Gelişmişlik arttıkça, siyasetin futbol üzerindeki etkisi azalıyor

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

1990’lardan itibaren dijital platformların gelişmesi ve giderek yaygınlaşması, futbolun yapısı ve niteliğini de farklı bir boyuta ulaştırdı. Futbol bu süreçte evrimselleşerek, endüstriyel bir karaktere büründü. Futbol bu bağlamda bir gösteri endüstrisine dönüştü. Bu değişim ve dönüşüm sürecinde televizyonun internet ve sosyal medya ile girdiği sinerjik ve simbiyotik ilişki, futbolu teknolojik olarak etkileyip geliştirdi. Görselliği artırdı. Futbolu derinden etkiledi. Bu gelişim ve değişim süreci futbolu finansallaşmaya taşıdı.

Futbol günümüzün bir show business’ı haline geldi

Kısacası, futbolun 1990’lı yıllarla başlayan endüstriyel transformasyon süreci, 2000’lerden itibaren daha farklı bir aşamaya ulaştı. Bu süreçte teknolojinin tamamen televizyon ve internetin emrine girmesiyle, kulüplerin kendi faaliyetlerinden yarattığı gelirlerin dışında (başta sponsorluk, halka arz, medya, maç günü gibi futbol gelirleri olmak üzere), çoğu gelirlerinde geometrik artışlar yaşandı. Futbolun milyar eurolara ulaşan yıllık parasal geliri bir süre sonra bazı liglerde aşırı gelir yoğunlaşmasına ve buna bağlı servet birikimlerine olanak sağladı. Başta naklen yayın gelirleri olmak üzere futbol gelirlerindeki bu sıra dışı artışlar, kulüplerin bütçelerini ve doğal olarak ta, o ülke liglerinin iktisadi ve mali büyümelerine olanak ve ortam hazırladı. Nitekim, geçen yıl BskyB ile üç yıllığına, yıllık 2.1 milyar eurodan yayın sözleşmesi imzalayan İngiliz Premier Lig’in gelirleri bir önceki yıla göre %24 artarak 4.8 milyar euroya ulaştı.

Bu evrimsel gelişim sürecinde Avrupa futbol gelirleri astronomik artarak, 25 Milyar Euro büyüklüğe kadar ulaştı. Bu gelirin yüzde ellisekizi, bugün beş büyük lig olarak adlandırılan ve benim de merkez ligler olarak nitelendirdiğim İngiliz Premier Lig, İspanyol La Liga, Alman Bundesliga, İtalyan Serie- A ve Fransız Lig1’de yaratılıyor. Elli dört ülke federasyonunun olduğu Avrupa’da gelirin kalan yüzde kırk ikisi ise, diğer kırkdokuz Avrupalı ülke tarafından paylaşılıyor.

Gelirler arttıkça, futbol finansal bir karaktere büründü

Futbolun finansal gelişiminin tamamlandığı ülkelerde, bu ülke ligleri diğer liglerden kurumsal, yönetsel, iktisadi, mali ve sportif olarak ayrışmaya başladı. Bu Lig’ler, artan gelirleriyle bir yandan servetlerini/varlıklarını büyütürken, diğer taraftan da kapsayıcı kurumlarını geliştirdiler. Bu sayede, sportif performansta zaman zaman yetersiz kalsalar bile, parasal gelirlerini her zaman maksimize edebilecek kurumsal, yönetsel ve finansal yapılarını oluşturdular. Bu yeni yapılanmayla merkez ligler, sportif performanstan bağımsız iktisadi ve finansal gelir elde etme olanağını yakaladılar. Yani, Alex Ferguson’un bıraktığı 2012-13’ten bu yana Premier Lig’de şampiyon olamayan; Şampiyonlar Ligi’ni ise en 2007-08’de kazanan Manchester United, son on yılda yıllık ortalama 550 milyon euroya yakın gelir elde ediyor. Deloitte’un en son Para Ligi raporuna göre kulüp 2015-16’da 689 milyon euroluk geliriyle birinci sırada bulunuyor. Yine, Avrupalı bir başka dev Real Madrid’te de aynı durumu görüyoruz. La Liga’da en son 2011-12 sezonunda şampiyon olan Real Madrid, Para Ligi’nde 620 milyon euroluk geliriyle üçüncü sırada yer alıyor.

Merkez ligler kapsayıcı kurumlarını oluşturdular

Kısacası, Avrupalı merkez ligler son 25 yılda iktisadi, finansal ve sportif rekabet üstünlüğüne ulaştılar. Kazandıkları bu üstünlükleriyle servetlerini büyüterek, sermaye birikimlerini arttırdılar. Sahip oldukları sermaye yoğunluklarıyla, sürdürülebilir büyümeye olanak sağlayacak şekilde futbol yapılanmalarını yeniden gözden geçirip kurumsal yönetişimi egemen örgüt modeli haline getirdiler. Mevcut statükonun yerine, kaliteyi ve rekabeti arttırabilecek kendi kapsayıcı ve geliştirici kurumlarını kurdular. Yeni bir Lig yapılanmasına geçtiler. Altyapıya önem verip futbol akademilerini oluşturdular. Kulüpleri kurumsal yapıya yönlendirdiler. Dengede rekabete olanak sağlayacak, sürdürülebilir bir gelir yapısına kavuştular. Futbolun iktisadi, mali, yönetsel ve sportif gelişimine olanak sağlayacak bir kulüp ve lig yapılanmasına yöneldiler. Bunun sonucunda da, bu ligler finansal ve sportif rekabet üstünlüklerini arttırıp kalitelerini ve izlenilirliklerini yükseltip tüm dünyada daha geniş taraftar tüketiciye ve yeni gelir kaynaklarına ulaştılar.

Paydaşlık kültürü ve bilinci gelişmeyen liglere siyaset giriyor

Futbolun endüstriyel bir karaktere bürünerek finansallaşması, onu siyasetten kopardı. Onu uluslararasılaştırdı. Futbolun kapsayıcı kurumları futbol paydaşlarını, futbol paydaşları da kapsayıcı kurumları sürekli geliştirir hale geldi. Böyle olunca da, bu ligler rekabet güçlerini daha da arttırdılar. Günümüzde siyaset, otuzlu-kırklı yıllarda olduğu gibi Merkez Ligler’de futbola artık etki/müdahale edemiyor. Siyasetin etkisi neredeyse sıfıra indi. Bu gelişim, futbolun kalitesini, izlenilirliğini ve güvenilirliğini daha da arttırdı. Sürdürülebilir bir futbol yapısını oluştururken, kulüplerde futbolcuların, yöneticilerin, diğer tarafta da taraftar tüketicinin kültürel bilinç düzeylerini yükseltti. Bu bilinçsel gelişim, farklı bir futbol kültürü ve iklimi yaratıyor. Bu kültür siyasete malzeme olabilecek hiç bir etkinliğe olanak vermediği gibi ortam da hazırlamıyor. Yani, Ronaldo Portekiz, Messi Arjantin, Suarez Şili, Pogba Fransa, Rodriguez Kolombiya, Zlatan İbrahimoviç İsveç, Garet Bale Galler için, ülkelerindeki merkezi siyasi idarelerin çıkarlarına uygun bir siyasi mesaj veremiyor, yönlendirme yapmıyor. Bu oyuncular ama ırkçılık, şiddet, terör, savaş, şike gibi insanlık ve futbol düşmanı kavram ve olaylara karşın bir araya gelebiliyor, mesajlarını paylaşabiliyorlar.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar