdiklerini hayranlıkla  izlediğim,demirci ustalarının kalfa ve çıraklarını çekiçle koordine etmesini derin bir ilgiyle seyrettiğim anlar zihnimin derinliklerinde parçenlenmiş anılar olarak duruyor.

Yazma eyleminde  ikinci  gözağrım  Sakarya Gazetesi' dir. Eskişehir' de eski Porsuk  Oteli' nin, daha sonra  belediye binasının bodrumunda  Cengiz Tekin, Mehmet Aktop, Feyyaz Arsezen, Hüsnü Aslan ve  Önder Baloğlu'nun  gazetecilik serüvenleriyle kesişen  anılar da dağarcağımda önemli bir yere sahip.

Ahır ömrümde Sakarya' da yazmaya karar verdim. Yeniden yazmaya başladığımda konjontür odaklı, güncel,gazete kültürünü aşmayan yazı yazmayacağımı ilk yazıda açıkladım. Eğilimleri gözeten yazılar yazacağımı, buzdağının görünen yönleri ile  değil, derinlikleriyle  ilgileneceğim sözünü verdim.Herkesin bildiği, kendini tekrara dayanan kavramlardan türetilen düşünceler yerine, erişebildiğim en uç kavramları  paylaşan, az sayıda okuyucunun ilgi alanına giren alanlarda dolaşacağımı belirttim. İddialarımdan  biri de, yazıların on yıl sonra bir kitaba konabilecek  içerik taşıması idi.  Çok tıklanma,çok okunma kaygısı taşımadan; toplumun uzun dönemli ihtiyaçlyarına yönelik yazılara yer vermeliydim.Tepkiler de gecikmedi: "Bir yerel gazete için ağır yazılar değil mi?" diyenler de oldu; "Tutturduğun  yolu ve düzeyi koru, sabırla okuyanların her yazıdan bir şey öğendiğine tanıklık ediyorum " diyenler de. Sokakta önümü kesen bir üniversite öğrencisinin," İlk yazılarında ne demek istediğini anlamamıştım, şimdi kullandığın temel kavramları, zihni modelinin varsayımlarını kavradıkça, haftada iki günü hasretle bekliyorum" diyen heyecanlı anlatımının  keyifli yanını da yaşadım.

"Siyaset ve VUCA  ortamının gerekleri"

Darrell K.Rıgby , Harvard Business Review'de yayımladığı "fiziksel-dijital karma"  başlıklı makalesinde ilginç bir saptama yapıyor: "Dünyanın önde gelen bazı strateji uzmanları sürdürülebilir rekabet avantajının öldüğünü ilan etti. Teknoloji artık çok hızlı geliştiği için avantajların hızla kopyalandığını, şirketlerin bir dalgadan ötekine  sürekli atlamaları gerektiğini söylüyorlar. Her bir yeni fırsat dalgası öncekinden daha kısa, daha kalabalık ve daha az bağlantılı olsa bile...Bu yaklaşımın sorunu, bir şirketin, kaynaklarını rekabet avantajı ve kazanma şansı olmayan riskli girişimlere yatırırken temel avantajlarını geride bırakabilmesi.Bu ihtimalleri ortadan kaldırnabilmek için ya çok şanslı olmalısınız ya da temel faaliyetlerinizin yeni girişime sunabileceği ya da tam tersi, yeni girişimin temel faaliyetinize katkı sunabileceği  bir avantaj bulmalınısız. Bu avantajlar özel müşteri içgörüleri  elde etmeyi, belirgin yetkinlikler kazanmayı ve bir rakibin zayıflıklarından   fayda sağlamayı kapsayabilir".
Egemen  ekonomi ABD'de tartışılan sorunlar, bundan on yıl önce, bizim gibi gelişmekte olan ülkelere  geç yansıyabiliyordu.Bugün, Rigby' nın işaret ettiği gibi "hızlı yansıma" ve "hızlı kopyalama" ve "hızlı akıl katma" iş yaşamının temel ögelerinden biri haline geldi. O nedenle  bir yerel gazete olsa da  Sakarya' da  "Siyaset ve VUCA ortamının gerekleri" başlıklı bir yazıya yer verdim. Siyaset yapmayı "zübüklükten" kurtarmanın gereği üzerinde duran bir değerlendirmeydi. VUCA , dalgalanma (volatility) belirsizlik(uncertainty) karmaşa(Complexity) ve  muğlaklık(ambiguity) sözcüklerinin İngilizce karşılıklarının baş harfleri...VUCA ortamın izlenmesinin önemini şöyle anlattım : Böyle bir ortamda  iş süreçleri ve işgücü profillerinin sürekli değişmesi ihtiyacını siyaset üretimi içselleştirmez,toplumsal tartışmanın odağına  yerleştirme becerisini gösteremezse "toplumsal katılımın" yaratacağı ortak akıl ve girişimcilik enerjsinin israf edilme olasılığı yükselir.

Yazıda  kasaba kültürü ve kasaba politikacılğını aşmadan çağımızın gelişmelerini okuyamayacağımız genellemesini de yaptım. Ege Cansen köşesinde benim epey zamanadır "kasaba kültürü" kavramı içinde eleştirdiklerimi "orta kültür tuzağı" diye adlandırdı.

Daha önce de anlattım.. 1900'lu yılların hemen başında Gürcistan' a gidip cam konusunda inceleme yapmıştım. Gece  tiyatroları dolaşmış, çok sayıda tiyatronunun doluluk oranı karşısında bu küçük, naif kentin kentsel işlevi karşısında şaşırmıştım...Yaklaşık on yıl sonra  gece tiyatroları dolaşmış, kapanan tiyatrolar yanında doluluk oranındaki düşüşten tedirgin olmuş büyük insan Guram Galogre' nin  evine koşmuş, " Guram ne oluyor; tiyatrolar yok oluyor!" diye şaşkınlığımı anlattığımda, daha sözüm bitmeden  işaret parmağını sallıyarak, " Rüştü Bey, Rüştü Bey; unutma  kültür paranın izine basarak yürür !" yanıtını vermişti.

Bir tanıdık politikacı , telefonda "kasaba kültürünün türevi olan kasaba politikacısı" kavramına sık gönderme yaptığımı, okurun işini kolaylaştırmak için "kasaba politikacının özelliklerini" açıklamamı istedi.

Kasaba politikacısı  dediğimde, hangi özelliklerden söz ettiğimi on ayrı kriterini açıklamaya çalıştım:

Kasaba politikacısının özellikleri

1.Kasaba politikacısının en önemli göstergesi, herhangi bir ilke, kural, standart, kuram, bilgisi olmadan, sadece kulaktan  dolma  malumatla   siyaset yapmaya iman etmiş; o nedenle, dedi-kodu, dedim-dedi düzeyini aşamımış olmaktır.

2.Kasaba politikacılığı, bir güce yamanarak,değer katmayan sadakat, sorgulamayan itaat, tartışmadan alkışlayan dalkavukluktur.

3.Kasaba  politikacılığı, farklı olan ve kendinden önde bulunanan değerli insanları karalayarak, çelmeleyerek, pusu kurarak, arkadan vurarak,duello cesareti göstermeden siyaset ortamında dolaşmaktır.

4.Kasaba politikacılığı, insanların  kim olduklarına odaklanma, hangi inanca, hangi aşirete, hangi cemaate, ırka, mahalleye, kente,kasabaya munsup olduklarını  esas alan ittifaklar üzerinden siyaset yapmaya çabalamaktır, insanların ne yaptıklarını önemsememektir. 

5.Kasaba politikacılığı, siyaseti  ayırma, gruplşama, çatışma, düşman yaratma üzerinde kurgulayarak, kendi dar çevresi ve dükalıklarıyla  sadece makam ve mevki arayışı, kişisel tatmin peşinde olmaktır.

6.Kasaba politikacılğı,  fiziki ve entelektüel değer katmadan, ortada görünerek "meydan amirliiği" ile "siyaset üretimini" ayırmayan "şark kurnazlığı"dır.

7.Kasaba politikacılğı, yöre ile ilgili hiçbir proje üretmeden, projeleri kitlelere ulaştırılması için emek ve zaman harcamadan, kitlelerin maddi ve kültürel zenginliğini artırma motivasyonunu  yükseltecek  işbirlikleri için  çabalamadan,kendi çıkarlarından bir kıymık bile ödün vermeden, makam ve mevki sahibi olmanın ilkesiz tutkusudur.

8.Kasaba polikacılığı, "sadece ben bilirim,benden büyüğü yoktur" ego şişirmesi nedeniyle "topraklara ve kurumlara küsülmez" evrensel ilkesini görmezden gelmek; toplumun diğer aktörlerine  tepeden bakmak,"sorgulamayan toplumların" yarattığı boşlukları değerlendirme fırsatı  yakalamış olmaya  aşırı değer yükleyerek, kuruluşlara, kurumlara ve yöreye orta vu uzun dönemde verilen zararı irdelemeyen, "kendine ayna tutmasını" bilmeyen, akıl gözü  kapanmış davranışlara sahip olmaktır. 

9.Kasaba politikacılığı,en şeffaf ortamlarda, konuyu bilenlerin huzurunda  tartışarak düşünceleri arındırmanın etkin aracı olan gönüllü "hesap verme" ilkesinden kaçınmayı şiar edinen erdemsizliktir.

10.Kasaba politikacılığı, kendisini doğrudan veya dolaylı ilgilendiren olay ya da olguların eleştirileri karşısında "açık hesap verme özgüveni" yerine "kulakları sağır eden sessizliğin karanlığına" sığınma kolaycılığı ve ilkelliğidir.

Kasaba politikacıları  siyasi yaşamımıza egemense, dalgalanmaların alabildiğine arttığı, belirsizliklerin karar vermeyi güçlüştirdiği, karmaşanın çok etkin işbirlikleri gerektirdiği ve muğlaklıkta ilerlemenin yetkinlikler istediği bu çağda, Daron Acemoğlu' nun altını  çizdiği Sanayi Devrimi'ni kaçırmış tipik ülkelerden biri olmamıza bir yenisini ekleriz. Bilgi Toplumu'nun fırsatlarını  kaçırarak, bizi sevmeyenlerin, "Türkler fırsat kaçırma fırsatını asla kaçırmaz" sözünü haklı çıkarırız...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar